Politika

Sırrı Süreyya Önder: 15 Temmuz açık bir NATO operasyonu

HDP'li Önder çözüm sürecinde Gülen cemaatiyle yapılan görüşmeleri anlattı

10 Ekim 2016 10:06

HDP milletvekili ve İmralı Heyeti Sözcüsü Sırrı Süreyya Önder, 15 Temmuz'da düzenlenen darbe girişimiyle ilgili olarak "Bu girişim baştan sona bir NATO operasyonu" diye konuştu. HDP'li Önder "Türk ordusu bir NATO ordusudur. NATO da, bağlı orduların hiçbir sapmasını, enişte-kayınço ferasetine bırakmaz. Anbean haberdar olur.  Ordu içindeki cemaat yapılanması, niteliği, sayısı, refleksleri, orduya yerleşmeleri, terfileri ve darbe girişimi tümüyle NATO’nun bilgisi ve çizdiği çerçeve içinde olmuştur" dedi. 

Darbe girişiminin bir "senaryo" olduğu iddialarına değinen Önder, "Rusya’nın ciddi bir ön enformasyon ve uyarısı var. Yani enişteden önce Rusya var. Bence darbe girişimi hükümetin bir senaryosu değildi ama bir karşılama senaryosu hazırlanmıştı. Bugün darbeci gözükmeyen komuta kademesinin bir kısmıyla belli bir pazarlık yürütülmüş gibi. Genelkurmay Başkanı’nın helikopterine binen ve binmek isteyen darbecilerin pervasızlığına ve Genelkurmay Başkanı’nın uysal tutumuna baktığımızda bu senaryo hissediliyor" ifadesini kullandı.

HDP'li Önder çözüm sürecinde Gülen cemaatiyle görüşmelerin gerçekleştiğini belirterek "İlk İmralı görüşmesinde PKK’nin elindeki rehin askerlerin bırakılması ve eşzamanlı olarak hasta KCK tutuklularının salıverilmesi gerekiyordu. Askerler bırakıldı ama hasta tutuklarla ilgili cemaat engeli yargıda, kollukta, Adli Tıp’ta bir türlü aşılamıyordu. 'Falanca cemaatçi daire başkanı engel oluyor, değiştireceğiz' deniyordu. Bu koşullar altında ülkedeki bütün güç odaklarıyla önemli bir diplomasi yürüttük. Cemaat de bunlardan biriydi. Bu diplomasiden kısmen sonuç da aldık ama sürece takoz koyma tutumlarını hiç bırakmadılar" dedi. Önder, Gülen cemaatinin medyadaki ve sivil toplumdaki temsilcileriyle görüştüklerini söyleyerek "Genellikle cemaatçi valilerin, kaymakamların, polislerin, savcıların çözüm sürecindeki olumsuz tutumlarına, sekte vurma çabalarına ilişkin konular bizim tarafımızdan gündemleştiriliyordu. Bir de TV’lerinde nefret söylemi yayan dizilerin kabul edilemezliğini dile getirdik" dedi. 

Önder'in Cumhuriyet gazetesinden Kemal Göktaş'a verdiği söyleşi şöyle:

- 15 Temmuz’u nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türk ordusu bir NATO ordusudur. NATO da, bağlı orduların hiçbir sapmasını, enişte-kayınço ferasetine bırakmaz. Anbean haberdar olur.

- Yani?

Yanisi şu: Bu girişim baştan sona bir NATO operasyonu. Ordu içindeki cemaat yapılanması, niteliği, sayısı, refleksleri, orduya yerleşmeleri, terfileri ve darbe girişimi tümüyle NATO’nun bilgisi ve çizdiği çerçeve içinde olmuştur. Aksi NATO’nun fıtratına aykırıdır. Cemaat de bu darbenin en önemli elverişli vasıtasıdır. Komuta kademesinin önemli bölümünün sorumluluğu, bilgisi, katkısı ya da bilinçli ihmali vardır. Bu ordu profilinin oluşması, samimi yurtsever ve yüzü sola dönük subayların 12 Mart 1971’den başlayarak tasfiyesi ile mümkün olmuştur. Cemaatin orduya yerleştirilmesi bu planın tamamlayıcı parçası. Orduda bir tek sol bakışlı kurmay kalmadığı için bu başlığın yalnızca birine odaklanılıyor, yani cemaate. O zaman da darbe polisiye bir şeymiş gibi ele alınıyor. Bu darbe girişimini anlamaya/anlatmaya Cumhurbaşkanı’nın, komuta kademesinin, savcıların, Reşat Petek’in mevcut bakışı yetmez.

Bakın darbe girişimi hükümetin ön hazırlığı ve halkın kahramanca özverisiyle püskürtüldü. Ama onu salt AKP eliyle yürütülen bir başka darbe girişimi izlemekte. 2. darbe tehlikesi spekülasyonları da bu süren darbenin sözüm ona meşruluğunu sağlamaktadır. Öcalan darbe mekaniği derken tüm bunları kastetmişti.

"Enişteden önce Rusya var"

- Bir sinemacı olarak burada “senaryo” görüyor musunuz?

Rusya’nın ciddi bir ön enformasyon ve uyarısı var. Yani enişteden önce Rusya var. Bence darbe girişimi hükümetin bir senaryosu değildi ama bir karşılama senaryosu hazırlanmıştı. Bir ön tasfiyeye güçleri yetmediği için gelişmelere meyil vermiş olabilirler. Bugün darbeci gözükmeyen komuta kademesinin bir kısmıyla belli bir pazarlık yürütülmüş gibi. Genelkurmay Başkanı’nın helikopterine binen ve binmek isteyen darbecilerin pervasızlığına ve Genelkurmay Başkanı’nın uysal tutumuna baktığımızda bu senaryo hissediliyor. Bir de 15 Temmuz ve yeni darbenin servet transferleri boyutu var ve bundan bağımsız okumak mümkün değil.

- Gülen’in yayımladığı ilanda “geçmiş olsun” diye arayan siyasetçiler arasındaydınız. Siz de mi kandırıldınız?

Böyle söylemekten hayâ ederim. Ben cemaatin önemli isimleriyle birçok görüşme yaptım. Tamamı eşbaşkanımızın ve ilgili arkadaşlarımın bilgisiyle ve müzakere süreciyle bağlantılıydı. Onları bize muhatap kılan da hükümetin acziyetiydi.

- Nasıl görüşmelerdi bunlar?

İlk İmralı görüşmesinde PKK’nin elindeki rehin askerlerin bırakılması ve eşzamanlı olarak hasta KCK tutuklularının salıverilmesi gerekiyordu. Askerler bırakıldı ama hasta tutuklarla ilgili cemaat engeli yargıda, kollukta, Adli Tıp’ta bir türlü aşılamıyordu. “Falanca cemaatçi daire başkanı engel oluyor, değiştireceğiz” deniyordu. Değiştiriliyordu da yerine getirilen de cemaatçi çıkıyordu. Önemli bir bakan “Yorulmuşları gidiyor, dinlenmişleri geliyor” demişti. Bu koşullar altında ülkedeki bütün güç odaklarıyla önemli bir diplomasi yürüttük. Cemaat de bunlardan biriydi. Bu diplomasiden kısmen sonuç da aldık ama sürece takoz koyma tutumlarını hiç bırakmadılar. O “geçmiş olsun” ilanı da bu süreçte gelişmiş beşeri münasebetlerin sonucu.

- Cemaatten kimlerle, neleri görüştünüz?

Medyadaki ve sivil toplumdaki temsilcileriyle görüştük. Genellikle cemaatçi valilerin, kaymakamların, polislerin, savcıların çözüm sürecindeki olumsuz tutumlarına, sekte vurma çabalarına ilişkin konular bizim tarafımızdan gündemleştiriliyordu. Bir de TV’lerinde nefret söylemi yayan dizilerin kabul edilemezliğini dile getirdik. Onlar da özellikle bölgedeki dershanelerine yönelik engellemelerden yakınıyorlardı. Hiçbir somut netice elde edemedik.

- Hükümet dışında cemaatle de “paralel görüşmeler” oldu diyebilir miyiz yani?

Sürece toplamında baktığımızda çok tali görüşmelerdi bunlar diyebiliriz. Muhatabımız öncelikli olarak hükümetti tabii ki. Bir tek faydası oldu, kullandıkları sorunlu dil bir parça düzeldi.

- FETÖ ile Kürt hareketi arasındaki ittifak iddiasına ne dersiniz?

Saçmalık boyutunda bir psikolojik savaş argümanı. Tüm bu yaşananlar siyasal İslam'ın iç savaşı. Bunu söylemek ümmeti bölecek bir muhteva taşıdığından işe Kürtleri katıyorlar. İşe de yarıyor maalesef. ‘Haydi Kürt’e vuralım’ denince sarayda hizalanmayan kim kaldı?

"Hiç olmadıkları kadar güçsüzler"

- KCK açıklamasından bazı girişimler olduğunu anlıyoruz.. Yeni bir çözüm süreci olasılığı var mı?

Ham umut dağıtmak istemem ama iyimser bakışımı korumak istiyorum. Her şey bir anlamda bölgesel faktörlerle de bağlantılı. Ama mevcut halin büyük toplumsal maliyetler üretmeden sürdürülmesi imkânsız.

Maalesef hükümet ve Cumhurbaşkanı barışı reddeden, savaşı önceleyen bir noktadalar. Öncelikle imitasyon muhataplar yaratmaya çalıştılar. Bunların bir etkisi olamayacağı anlaşıldı. Yeni bir sürecin önünde iki temel engel var. Birincisi, Öcalan’ın ‘nerede kalmıştık’ sorusunu duymak istemiyorlar. Eski mutabakatı uygulayacak cesaretleri ve güçleri yok. Bakmayın hâkim-i mutlak gibi gözükmelerine, tarihte hiç olmadıkları kadar güçsüzler. Saldırganlık ve yok etme arzusu bu güçsüzlüklerinin tezahürü. İkincisi, bölgede fiilen yükselen Kürt gerçekliği karşısında kendilerini konumlandırdıkları pozisyonun irrasyonel oluşudur. Bu pozisyon bir gayya kuyusuna dönüştü. Kadro olarak yararlandıkları insanların neredeyse tamamı ya kripto cemaatçi şüphesi altında ya da kendilerine darbe yapma potansiyeli taşıyan eski kuvvetler. Cesur olabilseler, mutlak iktidar arzularından feragat edebilseler ve demokratik birlik mottosuyla yeni bir çıkış noktasına gelseler her şey çok daha kolay, meşru ve ortak iyilik çerçevesinde gerçekleşecek.

- Siz daha önce “Hendekler kapansın çağrısı yapabiliriz, ama halkta karşılığı olmaz” demiştiniz. Gelinen noktada “keşke hendekler kapansın deseydik” diyor musunuz?

Hatırlayın İmralı heyeti daha önceki “hendek krizi”ni çözmüştü. Diyarbakır- Bingöl yolu hendeklerle kapanmış, askerler rehin alınmıştı. Kalekollara halk tepki göstermişti. İki gün sonra MGK toplanacaktı ve bugün çoğu darbecilikten tutuklu askerler sert müdahale istiyordu. Biz hükümetin önerisiyle inisiyatif aldık. Sonunda kalekol inşaatları durduruldu; rehin askerleri aldık. Kimsenin burnu kanamadan diyalogla çözdük. MGK üyesi bakan MGK toplantısındayken bizimle koordinasyon yürütüyordu. Yani salt çağrı yaptığınızda bir karşılığı olmuyor. Karşılıklı barışı önceleyen hamleler yapılmazsa, bizden istenen şey o gençlerin ölüm fermanlarına bizim de bir imza atmamızdı. Bu imzayı atamazdık. Yeterince güvercin kasabı kol gezerken bu insanlık dışı olurdu. Bir önemli bilgiyi daha paylaşmak isterim.. Başlangıç aşamasında Silopi’de inisiyatif alıp kimseye zarar gelmeden çözüm ürettik. Fakat daha sonra İçişleri Bakanlığı inisiyatifi kaybetti. Daha derin Gladyo yapılanmaları inisiyatif aldı. Sur ve Cizre’de de bu kanalları işletmeye çalıştığımızda bu Gladyo duvarını aşamadı.

- Arabuluculuk mu yaptınız?

Doğrudan arabuluculuk değildi. Kendi geliştirdiğimiz bir inisiyatifti. Operasyonların durdurulmasıyla sonuçlandı ve hendekler kapatılmaya başlandı. Fakat devlet içindeki savaşçı kesim bunu süratle provoke etti.

- Gladyodan kastınız cemaatçiler mi?

Kastettiğim Jeep’lerle gezen doğrudan özel harp unsurları. İkinci hendek meselesi de bu özel unsurların yönelimleri ve çoğu tutuklu polislerin gözaltı furyasıyla başladı. Durup dururken olmadı. Hükümet ve cemaat unsurlarının ittifakıyla yürüdü. Biz savaş olmasın diye çok uğraştık, devam da ediyoruz. Hendekleri bahane ederek Kürt kentlerinin yıkılmasının sorumluluğunu kimse HDP’ye yükleyemez. Bu insanlık suçunun mazereti yoktur.

"Savaş demokratik siyaseti daraltır"

- HDP Türkiyelileşme iddiasını sürdürüyor mu?

En küçük sapma olmadan ilkesel yaklaşımlarımızı sürdürüyoruz. Değişen şey HDP değil, ülkenin topyekûn siyasal atmosferi. Bir kez yaptık. Eksik ve hatalarımızı değerlendirip daha iyisini yine yaparız. 1 Kasım’dan bu yana hiçbir ankette kasım sonuçlarının altında gözükmedik.

- PKK’nin HDP’nin önünü kestiğine ilişkin yaygın bir kanaat var.

Buna katılmıyorum. Ya da özel olarak bu amaçla hareket ettiklerini düşünmüyorum ancak bizzatihi savaş, demokratik siyaseti daraltır. Bu da sadece HDP’yi değil bütün siyasetleri, oluşumları etkiler.

- O halde, devlet çözüm sürecini bitirirken PKK’nin de savaşı kabul etmekte hevesli olduğu yorumlarına ne dersiniz?

Başından beri karşılıklı aşılamayan güven sorunu vardı. Savaş hevesle başlatılacak veya yürütülecek bir şey değildir. Sanırım “Hükümet barışa değil, imhaya hazırlanıyor” düşüncesi etkili oldu. Benim düşüncem, bu kaygıların sivil siyasete ve demokrasi güçlerine teslim edilmesiydi. Sonuç ne olurdu bilinmez ama en kötü barış bile daima savaştan iyidir.

Öcalan’ın Gülen’e mesajı

- Öcalan’ın Gülen için birbirine zıt değerlendirmeleri olmuştu.

Öcalan, Gülen cemaatini “paralel devlet” kavramıyla birlikte en iyi tahlil edenlerden biriydi. Cemaatin bazı derin yapılarının süreci engelleyici, provokatif girişimlerinin olabileceğini sıklıkla ifade ediyordu. Ancak, Gülen’in “sulhta hayır vardır” açıklamasını duyunca “birlikte barış için çalışabiliriz” mesajı gönderdi. Temel yaklaşımı, cemaatin çözüm sürecini bozucu etkisini ortadan kaldırmaktı. Aslında mesaj sadece Gülen’e değil, onu himaye ve kontrol edenlereydi.

- PKK için Rojava’da statü elde edilmesi Türkiye’deki barıştan daha mı önemli?

PKK’nin meseleler arasında böyle bir hiyerarşi oluşturduğuna dair bir emare yok.

- Bölge halkının Cizre, Sur yıkılırken vekillerini yanlarında görmemekten yakındığı söyleniyor...

Böyle bir yakınmaya biz muhatap olmadık doğrusu. Kendi adıma en az gidebilen bendim. İki önemli sağlık operasyonu geçirmiştim ve kımıldayamıyordum. Bununla birlikte yapamadığım her şeyin özeleştirisini veririm ancak vekillerimiz seçimden sonra neredeyse Ankara’yı görmediler bile. Aylarca bombardıman altında 24 saat halkla birlikteydiler. Defalarca ölüm tehlikesi atlattılar. Faysal vekilimiz, Ferhat Encü, kadın vekillerimiz canla başla didindiler. Sayın Demirtaş’a iki kez suikast girişimi oldu. Sayın Kürkçü ve Sayın Yüksekdağ’ın da aralarında olduğu geniş bir heyetimiz doğrudan hedef alındı, kim olduğuna dair bir işaret taşımayan bu Gladyo güçleri tarafından. Resmi bir askerin son anda yaptığı müdahale ile boşa çıktığını biliyorum.


Söyleşinin tamamını okumak için tıklayınız