Özel Dosya

PODEM'in raporu: Alevi gençler, iktidara nasıl bakıyor, hangi ayrımcılıkları yaşıyor, talepleri neler?

"Asıl gerilimi Sünnilerle değil, devlet ve polisle yaşıyoruz"

28 Aralık 2016 15:59

Kamusal Politika ve Demokrasi Çalışmaları Derneği, (PODEM) İstanbul’un Alevilerin yoğun olarak yaşadığı mahallelerindeki Alevi gençlerin, siyasi algı, davranış ve hareketliliklerini ortaya koyan “Kentsel Alevilik ve Alevi Gençlerin Kimlik Arayışları” başlıklı bir rapor hazırladı.

 

"Asıl gerilimi Sünnilerle değil,
devlet ve polisle yaşıyoruz"

 

Ulaş Tol tarafından hazırlanan raporda, Alevi gençlerin talepleri, sorunları ve maruz kaldıklarını ifade ettikleri ayrımcılıklar ele alınıyor. Rapora göre, Alevilerde güçlü bir mağduriyet duygusu hakim. Araştırmaya katılan Alevi gençler, zorunlu din dersleri ve Cemevilerine resmi statü verilmemesi, Alevilerin yoğun olarak yaşadıkları mahallelere camiler yaptırılması ya da camii yayını yapılması, Alevi mahalle ve sokak isimlerinde istenmeyen tercihlerin dayatılması gibi meselelerin ayrımcılık yarattığını söylüyor. Gündelik hayatta asıl gerilimi Sünnilerle değil, devlet ve polisle yaşadıklarını ifade ediyorlar.

Rapora göre, Alevi gençlerin Alevi kimliğini tarif etme çabasında üç yönelim öne çıkıyor:

1) Aleviliğin kültürel yönüne ağırlık vermek;
2) Aleviliğin inanç yönüne ağırlık vermek; 
3) Solcu ve/veya sosyalist bir aktif siyaset içinde yer almak.

 

"Kendi mahallelerinde
yaşamayı tercih ediyorlar"

 

Gülsuyu/Gülensu, Sarıgazi/İnönü, Sultanbeyli/Yavuz Sultan Selim ve Ahmet Yesevi gibi mahallelerde yapılan araştırmaya göre, mahalleleri, Aleviler için bir konfor alanı, benzer şartlarda başka yerlerde değil, burada yaşamayı tercih ediyorlar.  Üniversite mezunu olan, refah düzeyi görece artan Aleviler, mahallede yaşamayı tercih etmiyor. Bu gençler genellikle kimliğin ön plana çıkarılmadığı şehir merkezinde daha çok zaman geçiriyor, Alevi olmayanlarla daha sık temas ediyor.

Raporda yer alan tespitler şöyle devam ediyor:

"Alevi gençler arasında en az temsil edilen kesimi oluştursalar da, solcu ve/ veya sosyalist grupların mahallelerde varlığı açıkça hissediliyor. Mahalledeki pek çok gencin devrimciliğe ilgisi var. Alevi kimliğini şekillendiren kaygı psikolojisi, kaygıya neden olan tarihsel izlerin canlı olması ve güncel gelişmelerin tarihsel hafızayı canlandırması; masumların öldürülmesine, polis baskısı ve polislerin Alevileri, mahalleyi sevmediğine, yok etmeye çalıştığına dair duyulan inanç; ayrıca devrimcilerin mahallenin sorunları için yaptığı fedakârlıklar, devrimcilere duyulan sempatiyi besleyen temel unsurlar. Sempati duysalar bile mahalledeki gençlerin pek azı devrimci gruplara katılıyor çünkü siyasete aktif olarak katılmak düzenli bir iş hayatından vazgeçmek, aileyle ters düşmek gibi fedakarlıklar gerektiriyor. Bununla birlikte kültürel ve inançsal Aleviliğin araçları geliştikçe, aktif siyasetin cazibesi azalıyor."

 

"Ezilmiş olma, ezilenlerden yana olma..."

 

Araştırmaya katılan gençler, Aleviliği en önce "ezilmiş olma, ezilenlerden yana olma" diye tanımlıyor. Önemli bir kısmı AKP iktidarları dışında bir döneme tanıklık etmemiş olan gençler, “Dinci gericilik tehdidi duygusuyla yetiştik" görüşünü savunuyor. 

"Yıllarca mağduriyetlere uğradıklarını" söyleyen Alevi gençler, öğrencilik ve çalışma yaşamlarında, kamusal hizmetlerden faydalanırken, erkek olanlar da askerde Alevi olmaları nedeniyle birçok haksızlığa uğradıklarını belirtiyor. Bu ayrımcılığın psikolojik ve daha ender rastlansa da fziksel şiddete kadar uzandığını ifade ediyorlar. Alevi gençler, bu tür ayrımcılıkları en sık ve yoğun yaşadıkları dönemin Ramazan ayı olduğunu, oruç tutmadıkları için yoğun baskı ve saldırıya maruz kaldıklarını ifade ediyorlar. Yanı sıra, Aleviler hakkında toplumdaki güçlü önyargı ve rivayetlerin, Alevi olmayanlarla kurulan temas ve ilişkilerde önemli kültürel ve psikolojik engeller oluşturduğu sıkça dile getiriliyor. Aleviler, “Alevilerin kestiği, yaptığı yenmez,” “Aleviler pistir,” “Mum söndü yaparlar,” “Kuyrukları vardır” gibi ifadelerle, Alevi olmayan yurttaşlarla temaslarında sıkça karşılaştıklarını aktarıyorlar. 

 

"Mümkün değil, sen Alevi olamazsın"

 

Birçok Alevi, çevrelerindeki arkadaşlarının bile bu tür önyargılara sahip olduğunu söylüyor. “Ya, sen hiç Alevi’ye benzemiyorsun,” “Ama sen iyi bir insansın,” “Mümkün değil, sen Alevi olamazsın” gibi tepkiler aldıklarını ifade eden Alevi gençler, kendilerine yönelik bu önyargıların en yakın çevrelerinde bile bulunmasını, Sünni toplulukla etkileşimi imkânsızlaştıran ve yeniden içe dönmelerine neden olan bir faktör olarak görüyorlar.

Araştırmaya katılan Alevi kanaat önderlerinin ortak yorumu gençlerin Alevi inancına ilgisiz kaldıkları, Alevi büyüklerinin onları etkilemekte yetersiz kaldıkları yönünde. Gençlerin ilgisizliği Alevi kanaat önderlerini kaygılandırıyor. Dahası bu kaygı, Alevi gençlerde de yoğun. Gençler bir yandan Alevi inanç ve ritüellerine ilgisiz kalırken, bir yandan Aleviliği tanımak, öğrenmek istediklerini dile getiriyorlar.

Raporda, Alevilerin başörtüsüne yaklaşımına ve AKP'ye bakış açısına ilişkin şu izlenimler aktarılıyor:

"Başörtüsüne yaklaşımda geçmişe göre bir yumuşama olduğu söylenebilir. Geçmiş yıllarda Aleviler arasında “türban”a yoğun bir tepki vardı, başörtüsü yasağının yerinde olduğu kanısı hakimdi ve “türbanlı kadın”a bakış daha sertti. Günümüzde “benim de türbanlı arkadaşlarım var” çizgisine gelindiğini söylemek mümkün. Öte yandan, başörtüsü serbestliği sınırlarıyla birlikte (örneğin çocukların, kamu hizmeti verenlerin başörtüsü kullanması hariç) onaylanıp olumlanabiliyor ama bir kadının örtünmesi hala yaygın olarak bir inanç meselesi değil, bir siyasi sembol, en iyi ihtimalle “bilinçsizlikten” kaynaklanan ve “yanlış” bir davranış olarak görülüyor."

"Türkiye’nin en önemli sorununu tarif etmeleri istendiğinde, ayrıca sağ ve sol kavramlarının çağrıştırdıkları sorulduğunda Alevi gençlerin ortak görüşleri paylaştığından bahsetmiştik. Üç konuda da mutabakatın temelini dindarlık karşıtlığı oluşturuyor. Aynı mutabakat AK Parti algısında da karşımıza çıkıyor. AK Parti deyince önce “dinci gericilik” sonra da “yolsuzluk” kavramları dile getiriliyor. Bu iki tanım, hangi kimlik yönelimine sahip olurlarsa olsunlar Alevi gençlerin AK Parti algısında baskın çağrışımlar. “Diktatörlük,” “tek adamlık,” “zulüm,” “katil,” “Yezid” gibi, temelde Recep Tayyip Erdoğan’a gönderme yapan ifadeler üçüncü öne çıkan kümeyi oluşturuyor. Gerek ailesi gerekse kendi etkileşimleri sonucunda merkez sağa eğilimli olan Alevi gençler bile AK Parti’ye “dincilik-gericilik” gerekçeleriyle genellikle mesafeli yaklaşıyor. Az sayıdaki bu Alevi gençlerin AK Parti’ye yaklaşımı en fazla “iyi şeyler de yapıyorlar ama…” ifadesi düzeyinde kalıyor. Dolayısıyla, Alevi gençleri arasında güçlü bir AK Parti karşıtlığının hakim bir eğilim olduğu söylenebilir." 

Rapor göre, CHP hakkındaki görüşler ise şöyle:

"Öyle ki, CHP algısına da bu karşıtlık rengini vermektedir. Alevilerin büyük çoğunluğunun CHP’ye oy verdiği biliniyor. Ancak CHP konusunda yine büyük çoğunluğu memnuniyetsizliklerini dile getiriyor. Alevilerin CHP’ye hep “bu kez son” diyerek oy verdiğini söyleyebiliriz. “Dinci gericiliğin karşısında laikliği savunuyor olmaları” Alevilerin CHP’ye yönelmesinde en güçlü etken. CHP’nin Atatürkçü çizgisinin olumlanması da bununla doğrudan ilgili. Aleviler için Atatürk, gericiliği-dindarlığı engellemiş, geriletmiş bir fgür olduğu için önemli. Alevi gençler arasında Kemalizm eleştirisinin de görülmeye başlandığı, özellikle Dersim katliamı referanslı bir sorgulamanın yaygınlaştığı gözlemlendi."

 

Hasan Ferit Gedilk, Berkin Elvan, Dilek Doğan...

 

Alevi gençlere göre, uyuşturucu mafyası tarafından öldürülen Hasan Ferit Gedik, polis kurşunuyla ölen Dilek Doğan, Gezi Parkı eylemlerinde gaz fişeği ile başından vurulan, 269 gün boyunca komada kaldıktan sonra hayatını kaybeden Berkin Elvan ve ölen diğer Alevi gençler “masum” ölümleri simgeliyorlar. "Geçmişte de hep barışçıl olmayı tercih ettikleri, fakat 'masum' oldukları halde katliamlara uğradıkları" görüşü sık sık ifade ediliyor. Rapora göre, Alevi gençlerin fziksel çatışma anlamında da en karşı oldukları, hatta düşmanca duygularla yaklaştıkları, şiddet uygulamayı en meşru gördükleri failler polisler.

Raporun sonuç bölümünde şu tespitlere yer veriliyor:

"Gençler, Alevi kimliğini kültürel ve/veya inanç unsurlarına dayandırmaktan ziyade politik bir içerik üzerine inşa ediyor. Araştırmaya konu olan Gülsuyu/Gülensu, Sarıgazi/İnönü, Sultanbeyli/Yavuz Sultan Selim ve Ahmet Yesevi gibi mahalleler Aleviler için bir konfor alanı; benzer şartlarda başka yerlerde değil burada yaşamayı tercih ediyorlar. Bu tercihi ekonomik nedenlerle açıklamak mümkün fakat içe kapanmayı sürdürme hali Aleviler için kentlileşme sürecinde ayrımcılıkla mücadele refeksi olarak da görülebilir. 

Sünnilerin hep Alevileri yok etmeye, asimile etmeye çalıştığı inancı Aleviler arasında oldukça kuvvetli. Uzak ve yakın tarihlerde Alevileri hedef alan birçok olay, saldırı bu duyguyu tetikledi ve pekiştirdi. Yaşamsal tehdit ve asimilasyon temelli bu kaygı günümüzde de hala çok güçlü. Hatta bu kaygıyı besleyen, güçlendiren bazı yeni gelişmeler var. Özellikle Suruç ve Ankara saldırıları, Gezi eylemlerinde ölenlerin hemen hemen hepsinin Alevi olması, Alevilerin kaygısını yeniden alevlendirmiş durumda. 

Ötekiyle temasın somutlaştığı kent yaşamında gençler güçlü bir tehdit algısını hissederek var oldular: “zarar göreceğiz,” “bizi kesecekler,” “bizi yok edecekler.” Tehdidin geldiği adres Sünni dindarlık, ortak düşmanlar da AK Parti ve polis, yer yer de radikal İslamcılar."

PODEM'in sorunların çözümlerine önerileri şöyle:

Alevi gençlerin kimliklerini dilediklerince deneyimleyebilmeleri için, aşırı politikleşmelerine neden olan kaygı psikolojisini haffetmek gerekiyor. Bunun için Alevilerin algısındaki Sünni asimilasyon tehdidine dair işaretlerin zayıfatılması gerekiyor. Alevi yurttaşları rencide eden mahalle, park, köprü vb. adlandırmalarından vazgeçilmesi, cemevi ve din dersleriyle ilgili talepler başta olmak üzere temel taleplerin karşılanması, Alevilere yönelik nefret söylemiyle mücadele edilmesi, asimilasyon kaygısını zayıfatacak temel önlemlerin bir bölümünü oluşturuyor.

-  Toplumun Alevileri kültürel çeşitliliğin unsurları olarak görmesine ihtiyaç var. Bu da Alevilerle temasın, diyaloğun, karşılaşmaların artmasına bağlı. Alevi gençlerin de toplumun diğer kesimleriyle, özellikle mütedeyyin Sünni yurttaşlarla daha fazla temas etmesi gerekiyor. Tepki olarak gelişen ve güçlenen İslamofobi’yle mücadele için, İslamofobi karşıtı Alevi ve Sünni kanaat önderleri ve sivil toplum kuruluşları (STK) birlikte ortak çalışmalar yapabilir.

- Normalleşmeye, Alevilerin toplumsal ve siyasi hayatta görünürlüklerinin artmasının eşlik etmesi gerekiyor. Alevilerin hem siyasetin farklı yelpazelerinde, hem de üst düzey bürokraside yer alabildiğini görmek, dışlanmışlık hislerini besleyen olguları zayıfatacaktır.

- Mahallelerdeki Alevilerin ekonomik olarak güçlendirilmeye ihtiyacı var. Bunun için Alevilerin başvurduğu ana yöntem eğitim. Alevi STK’ları ya da cemevleri üniversiteye hazırlık kursları düzenlese de, bu yeterli değil, başka ek tedbirler alınmalı. Örneğin, üniversiteye gidemeyen gençler için meslek edindirme mekanizmaları geliştirilebilir. Alevilerin arasında kadına önem verildiği söyleminden hareketle, genç kadınların çalışma yaşamına katılımını teşvik eden uygulamaların yüksek potansiyeli değerlendirilebilir.


Raporun tam metni için tıklayın