Gündem

Sabah yazarı: Devlet başkanının çıkıntılık edecek komutanları 'bir çırpıda yoketme' gücü var

''Yüksek Askeri Şûra da 'kendi başına buyruk' olmaktan çıkarılmış, bir danışma kuruluna dönüştürülmüştür''

20 Temmuz 2018 14:43

Sabah yazarı Engin Ardıç Genelkurmay Başkanlığı'nın, Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanması hakkında yazdı. Yeni düzenlemeyle Başkomutan'ın 'sembolik' değil 'fiilen' Cumhurbaşkanı olduğunu ifade eden Ardıç, ''Şimdi devlet başkanının çıkıntılık edecek komutanları 'bir çırpıda yoketme' gücü vardır'' dedi.

Yüksek Askeri Şûra'nın durumuna da değinen Ardıç, "YAŞ da 'kendi başına buyruk' olmaktan çıkarılmış, bir danışma kuruluna dönüştürülmüştür'' ifadesini kullandı.

Engin Ardıç'ın 'Devrim sürüyor' (20 Temmuz 2018) başlıklı yazısı şöyle:

Siz Muharrem'le uğraşadurun, Ankara'da devrim oluyor.
Genelkurmay Milli Savunma Bakanlığı'na bağlandı.
Bir çırpıda! Hürp diye.
Şimdilik Hulusi Paşa üniformayı çıkarıp sivilleri giymiş ama sonuçta bir şey değişmemiş sayılır...
Ama şimdilik.
Çünkü "şeklen" böyle de olsa "fiilen" başkomutan cumhurbaşkanıdır.
Eskiden bu "sembolik" olarak böyleydi.
Yani düşünebiliyor musunuz, Ahmet Necdet Sezer "ordular, ilk hedefiniz bilmemneresidir, ileri" diyecek!... Ordu da "oraya gitmesek de şuraya gitsek" diye cevap verecek...
Genelkurmay, bazı ahmakların "karşıdevrim" dedikleri dönemde bakanlığa bağlıydı ama "devrim" dedikleri 1961 Anayasası'yla gene özerk kılınmıştı...
Bu ilericilik oluyordu!

Tabii kimi askerler kurulan "vesayet" düzeniyle de yetinmiyorlar, ipleri hep fiilen ellerinde tutmak istiyorlardı. Yeni yeni cuntalar ortaya çıkmıştı, Talat Aydemir cuntası, Cevdet Sunay cuntası gibi...
Bazı gazeteci arkadaşlar, bu düzenlemenin "darbeleri önlemeye yetmeyeceğini" belirttiler. Haklıydılar. Fetö de darbe sırasında Genelkurmay Başkanı'na danışacağına onu rehin almayı ve "bize katıl" diye baskı yapmayı tercih etmişti.
Şimdi devlet başkanının çıkıntılık edecek komutanları "bir çırpıda yoketme" gücü vardır. Hemen emeklilik.
Yüksek Askeri Şûra da "kendi başına buyruk" olmaktan çıkarılmış, bir danışma kuruluna dönüştürülmüştür.
Kararları devlet başkanı verecek, atama ve terfileri de o yapacaktır. Artık "30 Ağustos'u bekleme" keyfiyeti de yoktur.

Hatırlarsınız, eski sistemde başbakan her seferinde YAŞ kararlarına boyun eğmek zorunda kalıyor, beğenmediği kararlara pek pek "muhalefet şerhi" koyuyor ama bu sonucu değiştirmiyordu...
Korkmayın, Genelkurmay "asli görevi" olan strateji ve taktik geliştirmeyi sürdürecek, gene ordunun başında bulunacak. Devlet başkanı savaş olup olmayacağına karar verecek, işin "tekniğini" gene Genelkurmay Başkanı'na bırakacak.
Örneğin devlet başkanı ordunun Kandil Dağı'na saldırıp saldırmayacağına karar verir ama hangi tepeye kaçlık top yerleştirileceğine, hangi tank birliğinin hangi yoldan yürüyeceğine, kaç uçağın kaç "sorti" yapacağına karışmaz.

Genelkurmay'ın işi budur işte, politika yapmak değil.
Muhtıra vermek hiç değil.
Ayrıca, Milli Güvenlik Kurulu denilen "ikinci ve paralel Ankara hükümeti" de devlet başkanına bağlanmış, kendi başına buyrukluğu ortadan kaldırılmıştır. Artık "asker-sivil" ikiliği yoktur.
"Önemli" konulara kendisi karar veren, "ekonomi falan gibi önemsiz işleri" de sivil hükümete bırakan bir "süper bürokrasi kurulu" ortadan kalkmıştır.
Davul hükümetin boynunda, tokmak askerin elinde değildir artık!

Türkiye için bu büyük bir devrimdir.
"Serbest kambiyo rejimi" kadar önemli bir devrim...
Olması gereken de buydu, bütün NATO ülkelerinde böyleydi, bütün ileri ülkelerde böyleydi, ama Türkiye dünyaya uyum sağlamamakta direniyordu.
Türkiye çağ atlıyor, siz Muharrem'i bekleyin.

Hayrettir, bu sefer müseccel "postalcılar" hiç ağızlarını açamadılar.
Oysa biz yeri göğü inleteceklerini sanırdık...
Sonunda boyun mu eğdiler, yoksa "Muharrem gelip yapılanları yıksın" diye mi bekleşiyorlar?