Yaşam

Prof. Balcı: Profesörlük ve doçentlik unvanını para karşılığı satalım!

Prof. Metin Balcı, bilimsel dergilerde çıkan Türkiye kaynaklı makalelerin önemli bir bölümünün para karşılığında yayımlandığını saptadığın

08 Nisan 2011 03:00

T24 - Prof. Metin Balcı, bilimsel dergilerde çıkan Türkiye kaynaklı makalelerin önemli bir bölümünün para karşılığında yayımlandığını saptadığını açıkladı. Akademik unvan için yayın yapma zorunluluğu nedeniyle söz konusu dergilerde para karşılığı makale yayımlatan akademisyenlere isyan eden Balcı, "Öğretim üyelerimizin önemli bir kısmı paralı dergilerde makale yayımlayarak derece alma yollarına başvurmaktadır. Dışarıya bu önemli miktarlarda döviz ödenmektedir. Bu nedenle paralı doçentlik ve paralı profesörlük atamasını bile düşünmeye başlamamız zamanı gelmiştir" ifadesini kullandı.

 

Prof. Metin Balcı, 2010 yılında bilimsel dergilerde yayımlanan Türkiye adresli makale sayısının 21 bin 529 olduğunu belirterek, bu yayınları tarayarak elde ettiği sonuçları Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji ilavesinde yayımladı.

Araştırmasını "Yüksek sayıda makalelerin sırrı!" başlığıyla yayımlayan (8 Nisan 2011) Balcı'nın yazısı şöyle:



Prof. Dr. Metin Balcı
(TÜBA Üyesi ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi )
[email protected],


Son yıllarda kamuoyunda tartışılan konulardan biri de ülkemizde bulunan üniversitelerden kaçının dünyada ilk 500 arasına girmiş olmasıdır. Bu konunun tartışılması elbetteki sağlıklı bir gelişmenin göstergesidir. Bu tür tartışmalar zaman zaman istismar da edilmektedir. Dünyada bazı kuruluşlar, her yıl üniversiteleri inceleyip bir sıralama yapmaktadırlar ki böyle bir çalışmayı yapmak oldukça zordur. Üniversitelerin sıralamaları yapılırken çeşitli kriterler temel alınır. Bunlardan birisi, ülke adresli yayımlanan bilimsel makalelerin sayı ve kalitesidir. Bugün ülkemizde, yayın sayısını arttırmakla kişileri doçent ve profesörlüğe yükseltmenin ötesine gidemiyeceğimizi ileri süren bilim insanı sayısı maalesef oldukça fazladır.

Onlara basit bir mantıkla şu cevabı vermek isterim. Çok sayıda ve kaliteli bilimsel makale üreten eğitim kurumlarında çok iyi yetişmiş bilim insanları bulunur. Onların olduğu yerde kaliteli eğitim verilir ve kaliteli insan gücü yetişir. Kaliteli yetişmiş insan gücü ileride istihdam edildiği kurum ve kuruluşlarda ülke için en iyi hizmeti verir ve dolayısıyla ülke kalkınmasına, ülkenin refah düzeğinin artmasına önemli katkılar sağlar. Bilimsel araştırmalar bir amaç doğrultusunda yapıldığı gibi (uygulamalı, patente yönelik), doğayı anlamak için de yapılır (temel araştırmalar) ve bu araştırmalar insan gücünün yetişmesinde aynı zamanda araç rolünü de görürler. Ayrıca oluşan bilgi birikimi ileride uygulamaya dönüşebilir.

Bu yazıda 2010 yılında Türkiye adresli makalelerin yayımlandığı ilk 10 dergi incelendi. Bu dergiler WEB of Science veritabanınca taranan dergiler grubundadır. Son yıllarda bu veritabanınca taranan dergi sayısı bazı nedenlerden dolayı[1] arttı ve bu da Türkiye adresli makale sayısının artışına neden oldu.

2010 yılında WEB of Science veritabanı tarafından taranan bilimsel dergilerde yayımlanan Türkiye adresli makalelerin sayısı 21.529’dur. Bu sayıda yalnız bilimsel makaleler var; kongre özeti, konferans v.s. yok. En çok makalenin yayımlandığı ilk 10 dergi Tablo 1’de görülmekte. Bu dergilerde yayımlanan yaklaşık 1900 makale, toplam makale sayısının %10’u civarındadır. Bu 10 derginin analizi, karşımıza ilginç tablolar çıkartıyor. Dergilerin 3’ü Türkiye’de farklı kurumlar tarafından çıkarılıyor, diğerleri ise yabancı dergilerdir. Bu dergilerin 9’u TÜBİTAK’ın yaptığı gruplandırmada C grubuna, yalnız biri A grubuna girmektedir. Bu da, Türk bilim camiasının çoğunlukla etki değeri çok düşük dergilerde yayın yaptığını ortaya koymakta.

En can alıcı noktalardan biri ise bu 10 dergiden 5’inin makaleleri belli bir ücret karşılığında yayımlamasıdır. Bu ücretler 500 ile 750 $ arasında değişiyor. Özellikle paralı dergilerin geniş bir editör ekibi bulunuyor ve Türk editör sayısı da oldukça fazladır.

BİLİMİ KULLANIYORLAR

Son yıllarda bazı kişiler, kuruluşlar ve hatta ülkeler organize bir şekilde bilimsel dergi çıkarmak için bir yarış içerisine girmişlerdir. Bunların amaçları kesinlikle bilime katkı sağlamak olmayıp tamamen maddi çıkar sağlamaktır. Örneğin Journal of Animal and Veterinary Advances başlıklı dergi 2007 yılında yayın hayatına girmiş Pakistan (Medwell Journals) tarafından yayımlanan bir dergidir (Şekil 1). Derginin ismi her ne kadar hayvancılık ve veteriner ile ilgili bir çağrışım yapıyorsa da, yayın dağılımı hemen hemen homojen olup çoğu sahayı (tıp, temel bilimler, mühendislik, ziraat) kapsamaktadır.

Bugüne kadar dergide yayımlanan toplam makale sayısı 1762 olup bunların 722’si (%41) Türkiye adresli iken, Pakistan adresli tek bir makale yoktur. Derginin mevcut 69 editörünün 14’ü Türk’tür. Burada hemen şu soru akla geliyor. Bu dergi ne zaman Türk bilim camiası tarafından benimsendi ve neden bu kadar Türk editör atandı? Yoksa bu dergi Türk bilim insanlarının makalelerini yayımlamak için mi hayata geçirildi?

Diğer bir dergi ise Malezya tarafından 2005 yılında çıkarılmaya başlayan Scientific Research and Essays isimli dergi çok kısa bir sürede Türk bilim camiası tarafından keşfedildi. Son 5 yılda yayımlanan makale sayısı 911’dir (Şekil 2). Türkler son iki yılda yapmış olduğu yayımlarla (toplam 373 makale, %40) hemen bu dergide de birinci sıraya oturmuştur. Türk bilim camiası, bu dergide yayın yapan Nijerya, Malezya, Çin ve İran ile yarışa girmiştir.

Son yıllarda bilim camiamız Afrika dergilerini keşfetmeye başladı ve çok kısa sürede bu dergilerde de yayın yapan ülkeler arasında birinci sıraya oturmayı başardı (Şekil 3 ve 4). African Journal of Agricultural Research ve African Journal of Biotechnology dergileri Academic Journals adlı bir firma tarafından çıkarılıyor. Bu firmanın tüm sahalarda yayımladığı bilimsel dergi sayısı 103 olup dergilerin tamamı paralı (500-750 $)’dır. Bu firmanın merkezi Kenya’dadır, dergi editörleri çeşitli ülkelerdendir.

Asian Journal of Chemistry 30 yılı aşkın bir süredir Hindistan tarafından yayımlanan bir dergi olup kimyacıların yanı sıra biyolog ve ziraatçıların da yoğun ilgi gösterdiği bir dergidir (Şekil 5). Bilim camiası bu dergiyi biraz geç keşfetmiş olsada son yıllarda Türkiye, Hindistan’dan sonra yayın sayısı açısından birinci sıraya oturmuş olup, İran ile bir rekabet içerisine girmiştir. Bu dergi sayfa başına 30 € almakta ve makale yayınlayanların dergiye abone olma koşulunu getirmektedir. Bu da ortalama bir makalenin 750 $’a yayımlanacağını göstermektedir.

Expert Systems with Applications adlı dergi Elsevier tarafından çıkarılan ve A grubuna giren bir dergidir. Genel olarak A grubuna giren ve etki değeri yüksek olan dergilerde yayın yapan ülkeler çoğunlukla bilimde gelişmiş ülkelerdir. 2003 yılında yayın hayatına başlayan bu derginin dikkat çeken noktalardan birisi; her 3 yayından birisinin Tayvan adresli olmasıdır. Dergide en çok yayın yapan ülkeler arasında Tayvan’ın yanı sıra Türkiye, İran, Kore, Çin v.s gibi ülkelerin ön plana çıkması çok ilginçtir.

Türkiye adresli makalelerin en çok yayımlandığı ilk 10 bilimsel dergide yayımlanan makaleler üniversiteler bazında incelendiğinde, makalelerin daha çok Anadolu üniversitelerinde çalışan öğretim üyeleri tarafından yayımlandığı görülüyor. Gelişmiş üniversitelerin yayın sayısı bu dergilerde daha azdır. Örneğin, birinci sırada bulunan Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nin yayın sayısı 122 (Bu makalelerin 60’ı Acta Crystallographica Section E-Structure Reports Online dergisinde yayımlanmıştır) iken Orta Doğu Teknik Üniversitesi 5 makale ile 85. sıradadır.

YÜKSELME KRİTERLERİ GÖZDEN GEÇSİN

Ülkemizde doçentlik için yükseltilme kriterleri ilk kez 1995 yılında oluşturulan komisyonlar tarafından belirlendi. Çok iyi niyetlerle o yıllarda belli sayıda yayın yapma zorunluluğu getirildi. Aradan 16 yıl geçti. Bu kriterler elden geçmedi ve hiçbir yenilik getirilmedi. Öğretim elemanları yayın yapmaya zorlandı. Bu da doğal olarak Türkiye adresli yayınların sayısını arttırdı.

Bu süreç zarfında Türkiye’de üniversite sayısı da hızlı bir şekilde artmaya başladı. Yakın üniversitelerde doktora derecesini alan kişiler hemen bu yeni üniversiteleri doldurmaya başladı. Hiçbir altyapısı olmayan bu üniversitelerde istihdam edilen kişiler, altyapısı olan fakat bilimsel üretkenliği olmayanlar, yayın yapma zorunluluğundan dolayı, tümü olmasa da bir kısmı, yayın için çeşitli yollara, etik dışı davranışlara başvurmaya başladı. Ciddi bir bilimsel süzgeçten geçmeyen ve para ile yayın yapan bu dergilere yönelme yolunu seçtiler.

Ülkede profesör sayısı da artmaya başladı.

Doğal olarak tüm profesörler (profesörler arasında ayırım yapılamayacağına göre) doçentlik sınavlarına girmeya başladı. Jürilerin önceden toplanması kaldırıldı. Öğretim üyelerinin önemli bir kısmı yeterli eser sayısını gördükleri takdirde adayları eserlerden başarılı buldular. Böylece çok kişi doçent ünvanını aldı. Türkiye’de bir şekilde doçent olan bir kişi 5 yıl sonra profesördür. Bunun önüne geçmek çok da kolay değildir. Çünkü ülkemizde bu ünvanlar, liyakata göre verilen değerler olmaktan çok uzakta olup kişinin tamamen özlük hakkına indirgenmiştir. Öğretim üyelerimizin önemli bir kısmı tek başına doğru karar veremiyor. Böylece çok aday eser aşamasında aradan sıyrılmaktadır.

Girdiğim sınavlarda, öğretim üyelerinin bir kısmının se-

Yazının devamı 15. sayfada

viyelerinin ne kadar düşük olduğunu görmekte ve hayretle izlemekteyim. Adaya sordukları soruların cevabını dahi bilmeyen hocalar mevcuttur.

Ayrıca yıllardır izlediğim bir diğer nokta ise doçentlik sınavlarında adaylara sorulan soruların seviyesi, Yüksek lisans veya doktora sınavlarında sorulan sorulardan farklı değil. Bu sistemle derece almış ve bu sınavlara giren hocaların daha üst seviyede soru sormasını beklemek de doğru değildir.

PARALI PROFESÖRLÜK ÖNERİSİ

Öğretim üyelerimizin önemli bir kısmı paralı dergilerde makale yayımlayarak derece alma yollarına başvurmaktadır. Dışarıya bu konuda önemli miktarlarda döviz ödenmektedir.

Bu nedenle paralı doçentlik ve paralı profesörlük atamasını belki de düşünmeye başlamamız gereken zaman gelmiştir. Kendi kendimizi avutmaktansa böyle bir çözüm öğretim üyelerini hem rahatlatır ve hem de zor koşullarda çalışarak hakkıyla bu ünvanları almış öğretim üyelerimize de daha fazla haksızlık etmemiş oluruz. Doçentlik ve profesörlük ataması için bir gün (doçentlik ve/veya profesörlük bayramı) tespit edilir. Her yıl o gün derslere ara verilir, kampuslarda hoca öğrenci kol kola girer halay çekeriz, hem de hocalarımıza verilen bu ünvanları doyasıya kutlamış oluruz. Ne dersiniz?

Üzerinde durmak istediğim bir diğer nokta ise, son yıllarda giderek sayısı artan “doktoradan birkaç ay sonra doçentliğe müracaat eden” adayların durumudur. Doktorayı alır almaz doçentliğe müracaat eden kişiler bir şekilde doçentlik için gerekli yayın koşullarını sağlamaktadır. (Doktorayla bağlantısı olmayan makale sayısı açısından.) Böyle durumda olan bir kişinin bağımsız ve/veya kendi öğrencisi ile yayın yapmış olması teorik olarak mümkün değildir. Bu iki şekilde olabilir.

1. Aday hocası ile doktora esnasında yapmış olduğu çalışmaların bir kısmını doçentlik için saklamaktadır.

2. Daha yaygın olan yöntemlerden birisi, bir hocanın yöneticiliğinde doktora yapan kişilerin karşılıklı olarak isimlerinin yayınlara konulmasıdır.

Burada asıl etik dışı davranışı sergileyen hocaların kendileridir. Jüri üyeleri bu durumu hemen fark edip kişinin doçent olmasını engelleyebilir. Ancak bu durumda gerçekten yürekli hocalara çok ihtiyacımız vardır. Nerede cesurca o kararı verecek hocalar? Bu vesile ile herkesin doçentlik sınavlarına jüri üyesi olarak girmemesi gerekir.

Eğer bu durumun önüne geçilemiyorsa benim ilgililere yeni bir teklifim olacak, bütünleşik doktora eğitiminde olduğu gibi bütünleşik doçentlik programının bir an önce gündeme getirilmesidir.

Referans

[1] M. Balcı, Türk Mucizesi Değil, CBT 1135, 14, 2008.