Gündem

Şii lider: Ortadoğu'da yaşanan mezhep çatışması değil, dini kullanma meselesi

Iraklı Şii lider Salih el Hekim, Irak'ta bir Kürt devleti kurulması konusunda, 'Kürtlerde de devlet olma arzusu var ama bölgenin şartları buna izin vermez' dedi

31 Ağustos 2014 11:12

Şiilerin taklit mercii Ayetullah’il Uzma Seyyid Said el Hekim’in oğlu olan Iraklı Seyyid Salih el Hekim, ortadoğu’daki mezhep çatışmalarını ve ülkelerde savaş durumlarını değerlendirdi Hekim, Türkiye’nin Müslüman Kardeşler ile yakınlığı hakkında, “Müslüman Kardeşler’den çokça etkilendikleri görülüyor. Biz onları en yeni modeli olarak görüyoruz. İslam ile demokrasiyi birleştirme çabası var. Ama Suriye olaylarına girdikten sonra iyice değiştiler. Dinden istifade ettiler. Ortadoğu’da yaşananlar da mezhep çatışması değil, dinden istifade etmek meselesidir. Oysa din siyasete girmemelidir” ifadelerini kullandı.

Irak’ta bir Kürt devletinin kurulmasını değerlendiren Salih el Hekim, “Vatanımızdaki ortaklarımızla mazlumlukta da ortağız. Irak ilk kurulduğundan beri Kürtler mazlumdur. Şii taklit merciileri olarak onları hep savunduk. Seyyid Muhsin el Hekim, ‘Kürtlere karşı savaşmak haramdır’ diye fetva vermişti. Ama Irak hükümeti Kürtlere iyi davranmadı. Kürtlerin güvenini kazanmaları lazımdır. Kürtlerde de devlet olma arzusu var ama bölgenin şartları buna izin vermez. Bunu onlar da biliyorlar” dedi.

Cumhuriyet gazetesinden Ceyda Karan’ın “Ortadoğu’yu din karıştırdı” başlığıyla yayımlanan (31 Ağustos 2014) röportajı şöyle:

 

Ortadoğu’yu din karıştırdı

 

Dünya çapında din âlimlerinin IŞİD terörünü ve barışı ele aldığı toplantı için İstanbul’a gelen Iraklı Seyyid Salih el Hekim ile konuştuk. El Hekim, siyasal İslamda Müslüman Kardeşler’in olumsuz rolünü anlattı, “Dinin siyasete girmemeli” dedi.

Ortadoğu’da Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) terör eylemleriyle yarattığı iklim, dünyada radikal İslamcı hareketlerin sorgulanmasına yol açıyor. Askeri ve siyasi cephenin dışında din âlimleri de hareketlilik içinde. Bunun son tezahürlerinden birisi İstanbul’da düzenlenen bir toplantı oldu. Norveç Barış Enstitüsü’nün öncülük ettiği toplantıya, Sünni ve Şii dünyanın yanı sıra Amerika’dan Katolik din adamları katıldı. Katılımcılar arasında Irak’ta yaşananları iyi bilen bir isimle konuştuk: Seyyid Salih el Hekim. Şiilerin taklit mercii Ayetullah’il Uzma Seyyid Said el Hekim’in oğlu olan Salih el Hekim, Necef’teki Diyalog Merkezi’nin başında. Irak’ın Necef havza-i ilmiyesi Şiiler için önemli bir merkez. Havza, Şiilikte din âlimi yetiştirilen öğrenim kurumu. Necef havzası ise dinin siyasetten uzak tutulması tavrıyla öne çıkıyor. Seyyid Said el Hekim de bölgenin önemli sorunlarından birisi olarak “siyasal İslam”ı görüyor, dinin siyaset tarafından istifade edilen bir alan olmaktan çıkarılması gerektiğini söylüyor. Sünni dünyaya ise siyasal İslam anlayışından ötürü önemli eleştirileri var. En başta da iktidarla ilişkiler bakımından...

 

IŞİD olgusu nasıl ortaya çıktı, kim yarattı?

Ortadoğu’daki aşırı görüşler, mesela El Kaide, hepsinin kaynağı birdir. Bu, teröristlerden medet uman devletlerin icat ettiği bir durumdur. Devletlerini diktatörlükle yöneten, demokrasiye gidilmesinden korkanlardır. En başta Vahhabilik. “Sadece biz hakkız, gerçek mezhep biziz, öbürleri geçersizdir” der. Vahhabilik dini inanç değildir, İngilizlerin yapımıdır. IŞİD, aslında iki şahsiyetin yarattığı ekolün ürünüdür: İbn Teymiyye ve Müslüman Kardeşler’in ideoloğu Seyyid Kutb. Siyasal İslam, Osmanlı’dan sonra başladı. İslam devletine, yeniden geriye dönüşe davet ettiler. Atatürk’ün de aleyhinde konuştular. Pakistan’da Mevdudi gibi kişilikler, Hasan el Benna, Seyyid Kutb. Ve hareketleri terör hareketlerine dönüştü. Müslüman Kardeşler siyasal İslamın teşkilatlanmasında ana merkezdir.

 

Peki, ya Şiilerde siyasal İslam yok mu? Ya İran İslam Devrimi?

Şiiler İran İslam Devrimi dolayısıyla siyasallaştı. Ama hepsi değil. Necef havzası siyasal İslam’a en başından muhalif oldu. Necef’teki din adamları der ki, “Dini devlet istemiyoruz, dine saygılı devlet istiyoruz.”

 

Türkiye’de de AKP iktidarı “siyasal İslam” temelinde değerlendiriliyor. Müslüman Kardeşler’le bağları var...

Müslüman Kardeşler’den çokça etkilendikleri görülüyor. Biz onları en yeni modeli olarak görüyoruz. İslam ile demokrasiyi birleştirme çabası var. Ama Suriye olaylarına girdikten sonra iyice değiştiler. Dinden istifade ettiler. Ortadoğu’da yaşananlar da mezhep çatışması değil, dinden istifade etmek meselesidir. Oysa din siyasete girmemelidir.

 

Ama Irak’ta da Maliki Şiicilik yapmakla itham ediliyordu...

Sünniler Sünniliği ön plana çıkarınca o da mezhebini çıkarmak istedi. Ama Şii grupları bile vuruyordu. Maliki’nin sorunu mezhepçi olması değildir, diktatör olmasıdır. En büyük hatası yeni bir devlet inşa etmek istememesi, eskiden taşınanı devam ettirmesiydi.

 

Irak’ta gevşek federasyonla parçalanma önlenebilir mi?

Irak’ta iç içe geçmiş aileler, aşiretler vardır. Irak aşiretler ülkesidir. Biz hemen her bölgede karışık yaşarız. Her bölgede halkın kendini yönetmesi iyi bir şey ama üç bölgeye ayrılırsak mezhepçilik keskinleşir. Mezhep kişiye özel olmalıdır. Vatan, vatandaşlık üzerinden tanımlanmalıdır. İsterseniz dinsiz de olursunuz ateist de ama vatandaşlık hakkı herkesin eşit olmalıdır.

 

IŞİD’e destek veren ülkeler dünyada çok konuşuluyor. Siz Türkiye’nin tutumunu nasıl buluyorsunuz?

Herkes kendi pozisyonunu belirlemekte özgürdür. Ama görüşler gerçeği değiştirmez, gerçek birdir. Burada teröristler var ve insanlığa karşı savaşıyorlar.

 

Türkiye kendisini bölgenin “düzenleyici ülkesi” görüyor. Öyle mi?

Türkiye siyasetine karışma hakkı görmem kendimde. Ama İran ile Türkiye bölgede iki önemli ülkedir. Irak’taki halk Türkiye’ye de İran’a da yakındır. Biz liderlik Türkiye’nin hakkıdır desek bu Irak halkının zihninde kötü intiba bırakır. İran ve Türkiye’nin akıllı siyasetçileri Irak halkının kalbini kazanmalı, diyalog geliştirmeli. Başarı zor kullanarak olmuyor. Yoksa Türkiye’nin rolünü büyük olmasını görmekten seviniriz.

Davutoğlu başbakan danışmanıydı, bize Avrupalı politikacılarla temaslarını anlatmıştı. Avrupa’nın “tek çeşit” olduğunu oysa Ortadoğu’da kilisenin, caminin, sinagogun yan yana olduğunu... Ama bizim din âlimleri olarak sorunları itiraf etmemiz gerekir. Bugün Avrupa’da “Ben Müslümanım” dediğinde bizden korkuyorlar. Geçenlerde Stockholm’de sakallı, sarıklı görünümlü bir Müslümanın evi, şikâyet üzerine basılmış. Aramışlar, bir de bakmışlar Kerbela toprağı çıkmış. Özür dileyip gitmişler.

 

Sünni İslam’ın daha sorunlu bir görünümü mü var?

İslam öyle göründüğü gibi bir şey değil. Bunun anlatılması lazım. Diyalog, tanıtma, işbirliğine önem vermemiz lazım. Sünni din adamlarının sorumlulukları var, Sünniliği bu aşırılıktan bir an önce çıkarmaları lazım. El Ezher’de güzel adımlar atılıyor. Ama Sünni mollaların en büyük sıkıntısı hep hükümetlere yakın olmaları. Mesela Karadavi Katar hükümetine bakıyor, ne diyorsa ona göre söylüyor. Bizler Şiilikte devletten para almayız, o zaman eleştiri özgürlüğünüz de oluyor. Şiilikte devlete bağlı din adamları “düşkün” görülür. İran’da Kum’da da bu böyledir, sesleri zayıf çıksa da vardırlar. Misal biz açıkça dini devlet istemiyoruz diyoruz.

 

Esad yönetimine nasıl bakıyorsunuz?

Suriye Şii devleti değildir, Sünni devletidir. Baas partisine dayanır; bu parti diktatör bir partidir. Suriye halkı değişim istemekte haklıdır. Ama başkalarının müdahale etme hakkı yoktur. Demokrasi zorla gelmez.

 

Amerika’nın bölgedeki rolünü nasıl değerlendirirsiniz?

Amerika kendi içi siyasetinde büyük ölçüde adaleti sağlasa da dış siyasetinde bunu yapmıyor. Bush zamanında biz Cumhuriyetçilere dedik ki, “Sizin bu bölgede emperyal tarihiniz yok. Ülkeyi darmadağan ettiniz. Yeniden inşa etmezseniz İngilizlerden beter olursunuz”. Ama sadece vaatler dinledik. Teröre karşı yeterli işbirliği yapmadılar. Telafer’de soykırıma girişildi, müdahale etmediler. Erbil olunca hemen ettiler.

 

Peki Kürtler?

Vatanımızdaki ortaklarımızla mazlumlukta da ortağız. Irak ilk kurulduğundan beri Kürtler mazlumdur. Şii taklit merciileri olarak onları hep savunduk. Seyyid Muhsin el Hekim, “Kürtlere karşı savaşmak haramdır” diye fetva vermişti. Ama Irak hükümeti Kürtlere iyi davranmadı. Kürtlerin güvenini kazanmaları lazımdır. Kürtlerde de devlet olma arzusu var ama bölgenin şartları buna izin vermez. Bunu onlar da biliyorlar.