Medya

Tayfun Atay: 15 Temmuz sonrası FETÖ için "Milletim affetsin" dendi; IŞİD için ne zaman af dilenecek?

Atay, Todenhöfer'in kitabından IŞİD'in Gaziantep ve Urfa'daki sınır kapılarını kontrol ettiğini aktardı

26 Ağustos 2016 13:01

Cumhuriyet yazarı Tayfun Atay, 240'dan fazla insanın hayatını kaybettiği 15 Temmuz'daki darbe girişiminde sonra hükümetin 'FETÖ' için "Rabbim de, milletim de bizi affetsin" dediğini hatırlatarak "IŞİD için ne zaman mağfiret dilenecek?" diye sordu. Jürgen Todenhöfer'in "İslâm Devleti ile On Gün: Terörün Kalbine Yolculuğum" başlıklı kitabından IŞİD'in Gaziantep ve Urfa'daki iki sınır kapısını kontrol ettiğini aktaran Atay, "Şimdi ise tıpkı '15 Temmuz' sonrasında FETÖ’ye karşı nasıl amansız bir mücadele veriyorlarsa IŞİD’le de kıran kırana bir savaş için sınırın öte yakasındalar. Bir tek ne eksik?.. Mağfiret: Rabbimiz de, milletimiz de bizi affetsin!..'" diye yazdı.

Tayfun Atay'ın Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (26 Ağustos 2016) nüshasında yayımlanan "IŞİD için ne zaman mağfiret dilenecek?" başlıklı yazısı şöyle:

IŞİD kontrolündeki Musul’da 10 gün geçirerek ha bire gazeteci kafası uçuran görüntülerle gündeme gelen örgütün dünyasına sağ-salim girip çıkan ilk Batılı gazeteci Jürgen Todenhöfer, anı ve gözlemlerini “İslâm Devleti ile On Gün: Terörün Kalbine Yolculuğum” başlıklı kitabında çok çarpıcı aktarır. (J. Todenhöfer, “Ten Days in the Islamic State: My Journey into the Heart of Terror”, Greystone Books, Vancouver, 2016.)

Todenhöfer ilkin 2014 yazında IŞİD saflarından bir grup Alman’la internette temasa geçer ve onlar, daha sorumlu pozisyondaki bir başka Almankökenli IŞİD elemanı ile onun Skype görüşmesi yapmasına aracı olurlar.

“Genç Bud Spencer görünümünde bir cihatçı” olarak betimlediği “Abu Qatadah”namlı bu zat, gazetecimizi Musul’a misafirliğe hem davet, hem de ikna eden kişidir. Todenhöfer’in onunla “güven” konusundaki kuşku ve kaygılarını giderme yolunda yaptığı görüşmeler, kitapta uzun uzadıya yer almakta.

***

O görüşmelerde Todenhöfer sorar Abu Qatadah’a:

“Sizin oraya nasıl ulaşacağım?”

Cevap:

“Türkiye üzerinden… İki sınır geçişini kontrol ediyoruz. Bunlardan birinde Türkiye tarafında Gaziantep var. Suriye tarafında da Cerablus. İkinci geçiş noktasında, eğer yanlış hatırlamıyorsam, Türkiye tarafında Urfa, Suriye tarafında Tel Abyad var” (s. 49-50).

İzleyen sayfalarda Alman-kökenli IŞİD kurmayı, örgüte katılma serüvenini anlatırken 2013 başlarında Suriye’ye geldiğini söyleyince Todenhöfer sorar: “Türkiye’den mi giriş yaptın?”

Dolaylı “evet” cevabı şöyledir:

“Halep ve İdlib bölgesindeydim, dolayısıyla Türkiye sınırına çok yakın …” (s. 52).

***

Sonra yavaş yavaş “IŞİD’e yolculuk” plânı işlerliğe konulduğunda diyaloğun seyri şu şekli alır:

“Sınırı nasıl geçeceğim?”

“Gaziantep’e gelmen lâzım. Taksi ya da otobüsle… Diğer her şeyi biz halledeceğiz. Seni almak için geleceğiz oraya.” (s. 106).

Birkaç gün daha sonra, 2 Kasım 2014’te tekrar temas kurduklarında Todenhöfer sorar Abu Qatadah’a: “Neredesin?”

Cevap: “Rakka’dayım.”

Soru: “Bilgisayarım diyor ki Türkiye’desin?”

Cevap: “Mümkün.”

Soru: “Ama şu anda Türkiye’yi fethetmiyorsunuz, değil mi?”

Cevap: “Aah, o hâlâ gelecekte olacak bir şey.” (s. 107-108).

***

Sonrası daha da ilginç ayrıntılarla dolu, ama köşede yerimiz daraldı. 
Özetlemek gerekirse, Todenhöfer, oğlu Frederic’le Almanya üzerinden Adana’ya gelir, oradan taksiyle Gaziantep’e geçerler ve IŞİD elemanlarınca alınıp Kilis’ten sağ-salim sınırın diğer tarafına intikal ettirilerek Abu Qatadah ile buluşturulurlar. 
(Kitapta bol miktarda görsel malzeme de var. Todenhöfer’i, oğlunu ve Abu Qatadah’ı cümleten sima olarak da tanıyoruz.)

***

Bu sıralananlar bilinmedik değil.

IŞİD’in eleman kazanma sürecinde Türkiye’nin hem istasyon, daha doğrusu“yolgeçen hanı”, hem de sağlıktan teçhizata kadar her tür destek için, Antep başta olmak üzere “çiftlik” olduğu, çarşaf çarşaf yazıldı, dillerde tüy bitercesine de konuşuldu.

Yine de bunları yukarıdaki şekilde IŞİD’in “içerisinden” duymanın “çarpan etkisi”sanırım çok daha fazla!..

***

Yıllarca şimdi FETÖ olarak alçak, hain, terörist ilan ettikleri yapıyı besleyip büyüttüler, “Ne istediyse verdik” dediler.

Sonra iş işten geçip olan olunca, memleketin altı üstüne gelince, yüzlerce insan ölüp binlercesi yaralanınca…

“Rabbim de, milletim de bizi affetsin” denildi.

***

Yine yıllarca, eğer elimizdeki kitapta aktarılanlara bakılacak olursa, 2014 Aralık’ına kadar IŞİD’e de bu topraklarda, onu dünyada daha iyi tanıtmak üzere gazeteci dâhil olmak üzere ne istediyse verdiler!..

Ve IŞİD de Türkiye’de yaptığı “amel”lerde toplam 265 kişiyi öldürdü.

İlk saldırısını 20 Mart 2014’te yaptıktan aylar sonra Abu Qatadah hâlâ Türkiye’ye girip çıkabiliyordu. Todenhöfer, Aralık 2014’te Gaziantep’ten IŞİD militanlarınca geçirilip Rakka ve Musul’a götürüldü.

En son, biliyorsunuz, yine Gaziantep’te çoluk-çocuk 54 kişiyi katletti IŞİD…

***

Şimdi ise tıpkı “15 Temmuz” sonrasında FETÖ’ye karşı nasıl amansız bir mücadele veriyorlarsa IŞİD’le de kıran kırana bir savaş için sınırın öte yakasındalar.

Bir tek ne eksik?..

Mağfiret:

“Rabbimiz de, milletimiz de bizi affetsin!..”