Söyleşi

Taraf gazetesi yazarı Sevan Nişanyan:

Taraf gazetesi köşe yazarı Sevan Nişanyan'ın 21 Eylül'de “Kelimaz” adlı köşesinde yayımlanan “Sansür” başlıklı yazıdaki satırlarla başlad&

07 Ekim 2009 03:00

“(...) Orduya, devlete, Yüce Manitu’ya istediğini söyle serbest, ama iş İlkçağ Arap mitolojisini sorgulamaya geldi mi orada dur diyorlar. Neymiş? Allah diye biri varmış, canı sıkıldıkça kitap yazarmış ama artık yazmamaya karar vermiş, pırpır kanatlı ulaklarla birtakım hazretlere mesaj iletirmiş, o hazretlere dil uzatan maazallah çarpılırmış. Bu hikâyelere istemesen inanma diyorlar, tamam, ama inanmadığını açık açık söylemen caiz değildir. Nedenmiş? Müslümanlar alınırmış! Doğanın boşluk kabul etmemesi gibi, bu toprakların havası mıdır, suyu mudur, özgürlük kabul etmiyor herhalde.”

Taraf gazetesi köşe yazarı Sevan Nişanyan'ın 21 Eylül Pazartesi günü “Kelimebaz” adlı köşesinde yayımlanan “Sansür” başlıklı yazısındaki bu satırlarla başladı tartışma.

Taraf gazetesi köşe yazarlarından Emre Uslu, Cihan Aktaş ve  Cahit Koytak, Nişanyan'ı eleştiren yazılar kaleme aldılar.

Nişanyan'ın “Sansür”den hemen sonraki yazısı, “Feriştah” ise tartışmanın sürmesine neden oldu. “Allahını kitabını feriştahını s..mek, diye hayli iddialı bir deyim var halkımızın dilinde” diye başlayan bu yazı ile mesele, Taraf yazarları arasında süren “eleştirel durum” olmaktan çıktı.

Nişanyan, "Danimarka'daki karikatür skandalından sonra başımıza Nişanyan çıktı! / Karısına b.k atan adamdan ne beklenir?” gibi okur yorumları ile bazı internet sitelerinin çok “tartışılan öznesi” haline geldi. Takibinde  “İslami mukaddesata hakaret” nedeniyle yapılan suç duyurularının “şüpheli özne”si oldu. 

12 dil bilen çevirmen, rehber, felsefeci, dil uzmanı, yazar Sevan Nişanyan, kendi cephesinde “neler olduğunu” T24'e anlattı.

 - “Sevan Nişanyan mı? Küstah adam!” Sizden böyle bahseden birine “Ağzına sağlık kardeşim. İşte tam da buyum, küstahım!” der misiniz?

 Demem. Küstah mıyım; bilmiyorum, değerlendirmek de bana düşmez. Aklı olan herkesin aşağı yukarı bildiği, düşündüğü şeyleri alışılmıştan daha rahat bir dille dile getiriyorum. “Ay ne derler acaba?” diye çok fazla dert etmiyorum. Hepsi bu.


 - Ya “Sevan Nişanyan, bu toplumdan ve Müslümanlardan özür dilemeli!”ye nereden bakıyorsunuz?


Bakın, iki ayrı olay var burada.


 'Küfrettim sananlardan özür dilerim'


 
- Nedir?


 “Feriştah” başlıklı yazımın “Sansür” başlıklı yazının hemen ertesinde yayımlanması çok talihsiz oldu. Çok yanlış algılandı. İki yazının alakası yok aslında. Feriştah’ı Sansür'den on gün önce yazıp gazeteye göndermiştim. Baskın Oran sordu, “Nedir, bu feriştah sikmenin aslı?” diye, onun üzerine. Sansür yazısını ise arife günü bir öfke ile beş dakikada çakıp yolladım; ikisinin üstüste gelip duble etki yapacağını hesaplayamadım. Yanlış bir algılama oldu. Sansür makalesi gayet keskin fakat edepli bir yazıdır. Öbürünun bu konuyla bir alakası yok. Amaç küfretmek değil, komik (ve yaygın) bir küfrü analiz etmek. O noktada sanki ben ima yollu küfrediyormuşum gibi yanlış bir izlenime kapılan insanlardan özür dilemem gerekir. O noktada haklılar. Özür dilerim.

 

'Kutsallara açıkça laf söylenmesine alışık olmadıkları için şoka uğruyorlar, alışırlar'

 

- Asıl tepki Feriştah'a değil Sansür yazısına geldi galiba?


Sansür başlıklı yazımın arkasında sonuna kadar dururum. Alabildiğine basit ve evrensel bir doğrudan söz ediyorum. Efendim bazı kavramlar kutsalmış, falan filan. Kutsal olduğunu söyleyen sensin. Ben ve benden daha aklı başında milyonlarca kişi, bunların saçma sapan hurafeler olduğunu düşünüyoruz. Neden kutsal kabul edecekmişim, yahut öyle olmadığını bildiğim halde kutsalmışçasına söz edecekmişim ki? Neden fikrimi açıkça ve dilediğim üslupta dile getirmeyecekmişim ki? Biri diyor Atatürk kutsaldır, öbürü diyor Kürtlük duygularım kutsaldır, yok efendim Kayı Boyu kutsaldır, şehitler kutsaldır, kahraman ordumuz kutsaldır, soykırımımızın anıları kutsaldır. Hadi canım sen de! Birinin kalkıp bunlara karşı açık açık laf söylemesine alışık değiller, o yüzden şoklara uğruyorlar. Üç beş sefer sonra alışırlar.

 
'Dindar kesimdeki okurlarımla utangaç bir aşk yaşıyorduk ama...'

 
- “Keşke bu tonda bir yazı, bayram gününe denk gelmeseydi, yanlış anlaşıldım” diye düşündünüz mü?

Beni üzen şu oldu. Dindar kesimde yazılarımı okuyan, seven, beğenen insanlar var. Birkaç senedir karşılıklı bir tür utangaç aşk yaşıyoruz. Birçoklarıyla yazışıyorum, bazılarıyla yüz yüze sohbet ediyorum. Onlar hayrette, “Kimdir bu Ermeni?” diye. Ben hayretteyim, “Ne kadar aklı başında, kafası çalışan, edepli insanlar varmış o kesimde” diye. Bu güzel bir şey. Karşılıklı tarafları zenginleştiren, ufuk açan bir şey. Bunun zedelenmesi beni üzer, doğal olarak. Seni seven veya sevmeye çalışan bir insanın kalbini kırmak yanlış. Öte yandan bu aşkın temelde çok zor bir aşk olduğunu da kabul etmek lazım.

-O neden?


En temel değerler, temel varsayımlar farklı. İnsanlarla güzel güzel sohbet ederken iş bazı “tabu” konulara kaydı mı birden kabuklar sertleşiyor, dikenler dikleşiyor. Orada beni rahatsız eden bir asimetri var. Ben, temel konularda benden farklı insanlara alışığım. En kötü ihtimalle “Üff yaa, tamam, yeter” der geçerim. Oysa dindar insanların acayip bir alınganlık meselesi var. Olayı bir fikir ayrılığı olarak görmek istemiyorlar. Anasına, ninesine dil uzatılmış moduna geçiyorlar anında. Bu da bana haksızlık gibi geliyor. Çoğu zaman “Eh peki, ne yapalım, bunlar da böyle” deyip geçiyorum. Kadı kızında da o kadar kusur olur. Ama bazen hakikaten sabrım taşıyor. Boks yapıyoruz ama bir kolum bağlı. Satranç oynuyoruz ama vezirimi oynatmam yasak. Olur mu öyle şey?

 

'İşin zamanlaması ve tarzı yanlıştı'

 

-  “Sansür” yazısını sanki bir öfkeyle yazmışsınız?

Doğrudur. Sabır taşma hadiselerinden biri oldu.

 

- Somutlaştırır mısınız, ne oldu da bu kadar öfkelendiniz?


Olay neyse ne, çok da mühim değil. Haklı olup olmadığım da tartışılır. Birden patlayıverdim, “Yetti gayri” diyerek. Bazen öfkemi kontrol altına alamama sorunum var sanırım, bu gerçek. Oysa öfkeyle yapılmış işler sakattır. Akılla ve sükûnetle davranmayı her koşulda bilmek lazım. İşin tarzı ve zamanlaması yanlıştı, kabul.

 

'Memlekette geri zekâlı çok'

 

- Sizce eğer bu yazı “Müslümanlar alınırmış” frekansında değil de “Hiçbir inancın dokunulmazlığı yok. Buna İslam da dahil” tonunda olsaydı yine benzer tepkiler alır mıydınız?


Öyle memur ağızlı yuvarlak laflar etmekten gına geldi memlekete bunca senedir. Bir laf söyledin mi cart diye söyleyeceksin ki insanlar duysun, algılasın, uyansın. Bu soru ne demek? “Sen karnından konuş, insanlar ne dediğini anlamaz, tepki vermez” mi demek istiyorsunuz?

 

- Hayır, “Adam polemik istiyor. Ondan böyle yazıyor. Gündeme getirmeye değmez”cilikten söz ediyorum. Hoşunuza gidiyor mu böylesine mevzu olmak? 


Memlekette geri zekâlı çok, ne yapalım. Gülüp geçmeyi öğreniyorsun.

 

- Şimdi birilerinin tüylerini yine diken diken edeceksiniz. Siz hiç mi çekinmiyorsunuz bu denli rahatlıktan, gelecek tepkilerden, tehditlerden?


Acı patlıcanı kırağı çalmaz, bir. Çalsa ne olacak, o da iki. Hrant Dink melek gibi adamdı, neye yaradı? Adın Nişanyan olup da bu ülkede piyasaya çıktın mı, ağzınla kuş da tutsan tepkiyi, tacizi, tehdidi, küfrü, eblehliği göze alacaksın. Eh, madem öyle bari değsin diyorum.

 

'Kavgayı severim ama akılsızca olanını değil'

 

- Tepki sizi daha beter coşturuyor galiba?

 

Bakın şimdi tepki var, tepki var. İnsan gibi tepkiden etkilenirim tabii. Size şöyle anlatayım. Birkaç haftadan beri teknik bir şeyden ötürü “kelimebaz” adresine gelen mailleri alamıyormuşum, farkında değilim. Sansür yazısının ertesi bu yüzden hiç öyle tepki mepki yağmadı. Şahsi e-mail adresime konuyla ilgili iki mail geldi. Biri, övgü. Diğeri, uzun zamandır çok severek yazıştığım dindar bir kadından, çok içten ve acıtıcı bir kınama. O mektuptan sonra üzüldüm, moralim bozuldu, “Sevan sen eşeksin, ne gereği vardı şimdi bu kızı üzmenin” diye düşündüm. Bir şeyler yazayım da gönlünü alayım diye tasarladım. Ertesi gün bir de Feriştah yazısı çıkmaz mı? Sabah kahvaltıda onu görünce başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Aklımdan sadece bir cümle geçti, “Eyvah şimdi b.ku yedik!” O kadar.  Yani peki, tamam, kavgayı severim. Ama o kadar akılsızca da değil.

 

- Taraf yönetiminden bir uyarı aldınız mı?

 

Yoo, neden? 

 

- Alsaydınız, söyler miydiniz?

 

Dostlar arasındaki konuşmalar başkasını niye ilgilendirsin?

 

- O halde şöyle soralım: Taraf'ta sizi eleştirenleri biliyoruz da tebrik eden oldu mu?

 

Okurlardan tebrik edenler çok oldu. “Vallahi süpermiş! Helal olsun! Tebrik ederim! Bunları yazabilen bir babayiğit çıktı nihayet! Helal!” vesaire. Eş dosttan telefon edip, “Oğlum dikkatli ol başına bir şey gelecek” cinsinden uyaranlar oldu tabii, ama çoğunluğun tepkisi bir tür ferahlama, “Oh, nihayet biri cesaret etti” tepkisi.