Gündem

Prof. Dr. Görür: Marmara'da 3 hat aynı anda kırılırsa yaşayacağımız deprem 7.5 olacak

"Bir bilim insanı olarak 2 tane 7'lik depremin daha yıkıcı olabileceği fikrindeyim"

17 Ağustos 2018 12:26

17 Ağustos 1999 büyük Marmara depreminin üzerinden 19 yıl geçti. 7.4 büyüklüğündeki Marmara depreminde 17 bin 480 kişi yaşamını yitirdi.  İstanbul Teknik Üüniversitesi (İTÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr Naci Görür, "19 yıl önce bizler, '30 yıl içinde İstanbul'da deprem olacak' dedik ve bu tespitimiz halen geçerliliğini koruyor" dedi. 

"Marmara'da 3 hat aynı anda kırılırsa yaşayacağımız deprem 7.5 olacak" diyen Görür, "Adalar'ın güneyinden geçen, İzmit Körfezi'nden Boğaz'a uzanan fay hattı. Bu fay hattının kırılması durumunda ise yine 6 büyüklüğünde bir deprem öngörülmektedir. Şayet bu bahsettiğimiz üç fay hattının aynı anda kırılması durumunda ise yaşayacağımız depremin büyüklüğünün 7.5'i bulacağını söylememiz gerekiyor" ifadesini kullandı.

Habertürk'ten Alper Uruş'a konuşan Görür'ün açıklamaları şöyle: 

"Yerin 10 kilometre altında 120 km uzunluğundaki bir fayın, 7.4 büyüklüğündeki depremle kırılması Marmara Bölgesi'nde, 48 bin 901 de vatandaşımızın yaralanmasına neden oldu. Deprem nedeniyle 505 yurttaşımız ise maalesef sakat kaldı.

"Türkiye'de, Gölcük depreminin ardından 1999 ile 2016 yılları arasında AB kaynaklı fonların desteğiyle uluslararası gemilerin de katıldığı çok önemli bilimsel çalışmalar yapıldı. 2014 yılına kadar bu çalışmaların hepsinde yer aldım.

Çalışmalara, İTÜ ve Boğaziçi'nden arkadaşlarımız da katıldı. 19 yıl önce bizler, '30 yıl içinde İstanbul'da deprem olacak' dedik ve bu tespitimiz halen geçerliliğini koruyor. Bu belirtilen 30 yıl için +/- 10-15 yıl içinde depremin yaşanacağını yabancı uzmanlar da ifade ediyor.

"7.2 büyüklüğünde deprem üretir"

Bizim yaptığımız çalışmalarda, Kuzey Anadolu Fay Hattı'nın Marmara Denizi'nin altındaki devamı olarak gördüğümüz ve riskli bulduğumuz 3 noktaya dikkat çekmek gerekir.

Bunlardan ilki, Orta Marmara Çukuru ile Adalar arasında yer alan, doğrultu atımlı fay hattı. Bu hatta bir kitlenme var ve burada yaşanabilecek bir kırılma 7.2 büyüklüğünde deprem üretir.

İkinci olarak yine dikkat çeken fay hattı, Orta Marmara Çukuru ile Tekirdağ arasında bulunan fay hattı. Bu fay hattında küçük depremler yaşanıyor ancak bu depremlere, denizin altındaki küçük doğalgaz çıkışlarının neden olduğunu saptadık. Daha önemlisi, bu hattın, 1912 depreminde kırılmamış olma olasılığının çok yüksek olduğunu belirledik. Burada yaşanabilecek kırılmanın 7'ye yakın olacağını söyleyebiliriz.

"İzmir Körfezi, İstanbul Boğazı"

Üçüncü olarak da belirtilmesi gereken fay hattı, Adalar'ın güneyinden geçen, İzmit Körfezi'nden Boğaz'a uzanan fay hattı. Bu fay hattının kırılması durumunda ise yine 6 büyüklüğünde bir deprem öngörülmektedir.

Şayet bu bahsettiğimiz üç fay hattının aynı anda kırılması durumunda ise yaşayacağımız depremin büyüklüğünün 7.5'i bulacağını söylememiz gerekiyor. Bununla birlikte şöyle bir olasığılı da düşünmemiz gerekiyor: Bu bahsettiğimiz; Orta Marmara Çukuru ile Adalar, Orta Marmara Çukuru ile Tekirdağ ve İzmit Körfezi'nden Boğaz'a uzanan fay hatlarının 1766'daki gibi 2 ay arayla kırılması durumunda ise 7 büyüklüğünde 2 depremi yaşamamız söz konusu. Bir bilim insanı olarak 2 tane 7'lik depremin daha yıkıcı olabileceği fikrindeyim.

"100 binleri kaybederiz"

Resmi makamlarca, İstanbul'daki binaların yüzde 60'ının mühendislik hizmeti almadan inşa edildiği ve depreme karşı yüzde 100 güvenli olmadığı ifade edildi. Şimdi hep birlikte hesap yapalım. İstanbul'da, 1 milyon 600 bin bina bulunuyor. Bu 1.6 milyon binanın yüzde 99'unun sağlam, yüzde 1'inin de depreme dayanıksız olduğunu düşünelim.

1.6 milyon binanın sadece yüzde 1'i, 16.000 bina yapar. Bu 16.000 binanın 4 katlı ve her katta 2'şer dairesi olsa, her binada 8 dairesi olur. Her dairede de 4 nüfus yaşasa, bir binada 32 kişi ikamet eder. 32'yi, 16.000 bina ile çarparsanız ortaya 500.000 gibi bir rakam çıkar. Bu da sadece binaların yüzde 1'inin zarar görmesi durumunda on binlerin, belki yüz binlerin yaşamını yitirmesi demektir.

1999'dan bu yana gerek devletimiz gerekse hükümetler elbette çok şey yaptı, birçok adım attı. Resmi kurumlar, hastaneler, okullar, yollar, köprüler, viyadükler güçlendirildi; halkın bilinçlenmesi için emek verildi, deprem sigortası hayata geçti. Elbette birçok şey yapıldığını belirtmek gerekir.

Ama yapılanlar yeterli midir, 'Hayır, değil'. Japonya her şeyini 10 yıl ortaya koyarak Kobe'yi depreme hazırladı. (1995'te Kobe'de yaşanan 7.2'lik depremde 6 bin 200 kişi ölmüştü.) Bana sorarsanız yapılanlar, yapılması gerekenin yüzde 20'si, belki de 30'u düzeyindedir. 

"Olası depremde neler yapmalı"

1999 depreminin ardından toplanma alanı olarak belirlenen alanların birçoğu maalesef yok edildi. Deprem anında kullanılması planlanan 'Acil Yot Hatları' şu an hizmet verebilecek durumda mı? Her belediye depremle ilgili 'Acil müdahale birimi' oluşturmuştu, bunlar halen faaliyette mi?

Deprem çantalarımız evde başucumuzda duruyor mu? Biz kendimizi depreme hâlâ hazırlamadık.

Kentsel dönüşüm de binaların güçlendirilmesi için düşünüldü ancak müteahhidlere rant alanına dönüştü.

Depreme karşı, bir kenti güvenli yapacak bütün bileşenlerini düşünmeli ve önlem almalıyız. Alt yapısından, yollarına, köprülerine, atık arıtım sistemlerine, barajlarına, yanıcı madde üreten fabrikalarına kadar her şey kentin bileşenleridir. Barajlarımızın güvenliğini tam olarak sağlamak durumundayız. İşadamları, 'Büyük bir depremde fabrikalarımızın hepsinin nasıl ayakta kalacağına ilişkin planlamamızı yaptık, hazırız' diyebilmeli.

"4 yıl sonra kavuştum"

17 Ağustos depreminin sembol isimlerinden biri olan Emine Cebeci, 4 yıl oğlu Serkan'ın cenazesine kavuşmak için mücadele etti. Kimliği belirlenmeden defnedilen onlarca mezar açılıp, DNA testi yapıldı. Cebeci, amansız mücadelesinin sonunda oğlunun cenazesine kavuştu. Her gün oğlunun mezarını ziyaret eden, "Ben Serkan'ıma 4 yıl sonra kavuştum" diyen Cebeci, kendi 17 Ağustos'unu anlattı...

İçinde bulunduğumuz bina tamamen yıkılmıştı. Ben ve Serkan, komşularımızla binanın altındaydı. Bizi kurtarmaya çalışıyorlardı. Serkan (19) benden önce enkazdan çıkarıldı, hastaneye götürmek istediler. "Annem sağ, enkazın altında. Onu çıkarmadan beni hastaneye götüremezsiniz" diyordu.

Ben enkazdan çıkmak üzereyken, "Tamam kurtuldum gidin artık" dedim ve Serkan askeri hastaneye kaldırıldı. Orada, konuşabildiği ve vücudunda ciddi bir yarası olmadığı için sedyede bir kenara koymuşlar. Ben yıllar sonra Adli Tıp raporunda ölüm nedeninin iç kanama olduğunu ve kasıktaki kemiğin kırılıp damarı parçaladığını öğrendim.

"100 kadar insana hâIâ ulaşılamadı"

Ben 4 yılın sonunda Serkan'a ulaştım ancak resmi olarak kayıp sayısı 18 diye açıklansa da sadece Gölcük'teki kayıp sayısının 40 olduğunu bize yapılan başvurulardan biliyorum. Bu sayının Kocaeli ve Adapazarı ile 100 kadar olduğunu düşünüyorum.

Depremden sonra 8 ay hastanede yattım ve dizden aşağısı kesildi. 17 Ağustos'u hâlâ atlatamayan o kadar çok insan var ki... Bunun acısı geçmiyor ve kaybettiğiniz insanlara karşı özleminiz artıyor. Serkan, askeri liseyi kazanmıştı ve o gün okulu için gerekli olan sağlık raporunu almıştı.

20 değil, 40 yıl geçse de 17 Ağustos'u acı yaşayanlar bunu unutmayacak. Gündüzleri bir şekilde geçiyor ama gece o sesler kulağınıza geliyor. Deprem konuşulduğu an yaşadıklarınızın hepsini eksiksiz biçimde bir daha yaşıyorsunuz.

"İstanbul için çok korkuyorum"

Hiçbir yerde insanlarımız depremin acısını yaşamasın ancak İstanbul için çok korkuyorum. Bakın biz Kocaeli depremiyle başedemedik ve İstanbul onun 10 katı. Belediyelerin, mülki amirlerin ve özellikle müteahhidlerin gereken önlemleri alması gerekiyor.

Çok katlı yapılaşma olmasın, binalar 4-5 katlı olsa ne olur? 17 Ağustos'ta kaybettiğimiz vatandaşlarımızı rahmetle anıyorum, Allah kimseye öyle bir felaketi bir daha yaşatmasın."