Gündem

'Sabancı suikastından bu yana DHKP-C ile ilgili çok karanlık şeyler var'

Ümit Kıvanç: İktidar eski devletle ittifak ihtiyacı da duyuyor, bu mutabakat fena halde ayaklarına dolanacak

06 Nisan 2015 14:31

Gazeteci Ümit Kıvanç, Berkin Elvan davasına bakan Savcı Mehmet Selim Kiraz'ın DHKP-C tarafından adliyede rehin alınması ve polisin müdahalesiyle savcının hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan eylem ile ilgili, "DHKP-C ile ilgili deşilmesi gereken çok şey var. En azından Sabancı suikastından bu yana, daha önceye de gidilebilir, DHKP-C ile ilgili ciddi bir araştırma yapılması gerekir. Çünkü çok karanlık şeyler var" yorumunda bulundu.

DHKP-C'li eylemcilerin Berkin Elvan davasına bakan savcıyı seçmiş olmalarına ilişkin "bir Alevi nefreti körüklemeye çalışıyorlar" diyen Kıvanç, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Berkin Elvan'ı sıklıkla gündeme getirmesiyle ilgili ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Berkin konusunu neden dönüp dönüp kendisi gündeme getiriyor? Bu vicdan azabıyla açıklanacak bir şey değil. Bana kalırsa açıkça bir tezgâh var. Görünen o ki, buradan bir Alevi nefreti körükleyeceklerini düşünüyorlar" dedi.

Zaman gazetesinden Doğan Ertuğrul'a konuşan gazeteci Ümit Kıvanç, iktidarın 'eski devletle' mutabakat yaptığını belirterek, "İktidardaki İslamcılar kendilerini devletle özdeşleştiriyor ve herkesi düşman görüyor. Demokratik rejimin öteki unsurlarını ayak bağı olarak görüyor. Şimdi gelinen noktada eski devletle ittifak ihtiyacı da duyuyor. Ama bence varılan bu mutabakat fena halde ayaklarına dolanacak. Eski devlet affetti mi sizce bu iktidarı, AKP'yi. O adamların bugün devletteki gücünün sıfır olduğu söylenebilir mi?" ifadelerine yer verdi.

Doğan Ertuğrul'un Zaman gazetesinde 'Gazeteci Ümit Kıvanç: DHKP-C ile ilgili çok karanlık şeyler var' başlığıyla yayımlanan (6 Nisan 2015) röportajı şöyle:

 

'Gazeteci Ümit Kıvanç: DHKP-C ile ilgili çok karanlık şeyler var' 

 

Gezi eylemlerinin sembol isimlerinden Berkin Elvan soruşturmasını yürüten savcının DHKP-C tarafından rehin alındığını öğrenince ne hissettiniz?

Sadece bir duygu değil, tecrübe ile de söylüyorum. Ben bu tür eylemlerin arkasında bir tezgâh ararım. Çünkü DHKP-C ile ilgili deşilmesi gereken çok şey var. Silahlı eylemi onaylayacak değilim, kesinlikle. O gün o eyleme sempati gösteren insanların yüzde 99'unun da silahlı eylemi onayladığını düşünmüyorum. Ama son dönemde muazzam duygusal ve irrasyonel bir ruh hali içindeyiz. İnsanlar ötesine berisine bakmadan tepki gösteriyor. Kaldı ki eylemle ilgili şüphelerim var.

Ne gibi şüphelerden söz ediyorsunuz?

En azından Sabancı suikastından bu yana, daha önceye de gidilebilir, DHKP-C ile ilgili ciddi bir araştırma yapılması gerekir. Çünkü çok karanlık şeyler var.

Devletle ilişki anlamında mı?

Elbette ama ben karanlık demekle yetineceğim, çünkü elimde bunu ispatlayacak veri yok. En son emniyetin önünde öldürülen kızı (Elif Sultan Kalsen) ele alalım. Bu kız kaçıncı kez bizim önümüze çıkarılıyor. İşin ilginç tarafı, sadece devlet değil DHKP-C tarafından da, üstelik ‘yanlışlıkla' çıkarılıyor. ‘Sultanahmet'teki eylemi arkadaşımız yaptı’ diye üstlendiler. Eylemci El Kaideci çıktı. Sosyalist bir örgüt, cihatçı bir örgütün eylemini yanlışlıkla sahipleniyor. Arkadaşım diyorsun, Çeçen bir kadın çıkıyor. Eylemin seninle alakası bile yok. O zaman kim bu eylem için emir veriyor? Açıklamayı yapanla talimatı veren arasında böyle kopukluk olduğunu mu anlamalıyız?..

Elif Sultan Kalsen 30 Ocak'ta Taksim'de ortaya çıktı. Bir polis noktasına ateş ettikten sonra kaçtı. Kimliğinin, düşürdüğü şalındaki parmak izinden belirlendiği öne sürüldü.

Evet, elinde uyduruk bir silahla Taksim'de polise ateş açtı ve yürüyerek kaçtı. Bırak saldırıyı, gidecek Taksim'de bir polise laf edeceksin, sonra kaç bakalım kaçabilirsen. Böyle bir şey olabilir mi? Aynı kız, savcı eyleminden bir gün sonra Vatan emniyette karşımıza çıkıyor. Hem de elinde Kalaşnikof’la. Acaba bir şemsiyeyi paltomun içinde saklasam ve Vatan'da yürüsem, kaç dakikada beni alırlar? O kadar şüphe uyandıran şey var, arkasında kim var, sormayacak mıyız?

İktidarın çok başarılı bulduğu operasyonda hem DHKP-C’liler hem de savcı hayatını kaybetti. Üstelik savcının nasıl öldüğü şüpheli…

Rehin alanlar savcının kafasına sıkmış olabilir. Ama vücudundan 10 kurşun çıkıyor. Demek ki polis öldürdü. Zaten rehin alanların sağ ele geçmemesi de daha iyi devlet açısından. Yaşasaydılar oraya nasıl girdiler, yukarıya nasıl çıktılar, mutlaka bir yerden açık verirdi.

Savcının soruşturmada aşama kaydettiği kamuoyuna yansımıştı. Eylemin nedeni faillere ulaşma ihtimali olabilir mi sizce?

Soruşturma aşama kaydetmiş miydi bilmiyorum, belki de öyledir. Ama ben adalete güvenmiyorum. Eskiden Genelkurmay’a hizmet ediyordu, şimdi başkalarına hizmet ediyor. Erdoğan çıkacak binlerce insana Berkin'in annesini yuhalatacak. Buna rağmen bir savcı çıkacak dosyayı çözecek. Böyle şey olmaz. Asıl üzerinde durmamız gerek şey şu, bu eylem nerden çıktı? Neden Berkin konusu seçildi?

Sizce Berkin konusunun seçilme nedeni ne olabilir?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Berkin konusunu neden dönüp dönüp kendisi gündeme getiriyor? Bu vicdan azabıyla açıklanacak bir şey değil. Bana kalırsa açıkça bir tezgâh var. Görünen o ki, buradan bir Alevi nefreti körükleyeceklerini düşünüyorlar.

İktidar medyası eylemi Alevilikle ilişkilendiren yayınlar yaptı. Amaç Alevi-Sünni çatışması olabilir mi?

Bakın bu eylem bir kesim adına yapıldı demek büyük bir hiledir. İkinci hile bu eylemi Alevilere mal etmektir. Çok korkunç ve çok tehlikeli sözler… Aleviler hiçbir zaman şiddete meyletmediler. Bu ülkede hiçbir zaman Alevi-Sünni çatışması da olmadı, Alevi katliamları oldu. Bu toplum çok fazla günah üzerinde yaşıyor. Bu yüzden de çok kolay oluyor seferber etmek. Ama ne kadarını göze alırlar bilemiyorum.

Nasıl oluyor da devlet, toplumu bu kadar kolay seferber edebiliyor?

Çünkü bu toplum devletle ilişki bakımından hasta... Devleti kendi kurduğu bir organizasyon olarak görmüyor. Kutsal bir şey olarak görüyor. Kendini devletle özdeş gören başkalarını düşman görüyor ve zaman zaman da katlediyor. Şimdi iktidardaki İslamcılar kendilerini devletle özdeşleştiriyor ve herkesi düşman görüyor. Demek ki bugüne kadar devlet kendilerinin olmadığı için devleti düşman olarak görüyorlarmış. Düşünün, iktidar bugün demokratik rejimin öteki unsurlarını ayak bağı olarak görüyor. İktidardaki İslamcılar bu konuda ancak Kemalistler ve faşistlerle kıyaslanabilir.

AK Parti bugün devletle özdeşleştiyse neden eski devletle, orduyla ittifaklar arıyor?

Sanıyorum iktidarın önceliği devleti ele geçirmekti. Şimdi gelinen noktada eski devletle ittifak ihtiyacı da duyuyor. Ama bence varılan bu mutabakat fena halde ayaklarına dolanacak. Eski devlet affetti mi sizce bu iktidarı, AKP'yi. O adamların bugün devletteki gücünün sıfır olduğu söylenebilir mi? Dahası şunu söyleyeyim, eski devlet hükümete karşı harekete geçsin, şu an hiç beklemeyeceğimiz güçler onlara destek verir. Çünkü burada sahiden yüzlerce yıllık bir devlet geleneği var. Son yüz yılı da bir Teşkilat-ı Mahsusa devleti olan bir gelenek. AKP devleti ele geçirdiğini zannediyor ama hayır, geçiremedi.

Neden devleti ele geçiremediğini düşünüyorsunuz?

Mesela şu kozmik odaya girilme meselesine bakalım. Eğer kozmik odaya gerçekten girilseydi daha önceki katliamlar, faili meçhuller ortaya çıksaydı o zaman devletle hesaplaşılmış olurdu. Olmadı. Ama birçok haklı ve çok önemli dava sahte belgeler gibi hukuksuzluklar yüzünden yok edildi. Ne oldu, hepsi çıktı, JİTEM davasında kimse kalmadı. Zaten bu toplumda Kürtlere yapılanların hesabını sorma konusunda bir heves yok.

Eski devletin AK Parti iktidarıyla ittifak yaparak geri döndüğü söylenebilir mi sizce?

Aslında yaşanan ittifak değil de Türk devleti devam ediyor, demek daha doğru. Devlet-iktidar ilişkilerini merak eden Dink cinayetine baksın. Dink cinayetinde Jandarma, MİT ve polis hepsi sorumlu. MİT mahkemeye elimizde bu konuda bilgi yok diye yazı gönderdi. Kimsenin sesi çıkmadı. Bu konuda dönemin ünlü polis şefleri, mülki amirleri, devletin üst kademesi dahil eli temiz kimse yok.

 

‘Cehennem var olsun’ yazısını Bağış’ın yüz ifadesi tetikledi

 

‘Cehennem var olsun, başka bir şey istemem’ yazısı Yüce Divan oylamasından hemen sonra yayınlandı. O yazıyı ne tetikledi?

Egemen Bağış’ın yüzündeki o ‘ben hiçbirinizi takmıyorum’ hali, yüz ifadesi. Zaten patlama noktasına gelmiş durumdaydım, o fotoğraf tetikledi. Ben Berkin Elvan’ın annesinin yuhalatılmasını gördüğüm zaman her şeyi yapabilirdim, gerçekten. Soma’da yerde tekme atılmasında olduğu gibi... 90’larda insanları sokaklarda öldürdüler, asit kuyularına attılar. Arkadaş toplumun gıkı çıkmaz mı? Şehit cenazeleri geliyor. Bir cenazede kimse ‘niye ölüyor bu çocuklarımız’ diye sormuyor. Vicdan, merhamet yok bu toplumda. Böyle bir merhametsizlikle, vicdansızlıkla dindarlık nasıl bir arada olur? Bu, dünyanın en kötü bileşimi… Bu konuda en çok tantana eden benim ama yahu ben dindar bile değilim.

 

Dindarların Mekke’ye yapılanlara sessiz kalması inanılmaz

 

Samimi bir dindar Suudi Arabistan’ın varlığına, Mekke’ye yaptıklarına nasıl tahammül eder? Ben Mekke fotoğrafları biriktiriyorum. O mekâna yapılanlara tepki olarak yüzlerce insan gidip kendini patlatsa garipsemem. Yahu kimse rahatsız değil ve gidip Kâbe manzaralı otel diye yer ayırtıyorlar.

 

Gezi, sola ‘şiddetsiz nasıl sonuç alınacağını’ gösterdi

 

Sol içinde silahlı eylem en hayati tartışma konularından biriydi, ama 70’lerde. Bu konu yüzünden insanlar ayrıldı, bölündü, yeni örgütler kurdu. Silahlı eyleme yönelenler daha çok sosyalistlerdi. Ama bireysel silahlı eylemlerle sonuç alınamayacağını hemen herkes kabul etti. Bu hiçbir zaman olmasaydı bile Gezi’den sonra olurdu. Sahiden bir toplumsal hareketin ne olduğunu Türkiye’ye genç kuşaklar gösterdi.

 

Eskiden Kemalist riyakârlık vardı şimdi dindar görünümlüsü var

 

Ben toplum olarak en önemli sorunumuzun riyakârlık olduğunu düşünüyorum. İkiyüzlüyüz. Tarihimiz yalan, kimliğimiz yalan.  Kemalizm de riyaydı. Şimdi dindar görünümlü bir riyakârlık var. Ahlaksız bir insan kötü bir şey yapınca çok şey kaybedilmez. Ama düzgün bir insan kötülük yaparsa sarsılırsınız. Bir toplumda riyanın olmayacağı iki kesim beklenir. Biri sosyalistlerdir, öteki dindarlardır. Biz Medyakronik'i çıkarırken M. Ağar'la ilgili çok sert eleştiriler yayınladık. O dönemde Ağar kızını kaybetti. Biz belli bir süre Ağar'la ilgili yazı yazmadık. Neden? Çünkü adam, kızını kaybetti. Yahu biz dindar falan da değiliz. Bugün ölen bir çocuğun annesini yuhalatma, ölen bir başka çocuğun evini taşlama noktasına geldik. Din ve Allah kavramları birilerini dünyevi işlerini görmek için bir araç haline geldi. Toplumda dinin ağırlığının artmasını isteyebilir siyasetçi. Ama bunu yaparken başkalarının haklarını da savunabilir. Türkiye, bunun örneği gibiydi. AK Parti, Avrupa solunda bile heyecan yaratmıştı. Artık çok kötü bir hayal kırıklığı var. İslamcılardan demokrasiye uygunluk bekleyenlerin bir daha inanması mümkün değil.

İlgili Haberler