Gündem

Saadettin Teksoy: İyi ki muhtar olmamışım; sözlerine güvenmediğim bir liderden esas duruşta talimat almam

"Dünya liderleri BM'de, bizim Cumhurbaşkanı muhtarlara sesleniyor"

04 Ekim 2015 10:48

"Teksoy Görevde" adlı programıyla bir dönem Türk televizyonlarının fenomen sunucusu haline gelen Saadettin Teksoy, "Artık haber programlarına bakmıyorum. Düşünsenize BM toplantısında Dünya liderleri ABD’de, bizim Cumhurbaşkanı ise muhtarlara konuşma yapıyor" dedi.

"İyi ki muhtar olmamışım" diyen Teksoy, "Bu devirde Ankara’dan gelen bir talimatla esas duruşa geçmem. Ankara’ya gidip sözlerine çok da inanmadığım bir liderin önünde esas duruşta talimatlarını dinleyecek bir adam değilim. Muhtarların çilesi çok" diye konuştu.

Cumhuriyet'ten Ceren Çıplak'ın Saadettin Teksoy ile yaptığı söyleşi şöyle:

-Sahi, sizinle özdeşleşen sarı montunuz duruyor mu hâlâ?

Evet, bir tanesi arabamda şu anda.

- Kaç tane sarı montunuz var?

Gittiğim ülkeye ve iklime göre ortalama gardıropta üç ört tane sarı montum olur.

- Aslında ‘Teksoy Görevde’ ile bizim kuşağın psikolojisini bozdunuz... Doğuran taşlar, mucize koyunlar, tekinsiz evler, cinler... Siz inanıyor muydunuz tüm bunlara?

Tabii ki inanıyorum. ‘Teksoy Görevde’de insanların bulamaç haline getirdiği bir mesele var. Biz, kurgu, müzik, ara geçiş anlamında çok akıcı renkli ve süslenmiş bir program yapıyorduk. Asla bir bölümde bile yalan söylemedik. Televizyonculuğa özgü harika formüllerimiz vardı, alladık pulladık süsledik biraz mübalağa ettik ve seyredilir hale getirdik, ama asla yalan söylemedik.

- O kadar fizik ötesi güçler, yatırlar ruhlar vs gün boyu çekip akşam nasıl uyuyordunuz? Korkmuyor muydunuz?

Çok rahat uyuyordum. Hatta akşam yemeğinde de kebap yiyordum. Kebaba düşkünümdür.

Hiç korkmuyordum. Önlemlerimi alıyordum! Eee tabii bunun alt yapısı var; yıllarca polis muhabirliği yaptım; çatışmalara girdim ve savaş gördüm.

Bu arada cin yerine üç harfli tabirini kullanan da ilk benim.

- İşlediğiniz yüzlerce normal ötesi olay sizin psikolojinizi olumsuz etkiledi mi?

Psikolojim aynı, değişen bir şey yok. Çok güçlü ve dış etkenlerden dağılmayacak bir ruh halim var. Ne yaptığımı, nereye gitmek istediğimi bilirim. Bazen ağzına kadar iskelet, ceset dolu yerlere girip çıkıyorduk, ekipteki arkadaşlarım allak bullak oluyordu bazen.

- Bu kadar ilginç olaylardan nasıl korundunuz; inanarak mı inanmayarak mı?

İnanarak korundum. Her şey beyinde bitiyor.

- Peki TV’de neyi icad ettiniz de reytingleri bu kadar patlattınız?

‘Teksoy Görevde’ matematiği çok sağlam, süresi, akış biçimi çok iyi hesaplanmış bir programdı. Türk televizyonculuk tarihinin bu anlamda en klas programlarından biridir.

İstediği kadar doğru bilgi olsun süsleyeceksiniz. Belgeseli bile popüler bilim yapacaksınız. Biz bir reyting programıyız. İpimizi her an çekebilirler o zaman. Doğru bilgiyi sağlam süslüyordum.. Bilinmeyenleri işledim hep, zaten o yüzden de işi zirvede bıraktım yoksa tekrara düşecektim...

Meslek hayatımın en unutulmaz çalışmalarından biri Aralık 1997’deki “Soğuğun Kalbine Yolculuk” Kuzey Kutbu macerası. Bu macerayla Türk televizyonculuk tarihinin reyting rekorunu kırdım.

- Kutupta namaz kılmak o an mı aklınıza geldi?

Hayır önceden planladım. Kutuplarda nasıl namaz kılındığı hep sorulan bir soru değil miydi? O sorulardan yola çıkarak programın 200. bölümü için naif bir kutlama yapmak istedim.

200 bölümde dünyanın çevresinde 5 tur atıp 10 pasaport doldurmuşum kazasız belasız. Bu yüzden inandığım Tanrı’ya bir teşekkür etmek istedim, o şükür namazıydı. Ortam da o kadar büyüleyiciydi ki... Pilot bizi resmen o bölgeye attı; üç saat sonra geleceğim sakın ölmeyin dedi ve gitti... Hiç ses yoktu, o kadar sessizdi ki sustuğumuzda kalp atışlarımızın sesini duyuyorduk...

- Bilgileri süslüyorum dediniz, en gözde aksesuarınız neydi?

Yetenek... Mesela ‘Keloğlan Mağarası’na kameramanı alıp girdiniz. Gezelim Görelim programı gibi çekince kaç kişi izler? Biz reyting programıyız. Ya da bilimsel bir altyapıyla çekim yapacaksınız burada saç pigmentlerine iyi gelen tuzlar varmış, çekelim duvarları vs. Biz, 45 dakikada hem insanları bilgilendiren, eğlendiren bir iş yapıyorduk. Tekerleme hazırlamıştım saçım benim saçım benim diye... Hiç tribe girmiyorduk biraz tebessüm ettiriyorduk seyirciye.

- Şimdi bu programlar yok, sıkılıyor musunuz?

Hayır senaryo yazıyorum şimdi. Bir sinema filmi hazırlığı içindeyim. Psikolojik - gerilim türünde film çekeceğim. Sinemada da ilklerin adamı olacağım.

- Peki size absürd bakanlara, ‘aklı uçtu’ diyenlere karşı nasıl korudunuz kendinizi?

Türkiye’de özgür insan sıkıntısı var. Birbirine çok benzeyen kızlar ve erkekler yetişiyor bu ülkede. Ayırt edici özelliği olan farklı şeylere meraklı olanlara farklı tarzda giyinenlere de garip, tuhaf gözüyle bakılıyor. Ben özgüvenimle, rahatlığımla, kılık kıyafetimle dikkat çektim, farklı görüldüm. İnsanlar bilemeden yıllarca konuştular. İşte, ‘piramitlere girdi, kameraman önünde nefes nefese ilerliyor taklidi yaptı’ gibi... Sen keops piramidinin içine gir bakalım bir gram oksijen yok, bayılıyor musun bayılmıyor musun görelim...

Star, bir eğlence televizyonuydu. Bir popüler kitle kanalıydı. Ben de kitleleri vuracak, ekran başına çakılmasını sağlayacak bol reklam getirecek bir format hazırladım. Sarı monttan gözlüğe, selamıma kadar hepsini hesapladım.

- Sanırım bir uzaya çıkmadınız...

Yeteri kadar harcırah alsaydık, giderdik...

- Ülke gündemini konuşacak olursak biliyorsunuz gazeteci Ahmet Hakan’a evinin önünde saldırdılar...

Türkiye’nin seçilmemiş 23 Nisan Başbakanı “Bir gazeteci evine özgür gidebiliyorsa basın özgürdür” diyor. Gördük geçen akşam ne olduğunu. Bir gazetecinin evine nasıl ‘özgür’ gittiğini. Şimdi haber yapacaksam olsam kesinlikle bunları işlerdim.

Artık haber programlarına bakmıyorum. Düşünsenize BM toplantısında Dünya liderleri ABD’de, bizim Cumhurbaşkanı ise muhtarlara konuşma yapıyor…

- Keşke muhtar olsaydım diyor musunuz?

İyi ki muhtar olmamışım diyorum.

- TV’deki anonslarınız da çok size özeldi. Şimdi de Türkiye gündemiyle ilgili bir programa giriş anonsunuzu bekliyorum...

“Ben Sadettin Teksoy... İyi ki muhtar olmamışım” derim

- Neden?

Çünkü ben özgür ruhlu bir adamım. Hep tam bağımsız özel haber muhabiriydim. Hangi gün hangi habere gideceğime ve akşama masaya hangi haberi koyacağıma hiçbir şefim karışmadı. Hep özgür ruhla çalıştım, bu yaşıma geldim özgürlüğümü hiçbir şeye değişmedim. Bu devirde Ankara’dan gelen bir talimatla esas duruşa geçmem. Ankara’ya gidip sözlerine çok da inanmadığım bir liderin önünde esas duruşta talimatlarını dinleyecek bir adam değilim. Muhtarların çilesi çok...

- Van Gölü canavarı var mı?

Van Gölü canavarı olmamış olsa öğretim üyeleri, profesörler gördüm der mi? Köylüye anlat bakalım ne gördün diyorum: “Abi sırtii tırtıhliii” diyor. Bu insanlar niye yalan söylesinler. Bizim programda da hızlı bir biçimde giderken görüntüsü vardı.

- Canavar demişken siz bir TV kanalında canlı yayına telefonla konuk olduğunuz sırada alt yazıda “canavar uzmanı” yazıldı... Bu tanım sizi incitti mi? Kim yaptı bunu?

Bunu kitabıma yazdım, söyleyeyim Uğur Dündar yaptı, ama yanlış yaptılar... Küçümsemek beni basitleştirmek için yaptılar. Uğraştılar, ama bitiremediler beni.

 

‘Sağcı değilim, sosyal demokratım’

 

“Yıllar yılı mistik yerler, mekanlar, gizemli olaylar, kişilerle uğraşmış olmamız bizim ideolojimizin hayat görüşümüzün olmadığı anlamına gelmez. Bu anlamda renksiz, kokusuz bir gazeteci değilim. 45 senemi Türk basınına verdim, amiral gemisinde çalıştım. Beni hep sağcı sanmışlardır ama ben sosyal demokratım. Halkın tolerans seviyesi çok düştü, gag diyorsunuz biri kızıyor gug diyorsunuz biri kızıyor. Bende dindarlık var ama dincilik yok.”

 

‘Parmağı Mehmet Ali Erbil’e kaptırdım’

 

“‘Teksoy Görevde’ programı 1994 Sonbaharında yayına başlarken basın tanıtımları için çektirdiğim fotoğrafta ilk parmak selamımı verdim... Efsanem işte bu kareyle doğmuştu... ondan sonra da aldı başını gitti. Gerçekte deli bir ekiptik... Sanırım parmağı da Mehmet Ali Erbil’e kaptırdım!...”

 

Sarı montun sırrı

 

“‘Teksoy Görevde’ programının hazırlıkları sırasında psikolog dostlarımla görüştüm çünkü, bu işler Batı televizyonculuğunda asla tesadüflerle değil, daima bilimin öngörüleri ve bulguları ışığında ilerliyordu. Psikologlar, PR uzmanları ve renk yorumcularının hepsinin ortak tavsiyesi sarıydı. Sarı, hayatı, sıcağı, yazı, güzel ve keyif verici imajları göz önüne getirir. Yürüyüşümle, konuşmamla, giysilerimle beni Türkiye’nin her yerinde anında tanımalılardı.... Kalabalıklar içinde giysilerimle dikkat çekici olmalıyım. Seyirci, ekranda yüzlerce kişilik bir kalabalığın içinde bile beni kolayca seçebilmeli... Programımın 12 yıllık tarihçesi boyunca, ısrarla hep aynı şekilde giyindim...”