Gündem

Selin Sayek Böke, nasıl bir CHP istediklerini anlattı

"CHP'nin içinde muhaliflik yok"

12 Mart 2018 21:23

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Parti Meclisi Üyesi Selin Sayek Böke, "CHP’nin içinde muhaliflik yok. CHP’nin bir iktidar iddiasını daha güçlü ortaya koymasını isteyen CHP’liler var. Buna muhaliflik demek çok yanlış olur" dedi. Önce 'Sınıf temelli, emekten yana sol siyaset' çağrısı yapan Böke, nasıl bir CHP istediğiyle ilgili "Bizim istediğimiz, gerektiği zaman sert bir dil, gerektiği zaman sert bir tavır ama her şeyden önce cesaretli, özgüvenli, kendiyle barışık bir siyaset. Siyaseti salt sertleşmek üzerine kuran bir muhalefet ne iktidar getirir ne de Türkiye’ye ihtiyaç duyduğu toplumsal barışı ve parlamenter demokrasiyi getirir" açıklamasında bulundu.

Böke, nasıl bir CHP ve muhalefet tarzı  istediklerini Hürriyet gazetesinden İpek Özbey'e anlattı.

Böke'nin röportajında önce çıkan başlıklar şöyle:

Partinin anayasası sayılan tüzük 2012’den sonra bir kez daha yenilendi. Hangi saikle, niçin gerek duyuldu?

Esasında partinin tabanından, örgütten bu tüzüğün demokratikleşmesine dönük talep çok uzun süredir dillendiriliyordu. Bir de tabii 2019’a giderken, siyasetin değişmiş olan parametreleri ışığında tüzüğün yeniden tartışmaya açılması düşünülebilir bir adımdı. Eğer ihtiyaç duyulan bir değişim varsa, yeni siyasi koşullar ışığında bunu partinin anayasasına yansıtmak açısından bir tüzük tartışması açılabilir durumdaydı.

 CHP’nin içinde bir kavga var mı? Mesela siz muhaliflerden misiniz?

CHP’nin içinde muhaliflik yok. CHP’nin bir iktidar iddiasını daha güçlü ortaya koymasını isteyen CHP’liler var. Buna muhaliflik demek çok yanlış olur. CHP’nin içinde farklı demokratik seslerin varlığıdır Türkiye’de CHP’yi kıymetli kılan ve esasında 2019’a dair umudun tek kapısı yapan. Bu farklı seslerin varlığından rahatsızlığı yaratıyor olan AKP’nin dayattığı siyasete ve AKP’nin dayattığı siyaset sonucunda bu olağanüstülüğü görmeyen anlayışa itirazımız var. Tek hedefimiz CHP’nin değerlerinin temsil edildiği bir Türkiye, dolayısıyla CHP’nin iktidarı. Buna dönük demokratik taleplerimizi söylüyor olmamız parti içi kavga değil, Türkiye’de demokrasi kavgasıdır.

Hem demokratik bir anlayışla tüzük değişikliğine gitme kararı alınıyor hem kamuoyu önünde tartışılmasından kaçınılıyor. Çelişki yok mu?

Bir çelişki yok. Çünkü kamuoyuna yansıması gereken içerik nihayetinde kamuoyuyla paylaşılır zaten. Sürecin kendisinin daha demokratik işletilebileceği adımlar var mıydı, vardı bana sorarsanız. Tüzüğün yazımı aşamasında daha katılımcı, demokratik bir süreç işletilerek tabanın tüzüğün yazımına ortaklaştırılması mümkün kılınabilirdi. Ama bunun böyle yapılmamış olması, kapalı bir toplantıda bu tüzüğün tartışılması da bir çelişki değil. Bu nihayetinde parti içi bir dosya. Ama bu parti içi dosyayı Türkiye için önemli kılan unsurlar var. Türkiye demokratikleşecekse, bu demokratikleşmeyi yaşatacak umut kapısı biz isek, o zaman bizim de demokratik değerleri yansıtan bir tüzüğü ortaya koymamız Türkiye meselesidir. O yüzden ‘Demokratik tüzük, demokratik CHP, demokratik Türkiye’ çağrımızı çok önemsiyoruz.

Tüzük kurultayı önce 47 milletvekiliyle ‘Gelecek İçin Biz’ hareketi olarak bir açıklama yaptınız. Kabul gören maddeler tatmin etti mi sizi?

Kabul gören maddelerden memnunuz ama bu daha çok önergemizin kabul gördüğü bir tüzüğün, daha da demokratik bir tüzük olacağı gerçeğini örtmez.

Yumuşak bir tona sahip olduğunu bildiğimiz Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, hiç umulmadık sertlikte bir açıklama yaptı ve “Bireysel çıkarlar peşinde koşanların partide yeri yok” dedi. Kimi kast etti, üstünüze alındınız mı?

Hayır üstümüze alınmadık. Çünkü bizler bireysel çıkarlar peşinde koşan veya koltuk sevdalısı bir siyaset yapmadığımızı her fırsatta göstermiş insanlarız. Gerektiğinde koltukları elimizin tersiyle itebilmiş insanlarız. Ama gönül isterdi ki Sayın Genel Başkan bunu daha açık söyleseydi de bu bir soru olarak gündemin içinde kalmasaydı.

 Sayın Kılıçdaroğlu “Partiniz sizden daha sert bir muhalefet mi istiyor” sorumu “Bir kısmı” diye yanıtlamıştı. Siz ne dersiniz; sert bir muhalefet yanlısı mısınız?

Bir kere yapılması gereken siyaseti tarif ederken bir birey üzerinden tarif etmenin yanlış olduğunu düşünüyorum. “Sayın Genel Başkanın yaptığı muhalefet” diye tarif etmeyi yanlış bulurum. Cumhuriyet Halk Partisi nasıl bir siyaset ortaya koymalı ki iktidara bu anlayışı taşıyabilsin derseniz, onun yanıtı çok açık: Bugünün koşullarının olağanüstü olduğunu tespit edebilen, olağanüstü muhalefet ortaya koyabilmek. Olağanüstülüğün tarifi sertlik değildir.

 Örneğin?

 Mesela ‘hayır’ iradesinde bunca baskıya rağmen sokağa çıkabilmiş ve ‘hayır’ı kampanyaya dönüştürebilmiş milyonlara bu cesareti verecek bir siyaset yapmaktır. Bu sertlik gerektirmiyor.

 Bu noktada eksik mi kalındı?

Bunların her birinden sonra bir noktalı virgül konulduğunu düşünüyorum. ‘Hayır’ iradesinden sonra 16 Nisan gecesi ortaya çıkmış olan gayrimeşru sonucu kimse kabullenmemişken, CHP’nin de bu kabullenmemekte öncü olması gerektiğini düşünüyorum. Veya Adalet Yürüyüşü. Olağanüstü koşullarda olağanüstü bir muhalefetti. İnsanlar adım adım ortaklaştı. Ama tekrar bir noktalı virgül kondu, dendi ki “Tamam, yürüdük”. Oysa “Tamam, yürüdük” diyemeyeceğimiz kadar sürekli kılınması gereken bir olağanüstü muhalefete ihtiyacımız var. Bizim istediğimiz, gerektiği zaman sert bir dil, gerektiği zaman sert bir tavır ama her şeyden önce cesaretli, özgüvenli, kendiyle barışık bir siyaset. Siyaseti salt sertleşmek üzerine kuran bir muhalefet ne iktidar getirir ne de Türkiye’ye ihtiyaç duyduğu toplumsal barışı ve parlamenter demokrasiyi getirir.

 CHP’nin yüzde 20-25 bandında kalması buna bağlanabilir mi?

 Çok daha fazla seçmene ulaşabileceğimiz gerçeğini toplumun hayır iradesinde ortaklaştığı değerlerde gördük. Bugün CHP’ye düşen en temel görev bence inandığımız evrensel sol değerlerde toplumun bir araya geldiği gerçeğini kabullenmek. Nedir bu değerler? Eşitliktir. Ben sokağa çıktığımda kimin omzuna elimi atsam bana şunu söylüyor: “Ben asgari ücretin altında eziliyorum. Asgari ücret 1604 Lira, açlık sınırı 1627 Lira. Bu toplumda ben nasıl yaşayacağım? Yüzde 1 multi milyarder olmuşken ve o multi milyarderler paralarını vergi cennetlerine nasıl taşırım derdine düşmüşken ben bu eşitsizlikten rahatsızım” diyor. O zaman CHP’nin ortaya koyacağı siyaset, bu eşitlik talebinde insanları birleştirmekten geçer. Ve bugün sağ muhafazakâr seçmen denilen seçmen de daha sol diye değerlendirilen seçmen de aynı talebi ortaya koyuyor. Eğitimde eşitlik istiyor. Israrımız değerlerde bir araya gelen siyaset.

Genel Başkan’ın, “Bizim disiplinli bir örgüte ihtiyacımız var, tek ses çıkacak” sözlerini nasıl okudunuz?

Bir tek ses oluşabilmesi için demokratik bir zeminde farklı fikirlerin o tek sese dönüşebileceği katılımcı süreçlerin işlemesi gerekir. O tek sese hiçbirimizin itirazı olamaz. Ortaklaşacağımız bir söylemde buluşmalıyız. Ortaklaşacağımız söylemin ortaya çıkışını, katılımcı demokratik süreçlerle işlettiğimiz taktirde zaten tek ses bir doğal sonuç olacaktır diye okudum. Dolayısıyla biz tek sesin hangi değerler üzerine inşa edilmesi gerektiği konusunda bir tereddüt duymuyoruz.

Röportajın tamamı için  tıklayınız