Kültür-Sanat

Röportaj ve söyleşinin edebiyatın sınırlarındaki yolculuğu; Aydın Engin'den ‘Homeros'un Rüyası'

"Sizce ilk röportajı kim yaptı; bir gazeteci mi, yoksa edebiyatçı mı?"

28 Şubat 2018 23:56

Türkiye’nin önde gelen gazetecilerinden ve T24’ün kurucularından olan Cumhuriyet gazetesi yazarı Aydın Engin’in son kitabı ‘Homeros’un Rüyası’, Siyah Kitap’tan çıktı. Tarihin ilk bilinen röportajı İlyada’nın yazarı Homeros’tan Yaşar Kemal, Sait Faik Abasıyanık, Fikret Otyam ve Ruşen Eşref Ünaydın’a; oradan da Ernest Hemingway ve Gunter Wallraff’a uzanan geniş bir yelpazede röportaj ve edebiyatın sınırları hakkında yeniden düşündüren Aydın Engin, pek çok konu üzerinde gözlemleri aktaran bir röportaj seçkisiyle okurların karşısında.

Aydın Engin’in son kitabını ‘önemli bir kaynak’ olarak nitelendiren ve ‘röportaj ile söyleşi’ arasındaki farka dair karmaşayı, bir adım ötesinde de yanlışlığı ortadan kaldırmak için hazırlanmış bir seçki olduğunu söyleyen Cumhuriyet Kitap’tan Eray Ak, ‘Homeros’un Rüyası’yle ilgili şunları kaleme aldı: 

Yaşar Kemal 1975'te, Cumhuriyet gazetesinde Ara Güler'in fotoğrafları ve Turhan Selçuk'un çizimleriyle bir röportaj dizisi yayımlar. Bilen bilir; dizinin adı Çocuklar İnsandır. 1978'de ise bu dizi Allahın Askerleri adıyla kitaplaşarak okur karşısına çıkar. Röportaj dizisinin kitaplaşmasının ardından Kemal Özer, Yaşar Kemal ile bir söyleşi gerçekleştirir. Bu söyleşi de tıpkı dizi gibi Cumhuriyet’te yayımlanır. Çocuklar İnsandır’ın 2016’da yayımlanan yeni ve özel baskısında Kemal Özer’in o söyleşisi de kitaba alınmıştır.

"Sizce ilk röportajı kim yaptı; bir gazeteci mi, yoksa edebiyatçı mı?"

O söyleşide Özer'in röportaj ve edebiyatın sınırlarını kurcalamak isteyen “Tür olarak röportajın gazetecilikte ve edebiyatta yeri nedir?” sorusuna şöyle yanıt verir Yaşar Kemal: “Niçin büyük röportajcıların hepsi büyük romancılardır? Kessel, Hemingway, Ehrenburg, Simonov, Şolohov, daha ne kadar röportajcı saysam, Malaparte dışında bunların hepsi dünyamızın büyük romancılarıdır aynı zamanda. (...) Röportaj, olayları büyütmek, şişirmek değil. Röportaj, olayların gerçeğine inebilmek. Gerçeğe inebilmek de ancak o olayı, o dünyayı yaşamak, yaşadıktan sonra yaratmakla mümkündür. Röportaj da hikâye gibi roman gibi, herhangi bir sanat yapıtı gibi yaratmadır.”

Devam...

"Sizce ilk röportajı kim yaptı?

Bir gazeteci mi, yoksa bir edebiyatçı mı?

Yanıtı, ‘Tabii ki bir gazeteci çünkü röportaj gazete yazı türlerinden biri,’ diye verdiyseniz, röportajın olsa olsa dört yüz yıllık bir geçmişi var demektir. Çünkü bugünkü anlamıyla ilk gazete 1609’da Augsburg’da yayımlandı.

Peki, tarihin bilinen ilk röportajı İlyada idi ve ilk röportaj yazarı da Homeros’tu, dense itiraz edebilecek misiniz?"

Ara başlıktan sonraki soruları kim soruyor dersiniz?

Yaşar Kemal’in dile getirdiklerinin devamı niteliğinde ama o değil bunları söyleyen; Aydın Engin. Yeni yayımlanan -aslında pek de yeni değil, bahsedilecek- kitabı Homeros’un Rüyası’nın önsözünde yazmış bunları Engin. Kitap ise bir röportaj seçkisi. Gazeteciliğin usta isimlerinden Aydın Engin, Cumhuriyet öncesinden hemen hemen bugüne dek uzanan, arada Ernest Hemingway ve Gunter Wallraff röportajlarıyla bakışını dışarıda da gezdiren ve toplamında pek çok konu üzerinde gözlemleri aktaran bir seçkisiyle okurların karşısında Homeros’un Rüyası ile. Hemen yukarıdaki satırlarda ismini andığımız Yaşar Kemal, yanında Sait Faik Abasıyanık, Fikret Otyam ve Ruşen Eşref Ünaydın gibi önemli isimlerin röportajları yer alıyor kitapta. İsim listesini uzatmak elbet mümkün, daha pek çok isim “Röportaj nedir?” sorusunun cevabını verecek metinlerle okura uzanıyor Homeros’un Rüyası’nın sayfaları arasından ancak burada; bu seçkinin nelere yanıt verdiğini, literatürde hangi boşluğu doldurduğunu, dahası hangi yeni soruları beraberinde getirdiğini konuşmakta yarar var.
Kitabın diğer kahramanlarına da Homeros’un Rüyası’nın müstakbel sahipleri ulaşsın... 

"Söyleşinin adı röportaj oldu, söyleşi kelimesinin ve bu eylemin içi boşaldı"

Homeros’un Rüyası her şeyden önce önemli bir “kaynak”. Kaynak kelimesi üzerinde vurgu var, evet çünkü bir röportaj seçkisinden kaynaklık etmesi beklenmez olağan şartlar altında. Ancak Homeros’un Rüyası’nın kaynak niteliği taşıması kitabın barındırdıklarından çok kafalardaki karışıklıkla ilgili. 

Bilindiği gibi röportaj denince akla epey zamandır soru-cevap şeklinde ilerleyen söyleşiler geliyor. Öyle ki bugün artık galatı meşhur düzeyinde bir karışıklık bu. Söyleşinin adı röportaj oldu, söyleşi kelimesinin ve bu eylemin içi boşaldı. Homeros’un Rüyası ilkin bu karmaşayı, bir adım ötesi yanlışlığı ortadan kaldırmak için hazırlanmış bir seçki. Söyleşi ve röportaj arasındaki fark üzerine kalem oynatmakla da kalmıyor Aydın Engin bu bağlamda, Orhan Kemal’in röportaj gibi başlayıp ardından söyleşiye dönüşen Ruhi Su ile konuşmasını buna güzel bir örnek olarak kitabına yerleştiriyor.
Bu söyleşi için de metnin altında ‘Derleyenin Notu’ adı altında şu küçük çıkmayı düşüyor: Bu metnin “(...) seçkiye alınış nedeni Orhan Kemal’in elinden çıkması değil. Söyleşi ile röportaj terimlerinin salt bugün değil, 1952’lerde de birbirinin yerine, yani yanlış kullanılışına bir örnek” teşkil etnesinden kaynaklanıyor.
 

Aydın Engin’in ‘Derleyenin Notu’ adı altındaki bu eleştirilerini sadece Orhan Kemal özelinde görmüyoruz. Engin, seçkiye dâhil ettiği tüm röportajcıların metinlerinin altına eleştiri, yorum ve görüşlerini sıralıyor. Elimizdeki metinlerin neden değerli olduğunu ya da onları neyin röportaj hâline getirdiğini de aynı şekilde Engin’in bu notlamalarından öğreniyoruz.

"Mesleğe adım atan genç gazetecilere yol göstermeyi de hedefleyen bir seçki bu"

Homeros’un Rüyası’nın bu bağlamda öğretici bir yanı olduğu açık. Kitaba, bu yönüyle üniversitelerin iletişim fakültelerinde okutulması elzem Röportaj 101’in ders kitabı gözüyle bakmak gerek. “Röportaj nedir?” sorusunun yanıtı peşinde epey koşmuş Aydın Engin’in cevapları ve seçtiği örneklerle seçkin bir temellendirme vaat ediyor kitap ve bu anlamda literatürdeki önemli bir boşluğu da dolduruyor.

Aydın Engin de zaten “Amacım [sadece] meslekten olmayan okura  önemli röportaj ustalarından bir demet sunmaktan ibaret değil. Mesleğe adım atan genç gazetecilere yol göstermeyi, okudukları içinde kusurları da, ustalıkları da seçmeye, sezmeye, çalışmalarını hedefleyen bir seçki bu,” derken tam olarak yukarıdaki cümleleri onaylıyor.

Röportajın edebiyatla ilişkisi bağlamında Homeros’un Rüyası’nın bize söyledikleri ise Aydın Engin’in deyimiyle “edebiyat ve gazetecilik arasındaki o ince çizgide” yürüdüğüne dair… ‘Röportaj Üzerine’ başlıklı incelemesiyle kitapta yerini alan ve röportajın tarihten bugüne, edebiyattan nasıl yararlanarak geldiğini anlatan Kayıhan Güven de “Röportaj, edebiyatın olanaklarından yararlanmaktadır ama buna gazetecilik uğraşısında başarılı olmak için başvurur,” diyor. Sözün özü her iki isim de röportaj için “edebiyatın kapı komuşusu” olsa da nihayetinde gazeteciliktir diyor… Fakat bu noktada Yaşar Kemal’in şu sözünü de hatırlamakta yarar var: “Röportaj da hikâye gibi roman gibi, herhangi bir sanat yapıtı gibi yaratmadır.”

"Hem taptaze hem de aslında daha önce yayımlanmış bir kitap..."

Sanıyorum edebiyat ve gazetecilik arasındaki ince çizgiyi meydana getiren noktayı Yaşar Kemal hakkıyla dile getiriyor...

Şimdi gelelim Homeros’un Rüyası’nın hem taptaze hem de aslında daha önce yayımlanmış bir kitap olması meselesine...

Sıkı okurlarımız Aydın Engin’in 2015’te yine bu sayfalarda yayımlanan “En nadir kitabın yazarı da benim, sahibi de...” başlıklı yazısını hatırlayacaktır. Aydın Engin, yazısında şimdi Homeros’un Rüyası adıyla okuduğumuz kitabın aslında epey zaman önce basıldığını, ancak kitabı basan yayınevinin kimi telif sorunları aşılamadığından kitabın dağıtımını yapmadığını, dolayısıyla kitabın ortaya hiç çıkmadan ortadan kaldırıldığını, hatta yazarın, yakınlarına imzalaması üzere verilen birkaç kopyasının da elinden alındığını ve yazarın da hasbelkader elinde tutabildiği tek nüshayla öylece kalakaldığını anlatıyordu…

İşte o kitap, bu kitap ve nihayet okurunu bulacak."