Dünya
Deutsche Welle

Ortadoğu'daki temsili savaş

Lübnanlıların hükümetlerinden hoşnuzsuzluğu artıyor. Ancak sorun sadece sokaklardan toplanmayan çöpler değil. Bölgesel güçlerin arasındaki rekabet de Lübnan'da huzursuzluğa neden oluyor.

01 Eylül 2015 21:44


Beyrut'taki göstericilerin ellerinde "Pis kokuyorsun" yazılı afişler var. Lübnanlılar, sokaklardaki çöplerin toplanması için hiçbir girişimde bulunmayan politikacıları böyle protesto ediyor. Ancak rahatsızlık veren sadece çöp yığınları değil. Politikacılara yönelik tepkinin boyutu daha büyük. Kayırmacılık ve yolsuzluk batağına saplanmış politikacılar ülkenin çıkarlarını gözetmediği gerekçesiyle de eleştiri oklarının hedefinde.

Siyaset bilimci John Bell, El Cezire için yazdığı makalede, politikacıları ülke siyasetini kişisel çıkarlarına kurban etmekle suçlayarak Lübnan'daki siyasi iklimi şöyle özetliyor: "Kabine kararları iç çekişmeler nedeniyle alınamıyor. Herşeyin arkasında güç, çıkar ve açgözlülük yatıyor. Bunlar, ahlaklı olmaktan ve temiz sokaklardan daha önemli. Geleceğe hoşgeldiniz."

Lübnan için korkulan geleceğin diğer bölge ülkelerinde gerçekliğe dönüştüğünü ifade eden Bell, "Şu anda tanık olduğumuz, küreselleşen ekonomi, iklim değişimi, tükenen fosil enerji ve yolsuzluğun baskısı altında bölgedeki Arap ülkelerinin çöküşü. Ve bugünün sorunları, gelecek olanlarla kıyaslandığında ise büyük olasılıkla bir hiç" diye devam ediyor.

Bölgenin tamamı için tehlike

Lübnan açısından da bu, komşu Suriye'deki savaşın içine daha da derinden çekilmek ihtimali anlamına geliyor. 25 Ağustos 2014'de Lübnanlı askerlerin Sünni aşırılar tarafından kaçırılması, Şii Hizbullah'ın Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın yanında laiklik karşıtı cihatçılara karşı savaşması ve yaklaşık bir milyon Suriyeli sığınmacının da Lübnan'a gelmesi iç savaşın Lübnan'da da hissedilmesine zaten yol açmıştı.

El Hayat gazetesi de "Lübnan'daki kriz çözülmez" görüşüne yer veriyor. Gazetede yer alan yorumda, "Mezhepçi aşırılık hem Sünni hem de Şii tarafında yayılacak. Bunun etkileri de Körfez Arap ülkelerinde devam edecektir" deniliyor.

Lübnan'daki kriz, bölgedeki sınırların ne denli kırılgan olduğunun bir göstergesi. ABD'nin eski dışişleri bakanlarından Henry Kissinger, Lübnan'ın şu anda içinde bulunduğu durumu, Ortadoğu'nun muhtemel geleceğini anlattığı ve bir yıl önce yayınlanan "Wold Order - Dünya Düzeni" adlı kitabında isabetli bir şekilde öngörmüştü. Kissenger kitabında, "Ulusal ve uluslararası anlaşmazlıklar karşılıklı olarak artacak. Siyasi, mezhepsel, aşiretle ilgili, teritoryal ve yerel sorunlar birbirine karışacak. Din, jeopolitik çıkarlar için bir silaha dönüşecek. Siviller, ait oldukları mezhepler nedeniyle öldürülecek" diyordu.

Ortadoğu'daki bu sorunların çözümü uzun vadede bölgesel güçlere bağlı. Bu noktada da gözler iki ülkeye çevriliyor: İran ve Suudi Arabistan. Bu ülke ise şu anda birbirine karşı temkinli bir politika izliyor.

Özellikle Suudi Arabistan'ın endişesi büyük. Suudi Krallığının, İran'la nükleer anlaşma yapan eski müttefiği ABD'ye karşı güveni sarsılmış durumda. Riyad'daki devlet yönetimi, Suriye Devlet Başkanı Esad'ın görevde kalmasını destekleyen Rusya - İran ilişkilerinden de oldukça rahatsız. Çünkü Riyad için Esad'ın çekilmesi, iç savaşın vazgeçilmez koşullarından biri.

İran ve Suudi Arabistan arasındaki sorunlar, Suriye ve Lübnan'la sınırlı değil. Bu iki ülke, Irak ve giderek daha fazla Yemen'de de çıkar çatışması içinde. Ve aralarındaki bu nüfuz sahibi olma rekabeti, Yemen'de binlerce kişinin ölümün neden olan iç savaşı giderek daha fazla körüklüyor.

Ortak çıkarlar

Bu iki potansiyel bölgesel gücün ortak çıkarları da var. IŞİD ve Nusra Cephesi'nin terörüyle mücadele, fosil enerji kaynaklarının desteklenmesi ve bölge barışı her iki ülkenin işbirliği yapmasını gerektiriyor. Ancak Tahran ve Riyad'ın işbirliği yerine cepheleşmeyi tercih etmesi, Lübnan'daki siyasi iklimin de kötüleşmesine yol açıyor. Lübnan'ı istikrara kavuşturmak yerine nüfuzları için mücadele ediyorlar.

İran, Lübnan'ı Hizbullah üzerinden yönlendirmeye çalışırken Suudi Arabistan da 14 Mart Hareketi'ni destekleyerek nüfuz kazanmayı amaçlıyor. 14 Mart Hareketi Başkanı Saad Hariri, 2005 yılında öldürülen Refik Hariri'nin oğlu. Refik Hariri, uzun yıllar Suudi Arabistan'da yaşamış ve servetinin temellerini de burada atmıştı.

Lübnan huzura kavuşamıyor. Sadece iki bölge gücünün çıkarları yüzünden değil, rekabetin üstesinden gelme yeteneğine sahip olmamaları, Ortadoğu'daki bir ülkenin daha kaosa süreklenmesine katkıda bulunuyor.

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle