Politika

Rasmussen: Suriye'de Bosna modeli uygulanabilir, bağımsız Kürdistan'a karşıyım

Eski NATO Genel Sekreteri Rasmussen, Ortadoğu'daki gelişmeleri ve Türkiye'nin durumunu yorumladı

20 Aralık 2014 10:54

Eski NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen Suriye’nin bütünlüğünden yana olduğunu söyleyerek, “Suriye’de Bosna’daki gibi yumuşak bir bölünme olabilir, mükemmel bir çözüm olmasa da güç, halk arasında paylaşılmalıdır. Suriye’de etnik dinsel ve politik ayrımlar, Balkanlar’dan daha da derin” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra gelen en güçlü lider olduğunu dile getiren Rasmussen, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinin zor ama imkansız olmadığını söyledi.

Rasmussen, “Bağımsız bir Kürdistan taraftarı değilim” derken, “PKK’lıların silahları bırakarak Türk devleti içinde yaşamalarını ve çözüm sürecine katılmalarını isterim. Daha çok yerel yetkiler vererek bu gidiş, kolaylaştırılabilinir. Bağımsız Kürdistan değil ama yerel güçleri destekleyen bir model ülke olabilir” dedi.

Gaziantep Hasan Kalyoncu Üniversitesi tarafından düzenlenen “Ortadoğu’da Barış: Oyuncular, Sorunlar ve Çözüm Arayışları Sempozyumu”na katılan eski NATO Genel Sekreteri Rasmussen, Milliyet gazetesi yazarı Abbas Güçlü’nün sorularını yanıtladı.

Abbas Güçlü’nün Milliyet’te “Rasmussen: Erdoğan, Atatürk’ten sonraki en güçlü lider” başlığıyla yayımlanan (20 Aralık 2014) söyleşisi şöyle:

 

Rasmussen: Erdoğan, Atatürk’ten sonraki en güçlü lider

 

Gaziantep Hasan Kalyoncu Üniversitesi tarafından dün gerçekleştirilen, “Ortadoğu’da Barış: Oyuncular, Sorunlar ve Çözüm Arayışları Sempozyumu” için ülkemize gelen NATO eski Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, ayağının tozuyla sorularımızı cevaplandırdı. Çok çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Atatürk’ten sonra en güçlü lider olduğunu söyledi. Suriye’nin tek devlet olarak kalmasından yana olduğunu ve bu ülkede Bosna Modeli’nin uygulanması gerektiğini kaydetti. Başka ülkeler üzerinden Türkiye’ye de demokrasi mesajları verdi. Ortadoğu’ya barış gelmeden dünya barışından söz edilemeyeceğine dikkat çekti.

 

Türkiye kilit ülke

 

Rasmussen, dünyada ciddi sıkıntıların yaşandığını, her zamankinden çok daha fazla barışa ihtiyaç duyulduğunu ve konuda Türkiye’ye çok önemli görevler düştüğüne dikkati çekerek, hem uzunca süren sohbetimizde hem de sempozyumda çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Rasmussen’in Danimarka Başbakanlığı döneminde, karikatür Krizi ve Roj TV yayınları nedeniyle iki ülke arasında ciddi sıkıntılar yaşanmıştı. Ankara, Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliği’ne seçilmesi aşamasında, tavır almış ama aradaki sorun daha sonra aşılmıştı. Rasmussen’le sohbetten Türkiye ve dünyaya yönelik önemli satır başları:

Dünyanın en güçlü liderleri kimler sorusunu isimlendirmekten kaçınıyor. Peki, dünyada neden eskisi gibi güçlü liderler yok sorusuna ise “Önemli olan sistem” cevabını veriyor. “Demokratik sistem oturdukça liderler değil, kurumlar öne çıkıyor” diyor. Söz Cumhurbaşkanı Erdoğan’a geldiğinde ise Atatürk’ten sonra en güçlü lider o, değerlendirmesi yapıyor. Peki, Avrupa’dan da böyle mi gözüküyor deyince, başıyla onaylıyor...

 

AB’ye ne zaman gireriz?

 

Yılan hikâyesine dönen AB üyeliğimiz konusunda o da çok iyimser gözükmüyor. Kısa sürede zor, diyor. Bazı ülkelerin bu konudaki katı tutumunun tavrına bağlı olarak bu sürenin kısalacağına ya da uzayacağına vurgu yapıyor...

Avrupa’da giderek artan İslamofobi konusunda ise tansiyonun düşmesinden yana. Bu konuda Türkiye’nin farklı bir konumda olduğuna, demokratik yapısıyla İslam ülkelerine örnek olduğuna dikkat çekiyor.

AB üyeliğimizin gecikmesinin Müslüman olmamızla kesinlikle ilgisinin olmadığına da özellikle vurgu yapıyor. Türkiye’nin son yıllarda çok önemli ekonomik reformlar gerçekleştirdiğine, ifade ve inanç özgürlüğünü artırdığının gözlemlendiğine ve takdir aldığına dikkat çekiyor.

Türkiye Ortadoğu ile Orta Asya arasında çok önemli bir rol oynayabilir, diyor.

 

İlle de demokrasi

 

Rasmussen’in demokrasiyle ilgili görüşleri ise şöyle:

* Demokrasi, bireylere onurlu, eşit muamele eden tek rejimdir, istikrara giden tek yoldur ama demokrasilerde oy her şey değildir. Yasama, yürütme, yargı yani güçler dengesi çok daha önemlidir.

* Hukuk, ifade ve inanç özgürlüğü hiçbir şekilde kısıtlanmamalıdır. Demokraside kim ne istiyorsa söyleme ve inanma özgürlüğüne sahiptir. Bu hakları sadece kendi için değil, başkaları için de aynı şekilde savunmalıdır.

* Demokrasi, öğrenilmesi zor bir süreçtir.

* Özgür toplumlar Ortadoğu için harekete geçmeli ve demokrasiyi bu bölgeye götürmelidir.

* Demokrasi anlayışı, hem bir fırsat hem de yükümlülük olarak konulmalıdır.

 

NATO yanında mı?

 

Rasmussen, Türkiye’nin NATO’nun güçlü bir partneri olduğu konusuna sık sık vurgu yapıyor. Peki, Ortadoğu’daki kaos nasıl biter? NATO hangi koşullarda Türkiye’nin yanında olur? 

Bu soruları titizlikle seçtiği kelimelerle anlatıyor:

“Türkiye içinde yaşanacak bir kaosa NATO müdahil olmaz ama dışarıdan bir saldırı olursa NATO ancak o zaman devreye girer.” İşte Rasmussen’den önemli satır başları:

 

En büyük tehdit: IŞİD

 

* IŞİD ne İslamidir ne de devlettir. Terör, işkence ve cinayet şebekesidir.

* Ortadoğu’daki kaos, IŞİD gibi fırsatçı ideolojik grupları öne çıkardı. Çok büyüdüler. Güçleri bağışlar ve petrolden geliyor. Bölgeye yönelik tehditlerden en ciddi olanı onlardır ve mutlaka durdurulmalıdır.

* Karada IŞİD’e karşı savaşan insanlara cesaret vermeli ve yardım edilmeli, IŞİD’in ikmal hatlarının kesilmesi gerekir. Bunun kolay olmadığını biliyorum ama bu yapılmalıdır. Rejim inatçı.

 

Suriye’ye Bosna modeli

 

* Esad’ın ortadan kalkmasıyla taraflar birbiriyle savaşır.

* Suriye’de Bosna’daki gibi yumuşak bir bölünme olabilir, mükemmel bir çözüm olmasa da güç, halk arasında paylaşılmalıdır. Suriye’de etnik dinsel ve politik ayrımlar, Balkanlar’dan daha da derin.

* Sırplar, Müslümanlar ve Hırvatlar çok savaştılar ama şimdi birlikte yaşamaya başladılar.

* Esad’ı iktidarı terk etmeye razı ederek ülkenin yönetimi, dinsel, etnik güçler çerçevesinde paylaşılmalıdır. Esad buna nasıl razı edilir?

* Politika dövüşme değil konuşma sanatıdır. Özgür ve adil fırsatların yaratılması gerekir.

 

Suriye parçalanmasın

 

* Suriye’nin tek devlet olarak kalmasından yanayım.

* Suriye’deki Alevi azınlığın Sünni çoğunluğu yönetmesi doğru değil.

* Suriye için ideal çözüm, ülkenin parçalanmaması ama Bosna modeli ile en azından Balkanlar’da savaş durdu.

* Hiç kuşku yok ki uluslararası barış gücüne ihtiyaç var. Suriye topraklarında tampon bir bölgenin de oluşturulması, Suriye topraklarını işgal etmek olur. Birleşmiş Milletler’in (BM) bu yönde bir kararı yok. Bunun için asker gerekecek, sanıyorum ana neden asker. Bu da zor bir konu.

* Sadece seçim yapmak yetmez. Çoğunluğun azınlığı baskı altına almaması gerekir, azınlıklar da korunmalıdır.

* Özgürlük içinde yaşama azmi ve çeşitli fırsatlara sahip olma isteği, evrenseldir ve her insanın hakkıdır.

* Demokratik kültür, hukukun üstünlüğü, azınlıkların durumu, bütün bunları öğretmek gerekir.

* Suriye’yi de Irak’ı da birer ülke olarak muhafaza etmeliyiz ama güç dengelerine göre ademimerkeziyet getirilmelidir.

 

Kürdistan’a hayır

 

* Bağımsız bir Kürdistan taraftarı değilim.

* PKK’lıların silahları bırakarak Türk devleti içinde yaşamalarını ve çözüm sürecine katılmalarını isterim. Daha çok yerel yetkiler vererek bu gidiş, kolaylaştırılabilinir. Bağımsız Kürdistan değil ama yerel güçleri destekleyen bir model ülke olabilir.

* Avrupa Birliği’ne (AB) giriş dinle alakalı bir durum değil.

* AB üyeliği için her ülkenin başvuru kriterlerini yerine getirmesi gerekir. Bazı AB ülkeleri, Türkiye bu kriterleri yerine getirmiyor diye üyeliğe sıcak bakmıyor olabilir.

* Türkiye Ortadoğu ve Orta Asya arasında çok önemli, köprü durumunda bir ülkedir. Avrupa’nın demokratik bir Türkiye’ye her zaman ihtiyacı vardır...

Özetin özeti: Rasmussen siyasetin zirvesindeyken, siyaseti bırakıp, danışmanlık yaparak birikimini ve deneyimlerini paylaşıyor. Çok da mutlu...