Gündem

'Polis 'bize düşmanlık yapmayın' dedi, saldırıya uğrayan kilisenin yetkilisine zorla ifade imzalattı'

Hayko Bağdat: Kilise yetkilisi, memleketi terk etmeyi düşündüğünü söyledi

05 Temmuz 2014 21:03

Taraf gazetesi yazarı Hayko Bağdat'ın geçtiğimiz gün köşesine taşıdığı yazısında Yeşilköy Latin Kilisesi'ne yapılan saldırıyı anlattı ve İçişleri Bakanı Efkan Ala'ya bazı sorular yöneltti. Dün Akşam gazetesinin internet sitesinde “Amaçları Türkiye’yi dünyaya rezil etmek” başlığıyla yayınlanan haber sonrasında bugün de Hayko Bağdat, saldırının ardından Yeşilköy’deki Latin Kilisesi’ne yapılan saldırının ardından polisin, kiliseye baskıyla açıklama imzalattığını yazdı. Hayko Bağdat, polisin “bu ifadeyi bile değiştirip basına gönderdiğini” belirtti.

Hayko Bağdat köşesinde, “Kilise yetkilisiyle önce saldırılardan bu yana meseleyle ilgilenen bir arkadaşım ve sonrasında şahsen ben telefonla görüştüm. Yazdığım yazı vesilesiyle ve Bakanlık talimatıyla devletin harekete geçmiş olması sonrasında bu adama büyük bir baskı uygulanmış. Emniyetten kimi görevliler “polis düşmanlığı yapmayın, olayı abartmayın” gibi telkinlerle adamı canından bezdirmiş. Böyle bir açıklama yapması, “polis gerekeni yapıyor” mesajı verilmesi istenmiş. Bu açıklamayı polis kaleme almış ve adam imzalamış. Üstelik sonrasında imzalanan metin değiştirilerek yukarıda okuduğunuz ibareler eklenmiş. Gazete isimleri verilmiş. “Karanlık odaklar” yakıştırması yapılmış” ifadesine yer verdi.

Hayko Bağdat’ın Taraf gazetesinin bugünkü (5 Temmuz 2014) nüshasında yayımlanan, “Zor bir yazı” başlıklı yazısı şöyle:

 

'Zor bir yazı'

 

Geçen yazımda, İçişleri Bakanı Efkan Ala’ya hitaben Yeşilköy Latin Katolik Kilisesi’ne yapılan saldırı hakkında bazı sorular yöneltmiştim. Hafızamızda yer alan pek çok trajik olayı hatırlatarak böylesi konuların şakaya gelmeyeceğini anlatmaya çalışmıştım. Hemen aradılar beni. İçişleri ve Başbakanlık kurumlarından ilgili bürokratlar ile uzun telefon konuşmaları yaptık. Efkan Bey’in yazıyı okuduğunu, konu hakkında iki müfettiş görevlendirildiğini, konunun hassasiyetinin farkında olduklarını anlattılar. Bu gibi meselelerde siyasi kavgaları bir tarafa bırakarak zor durumda kalmış insanların can güvenliği için gereken işbirliğinin yapılmasının gerekliliğine vurgu yaparak kapattık telefonu. Daha önce Samatya cinayetleri döneminde Vali ile yaptığımız bir görüşmede de benzer konuları konuşmuştuk. Vali’ye Samatya’ya bir ziyaret yapmasının önemini anlatmıştım. Vali oraya giderse hem bölge halkının endişeleri azalacak, hem Vali’nin vereceği garantilerin bir sonucu olarak kolluk kuvvetleri azami hassasiyet gösterecek, dosta düşmana gereken mesaj verilmiş olacaktı. Vali ziyareti gerçekleştirdi, umduğumuz sonuçlara da ulaşmış olduk. Cinayetler durdu.

Yeşilköy için bürokrat arkadaşlara benzer bir yöntem önerdim. Bana hak vererek gereken mercilerle görüşmeye başladıklarını ilettiler. Bülent Arınç’ın kiliseyi ziyaret etmesi ihtimalinden bahsettiler. Buraya kadar her şey olumlu gelişti. Olay münferit veya örgütlü olsun gereken hassasiyeti sağlamak zorundayız. Fakat sonra oldukça şaşırtıcı bir gelişme ile karşılaştım. Kilise yetkilisinden gönderilen bir mail aldım. Açıklamada;

“...başta Hürriyet ve Taraf Gazeteleri olmak üzere basın bazı yayın organlarında; kilisemize ve kilisemizin bir görevlisine saygısızlık yapan kendini bilmez bazı çocukların sergilediği nahoş davranışlar bahane edilerek sanki kilisemize yönelik büyük bir tehdit ve saldırı varmış gibi bir hava estirilmeye çalışılmaktadır.”

“Bu haberler temelsiz, gerçeği yansıtmayan, asılsız ve maksatlı haberlerdir. Bu haberleri verenlerin ve yayanların gerçek niyeti tarafımızca bilinmemekle birlikte bazı karanlık odakların bizleri kullanarak huzursuzluk çıkarmak istedikleri aşikârdır.

Bazı saygısız kendini bilmez çocukların gerçekleştirdiği basit bir olaya dahi bizzat kilisemizi ziyaret ederek olağan üstü ilgi gösteren Bakırköy İlçe Emniyet Müdürümüz Sayın Murat ÇETİNER ile ekibine şükranlarımızı sunuyor ve kendimizi daima güvende hissettiğimizi kamuoyuna duyurmak istiyoruz.

Şunu da ifade etmek isteriz ki; son günlerde çıkan nahoş bazı haberler polisimizle olan ilişkilerimizi zayıflatmamış aksine çok daha fazla güçlendirmiştir” deniyor.

Şimdi sizlere konu hakkında on bilip bir anlatmak zorunda hissettiğim birkaç satır yazacağım.

Kilise yetkilisiyle önce saldırılardan bu yana meseleyle ilgilenen bir arkadaşım ve sonrasında şahsen ben telefonla görüştüm.

Yazdığım yazı vesilesiyle ve Bakanlık talimatıyla devletin harekete geçmiş olması sonrasında bu adama büyük bir baskı uygulanmış. Emniyetten kimi görevliler “polis düşmanlığı yapmayın, olayı abartmayın” gibi telkinlerle adamı canından bezdirmiş. Böyle bir açıklama yapması, “polis gerekeni yapıyor” mesajı verilmesi istenmiş. Bu açıklamayı polis kaleme almış ve adam imzalamış. Üstelik sonrasında imzalanan metin değiştirilerek yukarıda okuduğunuz ibareler eklenmiş. Gazete isimleri verilmiş. “Karanlık odaklar” yakıştırması yapılmış. Yetersiz bir Türkçeye sahip olan yetkili telefonda bana konunun kapatılmasını istediğini, valizini toplayıp memleketi terk etmeyi düşündüğünü söyledi. Gazeteyi aradım ve sevgili Neşe Düzel’e durumu anlattım. Ondan bir ricada bulundum. “Gazetecilik görevini yapma, bu bilgiyi bekletelim.” Normal şartlarda günlerce manşette kalacak bu haber oradaki insanların hayatlarını daha da zor duruma düşürmemek için görmezden gelindi. İlgili bürokrat arkadaşları aradım. “Sizler gerekeni yapın, bu insanlar için gereken tedbirleri alın, bu baskıları yapanlara mani olun. Sonucu haber yapalım” dedim. Konunun atanan müfettişlere aktarıldığı bildirildi.

Fakat dün Akşam gazetesi internet sitesinde “Amaçları Türkiye’yi dünyaya rezil etmek” başlığıyla bir haber yayınlandı. Haberde “Türkiye'yi karıştırmak isteyen güçler iki sokak çocuğunun Yeşilköy Katolik Kilisesi'nin önünde yaptığı taşkınlığı ‘Hıristiyanlara Saldırı’ olarak yaymaya başladılar” demişler. Bahsi geçen açıklamaya ve adı belirtilmeyen bir kaynağa dayandırılarak saldırı haberlerini yapanların Türkiye’nin AB sürecini baltalamaya çalışan karanlık odaklar olduğunu söylemişler.

Örnek olarak da benim yazımı ve bazı haberleri göstermişler.

Şimdi ben ne yapmalıyım?

Bunları yazarak o insanların hayatını tehlikeye mi atıyorum?

Bu bilgileri saklarsam şerefli meslektaşlarımın düşeceği durumdan sorumlu mu olacağım?

Kilisenin açıklamasını görmezden gelmenin sorumluluğu sadece benim üstümde mi?

Hükümete yakın medya böylesi bir sorumsuzlukla habercilik görevini yapan meslektaşlarına bu haksızlığı hangi yüzle yapabiliyor?

AkşamGazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ocaktan, buna nasıl izin verirsin?

Ergenekoncuların, darbecilerin iktidara darbe yapabilmek için bu memlekette en çok Hıristiyanları öldürdüğünü defalarca iddia eden sen değil misin?

Gazeten bu konuda kucağında bebeği ile vaftiz töreni için bekleyen bir annenin, karşısında bazıları bıçaklı sekiz insan görmesinden bu sonucu mu çıkarıyor?

“İki serserinin milli hassasiyetleri” dediğiniz bazı olayların aslında ne anlama geldiğini, katledilen arkadaşlarımızın kanlarının yerde kaldığını, adaletin tecelli etmediğini bilmiyor musun?

Münferit veya örgütlü, böyle bir olay karşısında hassas davranmak gerektiği fikrine katılmıyor musun?

Diyelim ki bu açıklamayı polis yazmadı ve Kilise yetkilisinin beyanıdır.

Durum gerçekten böyle mi sence?

Ben memleket düşmanı hain, kilise görevlisi güven içerisinde yaşayan bir vatandaş, sen de onurunla vazifesini yapan bir gazetecisin öyle mi?

Hükümete yakın medya organlarında köşe yazan arkadaşlar: İnsanların can güvenliği uğruna muhalif olduğum iktidar ile bu süreci götürebilecek, meslektaşlarımdan bu haberi bir süre görmezden gelmelerini rica edecek, sonrasında vatan haini ilan edilebilecek bir sorumluluk altındayım.

Siz ne yapıyorsunuz?

Bu başlıklara bir itirazınız yok mu?

Memlekette her şey süt liman ve bizler fitne çıkarıyoruz öyle mi?

O “iki serseri”leri unuttunuz mu?

Utanma duygunuzu yitirdiniz mi?

Ayakkabı ile camiye girilmesi meselesini bir yıldır dillerinizden düşürmezken saldırılardan sonra bahçesinde iftar vermek zorunda kalan, ölüm tehdidi altında yaşayan, polis tarafından baskı gören kilise ve cemaati hakkında bir çift sözünüz yok mu?

Açıklamasına istinaden manşetlerinizde “bu insanlar mutlu ve güvende” dediğiniz kilise yetkilisi hakkında son bir şey hatırlatayım sizlere.

Gözlerinin önünde “iki serseri” tarafından manevi babası kilisede bıçaklanarak öldürülmüş bir insandan bahsediyoruz.

Hatırladınız mı?

Hani “iktidarınızı devirmek için” Ergenekon’un Trabzon’da öldürdüğü Rahip Santoro vardı.

Devletine teşekkür ederek mutlu olduğunu varsaydığınız bu yetkili onun manevi oğlu işte.

Sevgili İsmail Kılıçarslan “Ben o kilisede nöbet tutacağım” diye beyanda bulunduydu geçende.

Belki geç kalınmıştır artık.

Bu nöbeti zamanında tutacak başka insanlar olsaydı belki farklı olurdu her şey.

Vicdansızlar...