Yaşam

"Tatamiye çıktığımda o masum kız gidiyor, yerine bir aslan geliyor"

"Şimdilik kendimi tekvandoya adamak istiyorum"

11 Ağustos 2017 06:59

Hürriyet yazarı Ayşe Arman, Güney Kore’de yapılan Dünya Büyükler Tekvando Şampiyonası’nda 53 kiloda Türkiye’ye altın madalya kazandıran milli tekvandocu Zeliha Ağrıs ile başarısını konuştu. Kore kökenli bir spor olan tekvandoya nasıl başladığını anlatan Ağrıs "10 yaşımdan beri o kadar sıkı bir çalışma yaptım ki, mesela benim yaşıtlarım sokakta ip atlayıp top oynuyordu, ben antrenmana gidiyordum. Herkes benimle dalga geçiyordu. Ama ben kimseyi dinlemedim ve sürekli çalıştım" dedi. Dünyada bir ilk olarak 19 yaşında şampiyon olan Ağrıs, "Kendini en özgür hissettiğin yer neresi?" sorusuna "Tatami! Biz mindere tatami diyoruz. Tatamiye çıktığımda, o masum kız gidiyor, yerine bir aslan geliyor. Gerçekten öyle. Aslan kesiliyorum" diye yanıt verdi.

Hürriyet yazarı Ayşe Arman'a konuşan Zeliha Ağrıs'ın açıklamarı şöyle:

İlham veren kadınlara devam...Bu sefer bir girişimci değil, bir sporcu... Dünya Tekvando Şampiyonu Zeliha Ağrıs...

19 yaşında pırıl pırıl bir genç kadın. Konyalı.

İnanılmaz büyük bir başarıya imza attı.

Geçen sene Avrupa Şampiyona’sına büyükler kategorisinde ilk kez katılmıştı, üçüncülük aldı. Bu sene ise Dünya Şampiyonası’nda birinci oldu.

Bugüne kadar 19 yaşında şampiyon olan kimse yok. Onunki bir ilk.

Zeliha, deli gibi çalışkan, azimli ve disiplinli bir sporcu. Tekvandoya da âşık. Haftada 30 saate yakın antrenman yapıyor. Ona ulaşabilmek mümkün değil, hep antrenmanda. Bu kadar büyük başarılar da ancak böyle geliyor...

Esprili, komik, eğlenceli, dünya tatlısı bir kız. Başarılarının devamı dileğiyle. Onu, avuçlarımız patlayıncaya kadar alkışlıyoruz ve başka genç sporcu kızlara örnek olmasını diliyoruz...

Hamiş: Bir alkış da hocası Ali Şahin’e! Böyle değerli hocalar oldukça, böyle şampiyonlar da olacak!

Biz seni 2017 Dünya Tekvando Şampiyonu olarak tanıyoruz ama bunun dışında hakkında pek bir şey bilmiyoruz. Kimsin, nesin, nereden geldin?

- Hemen anlatayım. Konya, Beyşehirliyim. Babam emekli, annem ev hanımı...

Nasıl bir ailede büyüdün?

- Birbirine düşkün bir aile. Biz dört kız kardeşiz. Şükran Ablam, Merve Ablam, Melis Ablam var ve ben. Ben küçükleriyim. Onlar benim en yakın arkadaşlarım. Her şeyimi onlarla paylaşırım.

Hepsi senin kadar güzel mi?

- Tabii ki öyle. Fakat ailede, bir sarışın benim. Annem, babam ve ablalarım esmer. Sarışın, mavi gözlü bir ben çıkmışım.

Ailede senden başka sporcu var mı?

- Melis Ablam tekvando yapıyordu. Merve Ablam evlenmeden önce futbol hakemliği yaptı. Babam da eski futbolcu. Herkes amatörce bir sporla uğraşmış bizde ama benim kadar kimse tutkuyla bağlanmamış.

Seni kim teşvik etti?

- Babamın lokantası vardı. Oraya tekvando eğitmeni abiler, ablalar geliyordu. Onlara özenerek başladım...

“O kadar narin ve kırılgan duruyorsun ki ne alaka tekvando!? Böyle sert görünen bir sporla işin ne?”  Herkes bunu soruyor di mi?

- Aynen ya! Herkesten bu tepkiyi alıyorum Ayşe Abla. “Sen nasıl vurabiliyorsun ki birine?” diyorlar. Ya da “Rakiplerin nasıl kıyıp da sana tekme atıyor!” filan. Oysa, bu bir spor. Tabii ki vuracağım, tabii ki tekme yiyeceğim. Yenmek de var, yenilmek de. Bu benim sadece gönül verdiğim spor değil, aynı zamanda benim mesleğim. O yüzden de sonuna kadar mücadele ediyorum.

Önyargılarımız yüzünden, tekvandonun bir kadın için fazla sert bir spor olduğunu mu düşünüyoruz?

- Aslında insanların tepki vermelerini anlıyorum. Ben küçükken ailem de “Ya bir tarafı kırılırsa ya sakatlanırsa!” filan diye endişeleniyordu. Ama korkacak bir şey yok. Tekvando başlarken önce jimnastik, sonra oyun şeklinde. Müthiş eğitici, öğretici bir spor. Sonra eğer hocanız kabiliyetli olduğunuzu düşünürse, müsabaka kategorisine giriyorsunuz. Benim hikâyemde böyle oldu.

Senin bazı videolarını gördüm, müthiş hızlısın, acayip serisin ve çok esneksin. O tekmeleri atabilmek için manyak gibi çalışmak lazım, değil mi?

- (Gülüyor) Aynen öyle! 10 yaşımdan beri o kadar sıkı bir çalışma yaptım ki, mesela benim yaşıtlarım sokakta ip atlayıp top oynuyordu, ben antrenmana gidiyordum. Herkes benimle dalga geçiyordu, “Bugün de gitme! Ne olacak ki!”  diyordu. Ama ben kimseyi dinlemedim ve sürekli çalıştım. Gençler Kategorisi’ne geçtiğim zaman, Milli Takımlar Teknik Direktörüm Ali Şahin Hoca, “Bu kız boş değil! Kesinlikle bir cevher!” dedi ve benim elimden tuttu. Büyükler Kategorisi’nde ilk kez geçen yıl yarıştım ve Avrupa 3’üncüsü oldum. Bu yıl da ilk kez Dünya Şampiyonası’na girdim ve birinci oldum. Ben Ali Hoca’nın hakkını ödeyemem. Tamam, ben çok çalıştım ama her şey hocam sayesinde oldu.

Bu şampiyona ne kadar önemli?

- Dünyada bir ilki yaptım. Benim yaşımda dünya şampiyonu olan yok. Bu, o kadar disiplin, azim ve çalışma gerektiren bir şey ki, her gün mutlaka 5-6 saat fiks antrenman yapmam lazım, çünkü rakiplerim çok sağlam. Onları geçebilmek için sürekli bu tempoda çalışmam lazım. Allah’ın izniyle bu başarımı 2019 Dünya Şampiyonası’nda tekrarlamak istiyorum...

Birinin beni dövmesi zor

Kendini en özgür hissettiğin yer neresi?

- Tatami! Biz mindere tatami diyoruz. Tatamiye çıktığımda, o masum kız gidiyor, yerine bir aslan geliyor. Gerçekten öyle. Aslan kesiliyorum. Her yer sanki karanlık oluyor ve ben sadece dövüşeceğim insanı görüyorum...

Erkekler bile senin için “Bu güzel kızdan yumruk yemek istemezdim!” diyorlar...

- Gülüp geçiyorum..

Seni birinin dövmesi mümkün değil, di mi?

- E zor. Kendimi savunabileceğim her şeyim var.

Alışveriş yapayım makyaj yapayım gibi şeyler yok benim hayatımda!

Annen ve babanla mı yaşıyorsun?

- Hayır. Onlar bir buçuk saat uzakta yaşıyor. 9 aydır da ne annemi ne babamı doğru dürüst görebilmiş değilim. Sadece Dünya Şampiyonası dönüşü iki gece evde yatma fırsatım oldu, sonra tekrar kampa girdim...

Annen gelip köfte, dolma getirmiyor mu sana?

- (Gülüyor) Ev yoğurdunu çok seviyorum, onu yapıp getiriyor arada.

Okulu ne yaptın?

- Selçuk Üniversitesi Beden Eğitimi’nde okuyorum.

Senin tekvandodan ve antrenmanlardan başka hayatın yok değil mi?

- E biraz öyle. Ama bundan da şikâyetçi değilim. Başka türlü böyle büyük başarı gelmez. Sosyal hayatım sıfır. Mesela çıkayım, bir AVM’ye gideyim, alışveriş yapayım, makyaj yapayım, dışarı çıkayım, kesinlikle yok. Zaten antrenmanlarda o kadar yoruluyorum ki, bir sonraki antrenmana kadar dinlenmekten başka bir şey yapamıyorum...

Ailen, “Bu çocuğun normal bir hayatı hiç olamayacak!” diye üzülmedi mi?

- Tabii ki. Ama benim tekvandoya duyduğum tutku o kadar büyüktü ki, yapacakları bir şey yoktu. Mesela ayaklarım morarıyor sürekli ya da 2 ay öncesinde elim kırıktı. Dünya Şampiyonası’na kırık elle hazırlandım. Zorlu bir süreçti benim için. Ali Hoca, kırık elime göre metot uyguladı. Sağ olsun hocam psikolojik olarak da yanımdaydı.

Antrenörünün başarında payı ne kadar?

- Yüzde 100.

Evlenmek filan istemiyorum!

Şu an erken ama ileride evlilik filan...

 Aman, evlenmeyi falan hiç istemiyorum!

Evlensen de bir sporcuyla mı evlenmek istersin?

Allah ne çıkarır karşıma bilemem ama şu an kesinlikle istemiyorum. Mesleğim olan, hayatım olan, canım tekvandom var! O bana yeter. Şimdilik kendimi tekvandoya adamak istiyorum. Ben bir savaşçıyım. Nereye kadar giderse bu savaşı sürdürmek istiyorum...