Yaşam

‘Survivor 2017'nin şampiyonu Ogeday ada günlerini anlattı

"Adadaki bitkiler ne kadar doğalsa bende o kadar doğaldım"

25 Haziran 2017 14:44

'Survivor 2017’ birincisi Ogeday Girişken, adada yaşadığı 5 aylık süreyi anlattı. Adada en çok zorlandığı konunun 'açlık' olduğunu söyleyen Ogeday "Açlık, açlık, açlık... Çok aç kaldık ya" ifadesini kullandı.

Hürriyet'ten Hakan Gence'nin sorularını yanıtlayan Ogeday Girişken'in söyledikleri şöyle:

Yarışmalarda kavga eden kazanır’ algısını yıktınız. Bu bir strateji miydi?

- Sıfır stratejiydim. Adadaki bitkiler ne kadar doğalsa bende o kadar doğaldım.

Neden siz kazandınız?

- Kendim gibi olduğum için... Bana “Survivor’da kavga edersen birinci olacaksın” deseler yine de edemezdim. Bana göre kazanmak için her şey mubah değildir. Şimdi insanlar beni görünce sarılıyor, karakterimi sevdiklerini anlatıyor, çocuklarına Ogeday ismini vereceklerini söylüyor. Bunlarla gurur duyuyorum.

Sizi tanıyoruz ama kim olduğunuzu bilmiyoruz aslında...

- Çok yürüyen, müzik dinleyen, kürek çeken, bilgisayar oyunu oynayan biriyim. Yani hayatım; oyun, Kadıköy, kürek üçgeninde geçiyordu. Ama asosyal olduğumu da düşünme...

Bu bahsettiğiniz sakin hayat mazide kaldı. adaya giderken Instagram’da 700 takipçiniz vardı, artık sizi 200 bin kişi takip ediyor. Korkuyor musunuz?

- Rakamlara takılan bir adam olmadım. Ama bu durum beni korkutuyor. Mesela ben yürümeyi çok seviyorum. Kıbrıs’ta bugün (cuma) ilgiden sadece 30 metreyi 35 dakikada yürüyebildim. ‘Acaba bir daha sokakta yürüyemeyecek miyim’ diye korktum. Ama bunu ego olarak algılama. Fotoğraf çektirmek isteyen kimseyi kırmam.

Ne demek Ogeday? Çok çektiniz mi bu isimden?

- Evet. Annem de çok çekmiş. Ben bebekken yolda beni sevenler ismimi anlamadıkları için annem; “Mustafa, Ahmet” der geçermiş. Hâlâ yeni tanıştıklarım adımı tek seferde söyleyemiyor. Sinirleniyorum. Bu ismi babaannem koymuş. Akıllı, çevik anlamına geliyor. Araştırdım, diğer bir anlamı da; ‘kralların yanındaki başmuhafız’ demek. Tarihte de Cengizhan’ın oğlunun ismi... Ben adımdan çok memnunum.

İnternette Adanalı olduğunuz yazıyor. Hadi biraz bunun ötesine geçelim...

- Seyhan doğumluyum. Annem ev hanımı, babam tekstil işiyle uğraşıyor. Bir tane güzeller güzeli ablam var. Anne ve babam tartışırlardı. Ben ilkokul dördüncü sınıftayken de ablamla ikimizin ayrılın önerisini dinleyip boşandılar. Biz ablamla annemde kaldık.

Babanızla görüşmeye devam ettiniz mi?

- Hiç kopmadık.

Maddi durumunuz nasıldı?

- Orta halli bir aileydik. Babam “Ben gençliğimde arkadaşlarımla dışarı çıkıp yemek yiyemezdim. O eksikliği size yaşatmayacağım” derdi. O yüzden hep çok çalıştı. Ben de hiç ‘O da benim olsun, bu da benim olsun’ demedim.

Spora ne zaman başladınız?

- Spor hayatım doktorumuzun bana hiperaktif teşhisi koymasıyla başladı.

Kaç yaşında?

- İki. Canavar gibi bir çocuktum. Bir de kiloluydum. Düşün altı aylıkken bile zeytinyağlı pırasa yermişim!

Bravo! Bu kadar boğazına düşkün bir adam olarak doğru yarışma tercihi yapmışsınız...

- Çok aç kaldım çok... Neyse, iştahlı bir çocuktum. Annem beni ne zaman yürütece koydu, o zaman hayatı karardı. Çünkü yürüteç evdeki bütün alanlara daha hızlı ulaşma imkânı tanıdı. Ben de bunu en güzel şekilde değerlendirdim (gülüyor). Doktor çare olarak beni yormaları gerektiğini söyledi. Önce yüzmeye başladım. Havuza atıyorlardı. Kafamı kaldırmadan yüzüyordum. 10 kulaç bir nefes...

O yetmedi mi?

-Hayır. Futbol, basketbol, hepsini denedim. 16 yaşında kürekle tanıştım. Fenerbahçe Kürek Takımı’na girmiştim. Yedi yıl da Milli Takım’daydım. Kısa süre önce sakatlık geçirdim ve kürek sporuyla ilişkimi bitirdim. Ama sporla ilişkim bitmedi.

Bu hareketliliğe rağmen adada neden sakindiniz?

- Bence doktorumuz yanlış teşhis koymuş. Beni spora yönlendirmek yerine aç bıraksaymış durulurmuşum.

- En çok bilgisayar oyunlarını, ailemi, sevgilimi ve ciğer yemeyi özledim. Sabahtan akşama kadar ciğer yiyebilirim.

- Sağ kolumda bir dövme var. Özel bir anlamı yok. En kısa zamanda ‘Survivor’ın anlamı üzerine bir dövme yaptırmak istiyorum.

Röportajın tamamını okumak için tıklayın