Medya

Şehzade Mehmed Âbid'in babasıyla ilgili mektubundan: Abdülhamit vehimliydi çünkü çileden çıktı

"Nihayet çileden çıkaracak bir makam ve muhit oluyorsa, o zavallı insan ne yapsın?"

Fotoğraftakiler soldan sağa: Âbid Efendi, 2. Abdülhamid, İsmail Hâmi Danişmend

25 Eylül 2016 15:19

Habertürk yazarı Murat Bardakçı, hükümete yakın gazetelerin yazarları ile muhalif gazetelerin köşe yazarları arasında devam eden Abdülhamid tartışması üzerine Abdülhamit'in küçük oğlu Şehzade Mehmed Âbid Efendi’nin tarihçi İsmail Hâmi Dânişmend’e babası hakkında yazdığı mektubun tam metnini yayınladı. 9 Temmuz 1955'te yollanan mektupta Şehzade Mehmed Âbid Efendi, babası Abdülhamid'le ilgili olarak, "Yalnız şu var ki: Bu 'vehim' denilen şey her insanın ruhunda az veya çok mevcut bir şeydir. Fakat bir insanın işgal ettiği makam ve bilhassa içinde yaşadığı muhit bu vehmi mütemadiyen tahrik ve nihayet çileden çıkaracak bir makam ve muhit oluyorsa o zavallı insan ne yapsın?" ifadelerini kullandı. 

Şehzade Mehmed Âbid Efendi’nin tarihçi İsmail Hâmi Dânişmend’e babası hakkında yazdığı mektubun tam metni şöyle:

"Bundan evvelki mektubumda hemşire ile aranızda zuhur etmiş olan o tatsız hadise hakkında düşüncemi yazmıştım. Zamanında beni çok üzmüş olan bu mesele üzerinde durmak istemiyorum. İnşallah şimdiye kadar kâmilen zail olmuş (tamamen bitmiş) ve aradaki burudet (soğukluk) kalkmıştır. Sekiz sene sekiz aylık bir emeğin mahsulü olan kronolojinin ikmâlinden (tamamlanmasından) ve münderecatından (içeriğinden) dolayı zat-ı âlinizi tebrik etmekte kendimi vicdanen borçlu telâkki ediyorum. Nihayet, Osmanlı Tarihi’nin bu eksiği de dolduruldu sayılabilir. Bittabii beni alâkadar eden kronolojinin rakamlarından ziyade -gayet ihtimam ve dikkatle halledilmiş olmasına rağmen- izah ve tefsirlerdir.

"Sultan Aziz vaka’sı, Midhat Paşa’nın halet-i ruhiyesi, 93 seferinin zuhurundaki (ortaya çıkışındaki) meseleler, anâsır (unsurlar, imparatorluğu teşkil eden milletler) bakımından parlamentarizmin o zamanki tehlikesi, Mısır meselesi, Ermeni ve Makedonya isyanları, güya müverrih (?) Ahmed Refik’in bütün kitaplarında bâriz olan daimî Âli Osman garazkârlığı, Sabahattin’in mahiyeti ve nihayet 31 Mart’ın mesuliyeti gayet vâkıfâne tahlil edilmiş. “Vehm-i Hümayun” ve tevlid ettiği netâyiç (sebep olduğu neticeler) bittabii hoşumuza gitmezse de sizden mensur kaside (düz yazı şeklinde şiir) değil tarih beklediğimizden bu da maalesef bir hakikat-i tarihiyye (tarihî gerçek) olduğundan kabule mecburum. Yalnız şu var ki: bu “vehim” denilen şey her insanın ruhunda az veya çok mevcut bir şeydir. Fakat bir insanın işgal ettiği makam ve bilhassa içinde yaşadığı muhit bu vehmi mütemadiyen tahrik ve nihayet çileden çıkaracak bir makam ve muhit oluyorsa o zavallı insan ne yapsın?

"Acaba herhangi bir adam şu veya bu şekilde kazaya uğratılacağına dair Allah’ın her günü onbeş yirmi mektup alırsa artık ondan çıkamaz bir hale gelmez mi? Bu cihet de psikolog gözüyle ayrıca tedkik edilecek bir meseledir. Bir biyografi yazıldığı halde bilhassa bu noktayı nazar-ı dikkatinize arzederim.

"İttihadçılar’ın vazifeperverliklerinin yalnız kendileri mevki-i iktidarda (iktidar makamında) olmaları şartı ile mahdudiyeti (sınırlı kalması) ve umumiyetle halet-i ruhiye ve fikriyeleri çok iyi şerhedilmiş. Sultan Vahideddin’in psikolojisinin tenviri (aydınlatılması) ve dolayısıyla tebriyesi (temize çıkartılması) için de zaman ve imkânın müsaade ettiği derecede bezledilen (geniş şekilde gösterilen) gayret, babamın müdafaası için gösterilen himmet kadar beni mütehassis etmiştir. Bunun için de ayrıca teşekkür ederim. Bu bahisleri sahifeler dolusu uzatmak mümkündür. Lâkin bir yerde nihayet durmak lazım. Bu vesile ile refikanız hanımefendiye ve zat-ı âlinize saygılarımı takdim eder, devam-ı saadet (mutluluklarınızın devamını) ve âfiyetinizi dilerim. Mehmed Âbid”


Yazının tamamını okumak için tıklayınız