Medya

Salih Tuna, Yeni Şafak’tan ayrıldı

Tuna, darbe girişimi öncesi bir "veda yazısı" yazmıştı

27 Mayıs 2017 00:02

Salih Tuna’nın, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminden önce duyurduğu Yeni Şafak’tan ayrılma planını yürürlüğü koyduğu haber verildi. T24’ün başvurduğu Yeni Şafak Ankara Haber Müdürü Hüseyin Likoğlu ve yazı işleri yetkilileri haberi teyit edemediklerini söylemekle yetindiler. Ancak, adının açıklanmasını istemeyen bir kaynak, T24’e bu iddianın doğru olduğunu dile getirdi.

Medya Radar, bu akşam (26 Mayıs 2017) Salih Tuna'nın Yeni Şafak'ı bıraktığını şu ifadelerle duyurmuştu:

Salih Tuna ile Yeni Şafak'ın yolları ayrılıyor.

Usta gazeteci Salih Tuna, bir süredir sorun yaşadığı Yeni Şafak ile yollarını ayırma kararı aldı.

Salih Tuna geçtiğimiz yıl da Yeni Şafak ile yollarını ayırmak istemiş, hatta gazeteye bir de veda yazısı yazmıştı.

Ancak Yeni Şafak ile o dönemde problemlerini çözen Salih Tuna yazmaya devam etmişti

Medyaradar'ın aldığı duyumlara göre, önceki problemlerin yeniden başgöstermesi üzerine Salih Tuna gazete ile yollarını ayırmaya karar verdi.

Ve yarın veda yazısı ile yıllardır kalem oynattığı Yeni Şafak'a veda edecek...

“Teyit edemem”

Yeni Şafak Ankara Haber Müdürü Hüseyin Likoğlu, ayrılık hakkında bilgisi olmadığını söyledi. Yeni Şafak’ın yazı işlerinde yetkili bir kişi de iddiayı teyit edemediğini açıkladı.

T24’ün ulaştığı ve adının açıklanmasını istemeyen bir yetkili de Salih Tuna’nın gazeteden ayrıldığı haberini doğruladı.

2 Temmuz’da veda yazısı yazmıştı

Tuna, darbe girişimi öncesi 2 Temmuz 2016'da “Veda yazısı” başlıklı bir yazı yazmış ve gazeteye veda ettiğini açıklamıştı. 

Tuna’nın yazısı şöyleydi:

Twitter hesabım yok. Var da, şifremi bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum. Çünkü kullanmıyorum.

Gazetem Yeni Şafak, sağ olsun, olmayan herkese bir Twitter hesabı açtığı gibi bana da açtı, o kadar.

Bunu da daha önce bu köşecikte söylemiştim.

Twitter mecrasından tecrübeli bir dostum, “arada bir bunu hatırlatmanda fayda var” demişti, “senin adına tweet atarlar da ruhun duymaz.”

Nasıl mı?

Ne bileyim, sormadım.

Fakat, “Beni hacklediler… Hesabımı ele geçirdiler… O tweetleri ben atmadım” yollu şekvacı olanları çok işittim.

Şimdiye değin, çok şükür, öyle bir belaya çatmadım.

Gerçekten acayip bir mecra…

Herifçioğlu yekten soruyor: “Abi (…) beni takipten çıkardı, niye?”

“Takip edilmekten kurtuldun işte, özgür özgür dolaş, manyak mısın, neden takip edilmek istiyorsun…”

“Abi sen de hep dalga geçiyorsun ya!”

E ne yapayım birader?!

Soruyorsun, falan kişi ne yapıyor; pat diye cevap veriyor, “Boşver onu yav, adam değil…”

İyi de düne kadar en yakın arkadaşındı, hayırdır, ne oldu?

Olan şudur: Hiç hazzetmediği bir adamın tweetini retweetlemiş. Sonuç: Selam sabah kesilmiştir.

Seviyesizliğin sevgisizlikle yarıştığı bu mecrada çiçek gibi tweet atanlar yok mu, elbette var.

Ne ki gayya kuyusunda zambak mesabesinde…

Kestirmeden söyleyeyim; elimde imkan olsa Twitter'ı yasak ederdim.

Böyle bir imkanım olmadığı için haliyle kendime yasak etmekle yetindim.

Mamafih sanaldan kurtulmakla salaklardan kurtulmuş olmuyorsun.

Mesela, ne kadar uzak durursam durayım, ahmaklar bir şekilde gelir beni bulur.

Ama nasıl ahmaklar, anlatılır gibi değil.

Cemil Meriç üstadımızın, “felaketin hiç değilse ikaz kıymeti vardır, bunların yok” dediği cinsten.

Neyleyeyim, bu da benim imtihanım, Allah akıl fikir versin, der geçerim.

Bir de örgütlü ahmaklıklar var ki ahirette iki elim yakalarında olacak. O iftiralarının, o hasetlerinin, o tezvirlerinin hesabını soracağım.

Yok yok, o zavallı tetikçilerden değil, o abilerinden.

Ben hayatımda bu kadar seviyesizlik, bu kadar arsızlık görmedim.

Bu nasıl bayağılıktır?

Usare, izan, idrak, muvazene hak getire.

Tezviratın bile kendine göre bir raconu vardır, hiç mi utanmıyorsunuz?

Hiçbir örgüt bu kadar pespaye, bu kadar şaşkaloz tetkikçi kullanmaz. Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan'a, “İran ajanı” diyen paralel örgütün malum tetikçileri müstesna.

Demek ki (ahlaken) aynı kafayla maluller!

O halde, Zarifoğlu'ndan mülhem diyebiliriz, “aynı kafa ayağımızın bodrumunda.”

Gündüz gözüyle yapılan bu infaza, bu hedef göstermeye, bu kişilik katline, bu edepsizliğe, bu hayasızlığa sessiz kalanlara veya bana ne diyenlere de yazıklar olsun.

Hayır, kimseden “heykel-i fazilet” olmasını beklemiyorum.

Ama tüm yaşamına, yaşam hikayesine; yayıncılıktan dergiciliğe, sinemadan tiyatroya kadar tüm mücadelesine yakinen tanık olduğunuz, kardeşiniz kadar yakından tanıdığınız fakire gündüz gözüyle yapılan bu hayasız kara çalmalara nasıl sessiz kalırsınız?

Haksızlık karşısında susmak neyin nesidir?

Kardeşlerim hiç önemi yok. Vallahi önemi yok. Yazmayı bırakırım, hiçbir televizyona da çıkmam. Hiç umrum olmaz. Zaten burnum yere düşse almam.

Haksızlık karşısında bunca sessizlik olacaksa, Üstadım Necip Fazıl'ın, “çamur deryası” şeklinde tanımladığı şu ortama daha fazla katlanmanın hiçbir anlamı yok demektir.

Yanlış anlaşılmasın, hiçbir tehdide boyun eğmem, zillet bizden uzaktır.

Gelgelelim bu infaz memurlarına sessiz kalmanız felaket ağrıma gidiyor.

Zaten bu naçizane yazı da veda yazısından önceki yazı / lar mesabesindedir.

Böyle gitmez.

Ya siz bir ses vereceksiniz ya da ben bir ses bulacağım.

Allah sizi de beni de görüyor.