Gündem

'Totaliter rejimler İslam’ı hep kullandı; dini tarihe hapsettik'

Eski Diyanet İşleri Başkanı: Tarihimizin hiçbir döneminde şimdiki kadar bölünmüşlük olmadı

24 Ocak 2015 09:11

Diyanet İşleri eski Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, “İslam dünyasında totaliter rejimler de siyasi muhalefet hareketlerine karşı İslam’ı kendi meşruiyetleri için kullanageldiler. İnsanlara maneviyat ve ahlâk önderliği yapması beklenen dini cemaatlerin ve tarikatların her birinin ayrı bir dünyevi meşgalesi var” dedi.

Bardakoğlu, “Müslümanlar bugün ‘Ben kutsal kitabımı ve Peygamberimin sünnetini nasıl anlamalıyım?’ sorusunu, yani dini bilgiyi ciddiye almak zorunda. Bu soruyu, ‘oryantalistlerin veya dinde reform yapmak isteyenlerin tuzağı’ olarak gördüğümüz zaman dini korumuş olmuyoruz. Belki bu yüce dini tarihe hapsetmiş, dini hayattan koparmış oluyoruz” diye konuştu.

Kur’an Araştırmaları Merkezi’nin müdürü olan eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Bardakoğlu ile merkezin Bilim Kurulu üyesi eski İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı Milliyet gazetesinden Mert İnan’ın sorularını yanıtladı.

Bardakoğlu’nun müdürlüğünü yaptığı Üsküdar’da faaliyet gösteren merkezin Bilim Kurulu’nda Çağrıcı’nın yanı sıra sahasının tanınmış ilim adamlarından Prof. Dr. İsmail Erünsal, Hikmet Zeyveli, Prof. Dr. Ömer Faruk Harman, Prof. Dr. Yusuf Yavuz gibi isimler bulunuyor.

Mert İnan’ın Prof. Dr. Bardakoğlu ve Prof. Dr. Çağrıcı ile yaptığı söyleşi şöyle:

Merkezin asli görevi ve çalışma alanı ne olacak?

Ali Bardakoğlu: Günümüz İslâm dünyasında insanımızla din arasında, Müslüman zihinle Kuran-ı Kerim arasında kalın perdeler oluştu. Kuran, Müslümanların İslam anlayışı üzerindeki geliştirici konumunu önemli ölçüde yitirdi. Kuran sadece savunmacı ve tepkisel reflekslere dayanak yapılmakla kalmadı; kimi zaman esrarlı bilgilerle ve şifrelerle dolu anlaşılmaz bir Kitap da oldu. İslam dünyası kutsal kitabı Kuran’ı kendi çağında anlamaya yeterince eğilmedi. Özgürlükler, insan hakları, kadın, çevre, siyaset, sosyal barış, uluslararası ilişkiler gibi konularda sorunları tartışırken söz dönüp dolaşıp İslam ve Kuran’a geliyor. İnsanlar da haklı olarak olup bitenlerin İslam’la ve Kuran’la ilişkisini anlamak istiyor. Dünyanın bir yerinde yaşanan şiddet ve terörün daha şokunu atlatmadan İslam ve Kuran’la ilgili taban tabana zıt yorumlar ve ithamlar ortalıkta savrulmaya başlıyor. Bütün bunlar bize Kuran üzerinde uzun soluklu, derinlikli ve geniş kapsamlı, bir araştırmaya çok ciddi ihtiyaç bulunduğunu gösterdi. Sonuçta, hayırseverlerin özel amaca tahsis edilmiş mali desteğiyle bu merkez kuruldu.

 

‘Dini yanlış anlamak’

 

Bugüne kadar hangi çalışmalara imza atıldı?

Mustafa Çağrıcı: İslam coğrafyasında ve Batı’da Kuran araştırmaları alanında yapılan eski ve yeni çalışmaları toplayarak ihtisas kütüphanesi, elektronik veri tabanı ve arşiv oluşturmayı önceledik. On binlerce kitap, makale ve tezi içeren hayli zengin bir veri tabanı oluşturduk.

Bardakoğlu: İslâm dünyasında yaşanan birçok acının temelinde dini doğru anlamama, Kuran’ı ve Hz. Peygamber’in sünnetini doğru yorumlayamama problemi yatıyor. Aynı dinin mensupları keşke İslam’ın özünü anlamada biraz gayretli olsalar! 1.5 milyar nüfusu ve 50’yi aşkın devleti olan İslam dünyasındaki parçalanmışlık tarihin hiçbir döneminde bu boyutta olmadı. Dini, kutsal kitabı ve Peygamber’i aynı olan İslam dünyası birbirini yok edecek seviyede zihni parçalanmışlık yaşamaktadır.

Çağrıcı: Maalesef 21. yüzyılda Kuran ve Sünnet’in ne dediği, nasıl yorumlanması ve çağımızla nasıl buluşturulması gerektiği üzerine kafa yoran çok az Müslüman var. 21. yüzyılda Müslümanlar olarak İslam’ın ahlâk ve hoşgörüsünü, erdemlerini, güven ve barış mesajını yeterince özümseyemedik. İslamiyet’in özü Kuran-ı Kerim’dir; Kur’an’dan kopuk bir İslam olamaz. Yüce Kitabımızı en doğru biçimde anlamak ve anlatmak istiyoruz. KURAMER olarak böyle bir sorumluluğu üstlenerek yola çıktık.

 

 ‘Keyfi seçmeler yapılıyor’

 

Bugünün İslam dünyasını nasıl yorumluyorsunuz?

Bardakoğlu: Müslümanlar bugün “Ben kutsal kitabımı ve Peygamberimin sünnetini nasıl anlamalıyım?” sorusunu, yani dini bilgiyi ciddiye almak zorunda. Bu soruyu, ‘oryantalistlerin veya dinde reform yapmak isteyenlerin tuzağı’ olarak gördüğümüz zaman dini korumuş olmuyoruz. Belki bu yüce dini tarihe hapsetmiş, dini hayattan koparmış oluyoruz.

Çağrıcı: Pakistan, Bangladeş, Yemen, Somali ve güneyimizdeki ülkelerde uygulanan din eğitimi ve dinî bilgi üretimi bu çağı yeterince anlamış ve yorumlamış değil. Sonuçta Müslümanların çoğu içinde yaşadığı çağdan kopuyor, şimdiki zamanla kavgalı hale geliyor. 8, 9 veya 10. yüzyıllarda o çağların ihtiyaçlarına, zihinsel yapılarına göre üretilmiş bilgileri eleştiri süzgecinden geçirmeden ‘İslam’ın sabit bilgisi’ diye ortaya koymak, bunları kutsal bilgi olarak sunmak en sonunda tıkanmaya götürüyor. Klasik kaynaklardaki bilgilerden keyfi seçmeler yapılıp şiddete meşruiyet sağlandığı da oluyor. Ortadoğu ülkelerinde çağ ile uyumsuz din eğitimi alan kişiler, aldıkları eğitimle yaşadıkları dünyayı uzlaştırmıyorlar. Çatışma önce zihinlerinin içinde başlıyor, sonrasında dışa yansıyor.

 

‘Cemaatler dünyevileşti’

 

Bardakoğlu: Gelinen noktada İslâm dünyasında üç farklı Müslüman modeli oluştu. İlki on dört asırlık gelenekteki bilgiyi yenilemeksizin bugüne aktaran ve hayat tarzımızı buna göre oluşturmayı öneren katı gelenekçi anlayış. İkinci grup Müslümanların tarihsel tecrübesini ve bilgi birikimini yok sayarak Kuran ve Sünnet’in lafızlarını ilk yüzyıllardaki şekliyle anlamada ısrar eden Selefiler. Selefi akım, kendi düşünce dünyasını hatta kavgasını desteklemek için ayet ve hadisleri bağlamından ve gelenekten kopararak kullanıyor. Üçüncü grubu ise dini sadece vicdan boyutuyla sınırlayan, günlük hayattaki etkisini ve görünümünü kabullenmek istemeyen seküler Müslümanlar oluşturuyor. Bu üç akım da sorunludur. İslam dünyasında totaliter rejimler de siyasi muhalefet hareketlerine karşı İslam’ı kendi meşruiyetleri için kullanageldiler. İnsanlara maneviyat ve ahlâk önderliği yapması beklenen dini cemaatlerin ve tarikatların her birinin ayrı bir dünyevi meşgalesi var.

Son dönemde İslam coğrafyasında hem dış devletlerin hem iç zaafların ürettiği bir yığın sorun, özellikle de öfke, nefret, şiddet ve terör iyice öne çıktı. Bu kadar olumsuz tablo içinde sıkışıp kalan günümüz düz Müslüman iyice bunalmış durumda.

 

6 bilim dalında proje

 

Kur’an Araştırmaları Merkezi’nin (KURAMER) Müdürü olan eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, merkez hakkında şu bilgileri verdi:

“KURAMER olarak iyi yıldır devam eden çalışmalarımızın bundan sonraki sürecinde Kuran alanındaki her türlü çalışmayı destekleyip bu konuda yetkin uzmanlar yetiştirilmesini sağlayacağız. Diğer ülkelerde Kuran araştırmaları yürüten merkezlerle temas halindeyiz. Batı’da yapılmış akademik çalışmalarla yüzleşme, onları değerlendirme faaliyetlerimiz de olacak. Geçmişten günümüze çok önemli kitaplar, objektif bilgi kaynakları intikal etti. İslam’ın ilk kuşak âlimleri her şeyi kendilerinden emin olarak açıklıkla yazıp çizdiler. İslam’ın kaynağına en yakın olan o nesillerden gelen bilgileri asrımızla buluşturacak, günümüzün akademisyenlerinin onlardan yararlanmasına imkân sağlayacağız. Hem ülkemizdeki hem de yurtdışındaki birinci sınıf uzmanlarla çalışmalarımızı yürütüyoruz. Birinci aşamada altı bilim dalında başlattığımız projeler sonuçlanmaya başladı. 2015-2016 yılında kamuoyunun ilgisine ve bilgisine sunmaya başlayacağız. İkinci aşamada Kuran ansiklopedisi, Kuran sözlüğü, Kuran terimleri, Kuran ve hayat, Kuran ve insan, Kuran estetiği gibi konularında birbirini tamamlayan projeler planladık. Bu ve devamındaki çalışmalar Kuran’ı anlama ve Kuran tefsiri çabaları için de sağlam bir bilgi tabanı inşa etmiş olacak. Karanlıkla mücadelenin yolu hak bildiğimiz yolda yürümekten, bir mum da bizim yakmamızdan geçer.”

 

 ‘İslam dünyası geri kaldı’

 

Sık sık bu çağda İslâm’ı yaşamak, Kuran’ı anlamaktan söz ediyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?

Çağrıcı: İslam’ın temeli Kuran ve sahih Sünnet’tir. Tarihsel birikim kutsal değildir. Tarihsel birikimi tümden redetmeden ondan yararlanmak doğru noktadır. Sonuç olarak tarihsel tecrübeyi ve modern çağdaki gerçekleri dikkate alan, Kuran ve Sünnet eksenli bir buluşmaya ihtiyaç vardır. Terör, şiddet gibi üzücü olayları haksız olarak İslami kavramlarla meşrulaştıran hareketleri görenler, din konularında derinlikli bilgiye de sahip olmadıkları için artık kişileri değil, Kuran’ı bile sorumlu tutma hatasına düşebiliyorlar. Resimde görünene bakıp Kuran ve İslam hakkında zihinleri sarsılmaya başlayalar var.

Bardakoğlu: İslam dünyası son asırlarda bilimde, teknolojide, askerî ve ekonomik güçte bir sıkışma ve geri kalmışlık yaşıyor. Bu çok açık. Eğitim, sosyal adalet, adil yönetim, hesap verebilirlik, çalışma ve üretme, şehirleşme, sağlık gibi birçok alanda gençlerimiz kendi ülkelerini gelişmiş ülkelerle kıyaslıyor. Elbette bu sorunları din üretmedi, biz kendi ellerimizle ürettik. Bu sorunları aşmak uzun vadeli rasyonel yollardan geçer. Fakat hali hazır manzaranın ruh hallerinde bozulmalara ve özgüven kayıplarına yol açtığını da görmemiz gerekir. Bu olumsuz durumun daha ileriye gitmemesi için günümüz Müslüman’ının dinle, Kuran’la yeni bir buluşması gerekiyor.”

 

‘Hiç bu kadar bölünmedik’

 

Bugün İslam dünyasında arzu ettiğimiz barış neden gerçekleşemiyor?

Bardakoğlu: Hıristiyanlığın yaşadığı tecrübeyi dikkatle izlememiz gerekiyor. Mezhep kavgalarının toplumları nasıl parçaladığını görmeliyiz. Batı dünyası bu parçalanmışlığın acısını yüzyıllar boyu çekti. Nihayet birlikte hareket etme konusunda ortak bir bilinç oluştu. İslam dünyası bunu görmeye başlamalıdır. Tarihimizin hiçbir döneminde şimdiki kadar bölünmüşlük olmadı.

Çağrıcı: İslam dünyası yaşadığı sorunlarının iç ve dış kaynaklarını soğukkanlı biçimde analiz edip onlarla yüzleşebilmelidir. Gerekiyorsa ciddi bir özeleştiri yapabilmelidir.

 

 Din âlimlerinin hataları var

 

Toplumumuzda bu sağlıklı dini bilgi, Kuran’ın doğru bilgisi yeterince önemsenmiyor mu?  

Bardakoğlu: İslam dünyasında iki türlü seçme furyasıyla karşı karşıyayız. Önce ideolojik dini gruplar on dört asırlık dini gelenek ve birikimden kendi hedeflerine uygun metinleri seçip insanları bu yönde eğitiyorlar; bu yolla kendine meşruluk sağlıyorlar. İkinci olarak halkımız da doğrunun ne olduğu üzerine kafa yorup bir arayışa girmekten ziyade, anlatılanlardan adeta kendi damak zevkine göre seçki yapıyor. Bir de insanımız, işine gelen, kendi hayatına fazla dokunmayan, hep ötekini suçlayan dini söylemlerden hoşlanıyor. Böyle bir ortamda ulemanın, toplum önderlerinin, aydınların, ideolojik söylemden, duygusal tepkiden uzak, prensipli, ahlaklı, sorumlu ve vicdanlı davranmaları, dinin doğru bilgisi, Kuran’ın bütüncül ilke ve mesajının ne olduğu üzerinde ciddiyetle durmaları gerekiyor. Bu yeterince gerçekleşseydi bugünün birçok sorununu yaşamazdık.

Çağrıcı: Televizyonlarda din adına konuşan bazılarını izlediğimde din hakkında sıradan bilgiye sahip kimselerin etkilenmemesi gerçekten de çok güç diye düşünüyorum. Ben, bugün yaşananların birinci sorumlusunun dini bilgiyi temsil edenler olduğunu düşünüyorum. İslam dünyasının bir sorunu da toplumların zihnindeki din algısını eksik, kusurlu inşa eden din alimleridir.

 

İlgili Haberler