Gündem

Selvi: PKK Gezi'de çekilmeyi durdurdu, hükümet gider mi diye bekledi

Selvi: Davutoğlu’nun çözüm sürecine inancı ise yüzde bin beş yüz

21 Ekim 2014 13:32

Yeni Şafak gazetesi Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi, çözüm süreci kapsamında PKK’nın sınır dışına çekilme süreciyle ilgili olarak, "Geri çekilme tamamlanınca, ikinci aşamaya geçilecekti. Ama öyle olmadı. Gezi olayları başladı, Kandil geri çekilmeyi durdurdu. Dengeleri gözettiler. Hükümet gider mi diye beklediler. 17-25 Aralık darbesi yaşandı, dengeleri gözettiler, hükümet gider mi diye beklediler. Sonra Rojova'ya odaklandılar. Şehit cenazesi gelmedi ama geri çekilmenin durmasına rağmen hükümet merdivenleri çıkmaya devam etti” dedi.

Abdülkadir Selvi’nin Yeni Şafak gazetesinin bugünkü (21 Ekim 2014) nüshasında yayımlanan  “Öcalan, tavşana kaç tazıya tut mu dedi?” başlıklı yazısı şöyle:

 

Öcalan, tavşana kaç tazıya tut mu dedi?

 

Çözüm süreci başlarında Kandil'e ABD İstihbaratından önemli bir faks metni ulaşıyor.

PKK ile 'uzun metrajlı ilişkisi' olan ABD'li yetkili, 'Çözüm sürecinde Türkiye Cumhuriyeti sizi aldatabilir. Biz de devrede olalım, sizin haklarınızı koruyalım' diyor.

Oslo ve Habur vakası ile kesintiye uğrayan çözüm sürecinden önce, henüz PKK ile çatışmaların yoğun bir şekilde devam ettiği günlerde hükümetten bir bakana, 'Aracı olmak isteyen ülkeler var mı?' diye sormuştum. 'İngilizler çok hevesli' demişti. Oslo sürecinde üçüncü taraflardan biri İngilizlerdi. O süreç başarısız oldu. Uzun süre çözüm sürecini gündeme getirmek mümkün olmadı. Kanlı bir dönem yaşandı. Ta ki, üçüncü ülkeler devreye sokulmadan, adına, 'Milli' denilen süreç başlatıldı, mesafe alındı.

Oslo depreminin yaşandığı günlerde Ankara'da, Öcalan'ın ikili oynadığına dair kaygılar oluşmuştu. Kaygı kanaate dönüşünce uzun süren bir tecrit dönemi başladı.

Ta ki ölüm oruçlarında bıçağın kemiğe dayandığı sıralarda Öcalan, devreye girmek ve olayları yatıştırma konusunda ısrarlı olunca, kendisine fırsat verildi. O sıralarda Öcalan'dan o zamanki Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan'a bir mektup gelmişti.

O adımlar daha sonra çözüm sürecinin kilidini açtı.

Kobani bahane edilerek yaşanan kalkışma, çözüm sürecinin karşılaştığı en ciddi kriz oldu.

Çözüm sürecinin darbe yediği 6-8 Ekim olaylarında can kayıplarının yanı sıra güven duygusu da ağır bir hasar yedi.

Ciddi bir güven krizi patlak verdi.

O nedenle Başbakan Davutoğlu'nun akil insanlar heyeti ile yaptığı toplantıda paylaştıkları çok önemli.

'90'lı yıllarda JİTEM' in pratikleri örgüt tarafından yapıldı. Biz onun için çözümü başlatmadık' tespitinin altını çizmekte yarar var.

Çünkü bu eleştiri Başbakan Davutoğlu'nun yaptığı toplantıda Güneydoğu milletvekilleri dile getirmişti.

Çözüm sürecinin zemini, 'Karşılıklı yükümlülükler' üzerine atılmış, güven unsuru işin temelini oluşturmuştu. O sırada 'Merdiven teorisi' ile açıklamıştık bunu.

Geri çekilme tamamlanınca, ikinci aşamaya geçilecekti. Ama öyle olmadı.

Gezi olayları başladı, Kandil geri çekilmeyi durdurdu.

Dengeleri gözettiler. Hükümet gider mi diye beklediler.

17-25 Aralık darbesi yaşandı, dengeleri gözettiler, hükümet gider mi diye beklediler.

Sonra Rojova'ya odaklandılar.

Şehit cenazesi gelmedi ama geri çekilmenin durmasına rağmen hükümet merdivenleri çıkmaya devam etti.

30 Mart yerel seçimleri ve 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimi ile Erdoğan güven tazeleyince, çözüm süreci için umutlar yeniden tazelendi. Çözümün yasal zemini olan 6 maddelik düzenleme yapıldı. Çözüm açısından iki önemli kurumsal düzenlemeye gidildi.

Hükümet yine merdiven çıkmaya devam etti.

O nedenle Başbakan toplantıda, 'Biz sözümüzü yerine getirdik. Onlar çözüm sürecinde verdikleri sözü yerine getirmediler' diyor.

Sadece sözünü yerine getirmemek değil elbette ki.

Yine Akil İnsanlar toplantısına ve Başbakan'ın yaptığı değerlendirmelere dönüyoruz:

Kamuoyunun bu toplantı vesilesiyle öğrendiği bir trafik var. 3 Eylül tarihinde bir, 'Yol haritası' çıkarılıyor. Daha da önemlisi, takvimlendirme yapılıyor. MİT Müsteşarı Hakan Fidan İmralı'ya gidiyor. HDP heyeti ise Kandil'e çıkıyor. Kandil'e giden heyeti 10 Eylül tarihinde bizzat Başbakan kabul ediyor. HDP'lilerle görüşmelerde heyet halinde Başbakan düzeyindeki ilk görüşmeydi bu. 3.5 saat süren görüşmede Davutoğlu çözüm süreci ve Kobani'ye ilişkin önemli değerlendirmeler yapıyor. Yol Haritası hem İmralı hem Kandil tarafından onaylanıyor. Orada Davutoğlu'nun bir şartı oluyor. Bölgede kamu otoritesinin tesisi. Bunu bölgeye giden herkes gözlüyordu. Örgüt çözüm sürecinin sağladığı imkanları istismar etti. Bölgede kendisini otorite olarak göstermeye çalıştı. Bunda kısmen başarılı da oldu.

O nedenle Davutoğlu görüşmede, yol haritasının hayata geçirilebilmesinin şartı olarak gördüğü şu hususları sıralıyor.

-Yol kesme, haraç toplama, vergi salıp, yargılama yapma, halka taciz.

Bunların durdurulması ve kamu otoritesinin sağlanması konusunu Yol Haritasının olmazsa olmaz şartı olarak gösteriyor. Bunun üzerine 1 hafta içinde bu olumsuzluklara son verileceği sözü veriliyor. Davutoğlu, 'Siz 1 hafta dediniz ben 1 ay diyorum. Size 1 ay süre veriyorum' diyor.

Bu arada yol haritasında, 'Yatay kademelendirmeye' gidiliyor. Atılan adımlar güven sağladıktan sonra ikinci aşamanın tamamlanıp, üçüncü aşamaya geçilmesi konuşuluyor.

Yol haritasına göre 2015 yılının ilk çeyreğinde üçüncü aşamaya yani silahların bırakılmasına geçilmesi konuşuluyordu.

Hükümet çözüm için merdiven kurdu, Kandil ise hükümetin altındaki merdiveni çekti.

6-8 Ekim olayları derin bir hayal kırıklığına yol açtı.

Malatya dönüşü Başbakan'la sohbetimizde söylemişti. 'Artık Kobani'den önce bir de Kobani'den sonra var' diye.

Toplantıda Öcalan'ın doğrudan mesaj vermesi konusu da gündeme geliyor. Ancak Öcalan'ın da Kobani korosuna uyduyu telaffuz ediliyor. Hatta Öcalan'ın 'Tavşana kaç tazıya tut' şeklinde hareket ettiğine dair değerlendirmeler yapılıyor.

Bu Öcalan'ın yazılı mesajı ve benim değerlendirmelerimin aksine bir durum.

Bu arada konuştuğum Akil insanlara, Davutoğlu ile ilgili gözlemlerini sordum.

Konuya çok hakim, özgüvenli, sakin bir üslupla konuşuyor. Lafı eveleyip gevelemeden net konuşuyor. Çözüm sürecine inancı ise yüzde bin beş yüz...