Medya

"Siyasi adaleti bilemeyiz, ama bir dönem dilden düşmeyen 'İlahi Adalet' bunu gerektiriyor"

"Tarihte 'darbe' lafının rantını bu kadar yiyen bir başka iktidar herhalde yoktur"

30 Temmuz 2017 17:20

Cumhuriyet yazarı Ahmet Tan, "Asıl tehlike sivil darbe ile Cemaat koalisyonudur' feryatlarına kimsenin kulak asmadığını" savunarak "Sonunda, 17/25 Aralık’ta tarihin en tehlikeli ve en kirli koalisyonunu kurdukları ve “şahsen ve nakten” tuzağa düştükleri ortaya çıktı. Bu ilk darbe idi.  Ama CD’ler ve tapeler ortaya saçılır korkusuyla bunun peşini bıraktılar.  Elbette en alçakça ve düşmanca olanı 15 Temmuz. Adalet ve Kalkınma Partisi Lideri de bir gün 'Eksik Adalet'ten adalet önüne çıkacaktır.  Siyasi adaleti bilemeyiz. Ama bir dönem dilinden düşmeyen İlahi Adalet bunu gerektiriyor" dedi. 

Ahmet Tan'ın "Darbedar..." başlığıyla yayımlanan (30 Temmuz 2017) yazısı şöyle:

En efendice özet, dünkü manşetimizdi: 
- Eksik Adalet... 
Aslında, “Kesik Adalet” de denebilirdi. 
“Adaletin, (şeriatın) kestiği parmak...” anlamında! 
Kararda, kesiğe sürülecek adalet, hem vardı, hem yoktu. 
Tıpkı tahliye edilen 7 arkadaşımızın yaşadığı yarım sevinç gibi. 
Arkadaşlarımız (Musa Kart, Hakan Kara, Güray Öz, Önder Çelik, Turhan Günay, Bülent Utku ve M. Kemal Güngör’ün) yaşadığı bu duyguyu, “buruk sevinç” diye de tanımlıyor. 
Sevinmenin “burulmuş hali” anlamına. 
Ama önceki akşamüzeri, Çağlayan’da burulmuş olan sevinçten çok ülkedeki adalettir. 
Burmak - burulmak adaletin, hukukun hadım edilmesidir. 
FETÖ’ye açılan ve aylardır yürütülen bu “topyekûn savaşın perdesi arkası”nda bilerek, hadi bilmeyerek de diyelim, adalet duygusu da iğdiş ediliyor. 
Ardı arkası kesilmeyen KaHaKa’lar şeytana kahkaha attıracak trajedilere neden oluyor. 
Yüz binleri aşan kamu görevlisinin canını malını adil ölçüler aranmadan bir “ferman” ile zaptetmeye yönelmenin sonu nereye varacak?
Çağlayan Adliyesi salonundaki Adalet Tanrıçası heykeline önce cinsiyet değiştirtmek; sonra da sünnet ettirmek gerekecek!
Kadına şiddetin tavan yaptığı ülkemizde, belki de tek kurtuluş bu! 
Zaten kardeş ülke Bangladeş de, “İslami değerlere aykırı” gerekçesiyle Adalet Tanrıçası heykellerini kaldırdı. 
Bizim Bangladeş’ten neyimiz eksik, pardon fazla?
Adaletimiz değil herhalde!

***

Arkadaşlarımızın hiçbirisi zindandan kurtulduğuna yürekten sevinemiyor.
Tek tesellileri, hepsinin ortak hissiyatını duruşmada Ahmet Şık’ın haykırmasıydı.
Terör örgütüne üye olmadan, hem hep birlikte “iltisaklı” sayılmışlardı, hem de ara kararı ile “iltisaksızlaştırılmışlardı!” 
Zaten nerede, gıllıgışlı bir sözcük tedavüle sürülüyorsa, biliniz ki orada mutlaka bir çapanoğlu da devreye sokulmakta. 
Benzerini 7 Haziran seçimleri ertesinde CHP’ye kurulan “istikşafi” tuzağında yaşadık. 
İktidarın oyu yüzde 40’a düşünce, Külliye’nin yardım ve yataklığı ile Devlet Bey’in yancılığında yürütülen “istikşafi operasyonu”nun lagalugası ile ana muhalefet partimiz bir ay oyalandı. 
Sonra da seçim sandığını kucağında buldu. 
Şimdi de “iltisak” zamanı. 
Pideci ile iltisak... 
Parkecinin oğlunun kaportacısı ile... 
Kayınpederin bacanağının minibüsünün egzosuna tişört tıkayan çırak ile...
İltisak da iltisak... 
Sarmısaklaksak da mı, 
Yoksa sarmısaklamasak da mı iltisaklasak?..

***

Parti Lideri – Başkomutan – Cumhurbaşkanı... 
Habeşiştan Kralı Haile Selasiye’nin rüyalarını süsleyen sıfatlardı. O rahmetli de vatansever bir demokrat ve muhafazakârdı. 
Ama bu sıfatların üçü de Tayyip Erdoğan’a nasip oldu. Bunun sevinciyle son yılların en heyecan verici buyruğunu verdi: 
“Herkes ve her şey yerli ve milli.” 
Hatta pasaport vereceğimiz Suriyeliler bile. (30.12.2016). 
Gerçi bazı bakanlardan veya yeni büyükelçilerden ABD veya İngiliz pasaportu taşımış veya taşıyanlar vardı. 
Ama olsun, her şey gibi “yerliliği ve milliği” de fazla abartmak zararlı. 
Yoksa 1 milyon Avro’luk Mercedes’lere binmek zorlaşır.
Tıpkı, “iltisak” gibi birçok derde deva bir kavram gibi.

***

Tarihte “darbe” lafının rantını bu kadar yiyen bir başka iktidar herhalde yoktur. 
“Darbeye ve koalisyonlara lanet” okuyarak iktidar oldular... 
Cumhuriyet’teki “Asıl tehlike sivil darbe” ile “Cemaat koalisyonudur”feryatlarına kulak asan olmadı. 
Sonunda, 17/25 Aralık’ta tarihin en tehlikeli ve en kirli koalisyonunu kurdukları ve “şahsen ve nakten” tuzağa düştükleri ortaya çıktı. Bu ilk darbe idi. 
Ama CD’ler ve tapeler ortaya saçılır korkusuyla bunun peşini bıraktılar. 
Elbette en alçakça ve düşmanca olanı 15 Temmuz. 
Ama 17/25 uyutuluyor? Oysa fail aynı! 
Adalet ve Kalkınma Partisi Lideri de bir gün “Eksik Adalet”ten adalet önüne çıkacaktır. 
Siyasi adaleti bilemeyiz. Ama bir dönem dilinden düşmeyen İlahi Adalet bunu gerektiriyor.