Kültür-Sanat

'Sakin şekilde yatağında 'ölebilen' translar da var'

KaosGL'den Yıldız Tar, Bağımsız bir sanat girişimi Galataperform’un sahnelediği 'İz' oyunu oyuncuları ile transları konuştu

26 Eylül 2014 18:41

Yıldız Tar/KaosGL

 

Son dönem tiyatro ve sinemalarda “bir eşcinsel, bir Rum, bir Kürt, bir engelli” klişesine okkalı bir tokat savuruyor İz. Yan yana eklenmiş kenar süsleri olmaktan çıkıyor karakterler. Aynı sahnede Sevengül sinir krizi geçirirken öte yanda Eleni şarkı söylüyor. Birbirinden habersiz, birbirine değemeden… 6-7 Eylül’ün “Kıbrıs Türktür, Türk kalacak” sesleri, Markiz ve Eleni’yi paramparça eden ırkçı nefret Sevengül ve Rizgar’ın hikayesinin fon müziği oluyor.

Bağımsız bir sanat girişimi olan Galataperform’un Türkiye’nin yakın tarihindeki üç farklı döneme odaklanan oyunu “İz”i sonunda izleyebildim. Baştan söyleyeyim, geç kaldığıma bu kadar üzüldüğüm başka bir oyun da yok!

İz; Tarlabaşı’nda yüzyıllık bir evde geçiyor. Sahne de oyuna özel kurgulanmış. Galata’da bir evin salonunda oturup üç farklı dönemden bambaşka hikayeleri izliyoruz. İzlemekten öte bir parçası oluyoruz. Bunda sahnenin içinden geçerek, izleyici koltuklarına oturmamızın da etkisi olabilir; sahnenin üzerine konulan kameralarda diğer odaları izliyor oluşumuzun da… Ama bana kalırsa izlemenin bir adım ötesine geçmemizi sağlayan şey muhteşem oyunculuklar.

Evin asıl sahipleri Markiz ve Eleni’nin hikayesi; eve “konan” Karadenizli ev sahibi Turgut Usta ve kiracısı Dev-Yol’cu Ahmet ve son olarak trans seks işçisi Sevengül ile “kocası” Rizgar… Hikayeler 1950’lerde başlayıp 2000’lere gelmiyor. Dümdüz ve sıkıcı bir çizgide ilerleyen tarih anlatısı yerine iç içe geçmiş bambaşka öykülerde kayboluyoruz. Bir izin peşinde savrulmamak elde değil. Öyle ki oyun bittiğinde diğer izleyicilerden ilk duyduğum cümle, “Tır çarpmış gibi oldum” oluyor.

Eleni’nin Markiz’e anlattığı bir Madam ve onun umutsuz aşkının hikayesini dinlerken; Sevengül ile Rizgar’ın Almodovar hikayesini aratmayacak aşkına şahit oluyoruz. Turgut Usta’dan Markiz ve Eleni’nin hikayesinin çarpıtılmış bir halini dinlerken; darbe rejiminden kaçan devrimci Ahmet vasıtasıyla yeniden Sevengül’e ve Rizgar’a uzanıyoruz: “Bu evde 30 yıl sonra yine insanlar ölecek!”

Sevengül ile Rizgar’ın aşkı klasik bir Tarlabaşı hikayesi. Orospu Sevengül’ün torbacı ve jigolo sevgilisi Rizgar. İkisi de göçebe ve ikisi de “yırtma” derdinde. Herkesin “yırtmak” istediği bir dönemde Sevengül ve Rizgar’ın “yırtma” isteği başka bir anlam taşıyor. Çünkü onların başka bir şansı da yok. Yaşamak, en kaba anlamıyla yaşamak, nefes almaya devam edebilmek “yırtmaya” bağlı onlar için: “Heraaaalde kızım!”

Oyuna ilişkin en beğendiğim kısımlardan birisi de belki de binlerce kez anlatılmış, klişe hikayeleri hiç de klişe olmayan bir şekilde anlatması. Karakterler o kadar sahici ki; hikaye o kadar hakikatten süzülmüş ki klişe olmasının mümkünatı yok. Son dönem tiyatro ve sinemalarda “bir eşcinsel, bir Rum, bir Kürt, bir engelli” klişesine okkalı bir tokat savuruyor İz. Yan yana eklenmiş kenar süsleri olmaktan çıkıyor karakterler. Aynı sahnede Sevengül sinir krizi geçirirken öte yanda Eleni şarkı söylüyor. Birbirinden habersiz, birbirine değemeden… 6-7 Eylül’ün “Kıbrıs Türktür, Türk kalacak” sesleri, Markiz ve Eleni’yi paramparça eden ırkçı nefret Sevengül ve Rizgar’ın hikayesinin fon müziği oluyor.

Sevengül’ü Okan Urun oynuyor. Okan vasıtasıyla bildiğimiz kadarıyla nefret cinayetine kurban gitmeyen bir trans seks işçisini tanıyoruz. Rizgar’a annelik eden; ondan aynı zamanda bir “koca” yaratmaya çalışan Sevengül… Urun, Sevengül’e hayat verirken bir de ödül kazanıyor. Urun, Sadri Alışık Tiyatro Oyuncu Ödülleri yardımcı rolde yılın en başarılı erkek oyuncusu ödülünü aldı. Ödülü ise, “hayatını kaybeden bütün trans arkadaşları”na adadı.

Urun’la oyun sonrası Sevengül, İz, sanat ve hayat üzerine konuştuk. Sahnede devleşen, hakikati ile insanı sarıp boğazına bir yumru oturtan Sevengül’ün aksine Okan o kadar mütevazı ki; kendisinden çok diğer oyuncuların başarıları hakkında konuştuk:

 

Oyunun hikayesine bayıldım. Özellikle değişik zamanların düz bir hatta ilerlememesi ve birbirinin içine geçmesi hakikaten çok başarılı olmuş. Neden bunu tercih ettiniz?

Oyunun yazarı Ahmet Sami Özbudak Galata Perform’un uzun zamandır olan “Yeni Metin Yeni Tiyatro” projede yer alan bir isim. Sami metni 2010 yılında yazdı. Ve ilk yazdığı zaman böyle bir kurguyla yazdı. Tarlabaşı’nda bir apartman dairesi; 3 farklı dönem ve 3 farklı hikaye. Bu hikayeler birbirine paralel. Peşi sıra da değil; iç içe geçmiş hikayeler…

Sami gazeteci aslında. Dolayısıyla bu yazma sürecinde hem atölyeler yardımcı oldu hem de gazeteciliğin verdiği araştırma dürtüsü… Aslında hikayeler yeni değil; bildiğimiz hikayeler. Farklı dönemler ve hayatlar ama herkes bir şekilde oradan atılıyor, sürülüyor. Nitekim şimdi de öyle… 1950’lerde Rumlar otururken kaçmak zorunda kalıyorlar. Sonra göç eden Türkler tabir-i caizse evlere konuyor. Kim misafir, kim ev sahibi hatlar karışıyor. Onlar da kiraya veriyorlar. Bu sefer de Tarlabaşı şehirden dışlananların sığınabileceği bir alan haline geliyor. Şimdi de kentsel dönüşümle aynı senaryo tekrarlanıyor.

 

İz’de Sevengül isimli bir trans kadını canlandırıyorsun. Bayağı da başarılısın bana kalırsa. Uzun zamandır sahnelerde görmediğim kadar sahici bir trans kadın gördüm. Nasıl hazırlandın rolüne?

Şunu gözlemledim gibi şeyler söylemek istemiyorum. Öyle söyleyenler de haklıdırlar kendilerince. Oyunculuk gözlem meselesi en nihayetinde. Farkında olmadan da gözlemliyoruz. İlk yönetmenimiz Yeşim bana teklif ettiğinde tereddüt ettim. O zamanlar Sumru Yavrucuk’un “Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi” oyunu vardı. Çok da iyi bir performanstı ve onun ardından bir transı canlandırmaktan çekindim. Altından kalkabileceğime emin değildim. Oyunun yönetmeni ve aynı zamanda Markiz karakterini oynayan Yeşim’e çok güvendiğim için kabul ettim.

Transları gözlemlemedim. Çünkü zaten komşularım, arkadaşlarım, gullüm yaptığım insanlar. Kelimeler, yaşam bana hiç yabancı değil. Gerçeği söylemek gerekirse oyunda beni çeken, oyunun içinde bir trans kadın olması ve onun neden böyle olduğunun konu edilmemesi. Yani nefret suçları, yaşanan mağduriyetler de dillendirilmeli elbette ancak bu oyunda bir yan karakter. İsmi Sevengül, bilmek isteyen varsa trans bir seks işçisi. Ama o kadar. Belirleyici noktası onun trans oluşu filan değil.

Öte yandan, trans diye melek olacak değil. Sevengül’ü tüm çelişkileriyle görüyoruz biz. Oyunun sonunda sevdiği adamı bırakıp gitmesi mesela… Mağduriyetin getirdiği bir şeyden dolayı pozitif ayrımcılık hoşumuza gidiyor olabilir ama insani zaaflar hepimize ait…

 

Röportajın tamamını okumak için tıklayınız.