Politika

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Birçok İslami dernek ve STK, hükümetin arka bahçesi hâline geldi

" İslamcılar 68 kuşağının İslami versiyonu oldu"

08 Şubat 2016 12:38

Mazlumder eski başkanı ve T24 yazarı Ömer Faruk Gergerlioğlu, birçok İslami dernek ve STK’nın, hükümetin arka bahçesi hâline geldiğini ileri sürdü. “Hukuksuzluklar konusunda İslami STK’larda genel olarak bir sessizlik var" diyen Gegerlioğlu, "Hak, adalet çizgisinde değil, siyasi bir çizgide duruyorlar” ifadesini kullandı. 

"İslamcılar hâkimiyete odaklandılar" diyen Gergerlioğlu, "İlla ‘Gidip biz devletin tepesine hâkim olacağız’ dendi. Dini, olduğundan fazla siyasallaştırıp, siyasal mücadeleye başladılar. Bundan dolayı İslamcılar 68 kuşağının İslami versiyonu oldu. İş sloganlaştı, içerik unutuldu" ifadesini kullandı.

 

Özgür Düşünce'den Hüseyin Keleş'in sorularını yanıtlayan (8 Şubat 2016) Gergerlioğlu'nun açıklamaları şöyle:

Bölgedeki kötü tablonun müsebbibi kim?

Devlet, yıllarca devam ettirdiği inkar politikalarını durdurdu. Özal’la başlayan bir süreçte çözüm aramaya başlandı. 2013’ün başından itibaren çözüm süreci başlatıldı. Bu süreç ucuz hesaplara kurban edildi. Devletin sürece inanmadığı da ortaya çıktı. Eylül 2013’ten itibaren aksamaya başladı. Anayasal değişikliklerin hayata geçirilmesinde samimi olunmadığını gördük. Zaten çok büyük bir güvensizlik vardı.

Güven deyince iki soru akla geliyor: PKK neden süreçte silah yığdı, hükümet neden göz yumdu?

Problem, karşılıklı güvensizliğin aşılamamasından çıktı. Devlet, anayasal değişiklikler konusunda samimi adımlar atmadı. PKK’lıların dağdan indiğinde ne yapacağıyla ilgili yasalar çıkmadı. Durum hep belirsizdi. 

Vatandaş neden ‘Depolanırken niye göz yumdun’ demiyor?

Bu artık devletin PR çalışmaları. Vatandaş çok derin düşünemez, güncel düşünür. Vatandaş zaten Kürt meselesi konusunda iyi bir noktada değil. Dedik ki vatandaşa sorun nasıl ortaya çıkmış anlatılsın, çözüm için yapılacaklar derinlemesine irdelensin. Ama devlet yetkililerinin hiç umurunda olmadı.

Sürecin ucuz hesaplara kurban edildiğini söylediniz, neydi onlar?

Devlet, sürece başladığında ‘Benim kırmızı çizgilerime dokunursa durdururum’ diye düşünüyordu. Mesela Rojava konusunda devletin kırmızı çizgisi var. Sürecin bozulmasının en önemli sebeplerden biri bu. Bunun için de devlet anayasal kimlik ve ana dilde eğitim meselesini koz olarak kullandı. Sanırım, ‘Sen Rojava’dan vazgeç ben bunları yapayım’ gibi bir pazarlık olmaya başladı. Süreç bozulmadan 9 ay önce Erdoğan kafasında süreci bitirmişti.

Bölgenin durumu çözüm sürecinden önceye göre nasıl?

Şu anda çözüm süreci başlatılmadan önceki hâlden çok daha kötü bir hâldeyiz. Bu toprakların ya da sürecin sahibi devlet ya da PKK değil; Türküyle, Kürt’üyle, Alevi’siyle, Sünni’siyle ve bütün azınlıklarıyla herkestir.

Faili meçhuller dediniz, JİTEM’in, beraat etmesi olayı var. Ne dersiniz?

JİTEM’in ayak oyunlarıyla beraat ettirilmesi üzücü. Demek ki devlet kendi iç çamaşırlarının sorgulanmasını istemiyor; kendisinin ortaya çıkacağını düşünüyor. Derin devlet, Batı’da ve Doğu’da ne yapmışsa sorgulanması lazım. Bu yapılamadığı için başımıza daha çok felaketler gelir. Dink aydınlatılmadığı için belki Tahir Elçi oluyor. Jitemvari metotlarla devlet bölgede meseleyi çözmeye çalıştı ve yanlış yaptığını anladı. Kürt meselesi JİTEM’le çözülmedi, çözülmezdi de... Şimdi JİTEM’le çözemediğini JÖH’le, Esedullah Timi’yle mi çözeceksin. 40 yıldır insanlar öldürüldü. Şu an barikatlarda 1990’larda kovulan insanların çocukları hatta torunları var.

 

"İslamcılar 68 kuşağının İslami versiyonu oldu"

 

İslamcılık çok tartışılan bir mesele, şu an hangi konumda?

İslamcılık akımı 19. yüzyıl’da İslam dünyasının içinde bulunduğu hâle çözüm bulmak için Müslüman aydınlar tarafından İslam’ın siyasal boyutunun öne çıkarılmasıyla oluşturulan bir akımdı. Ama aceleci bir akımdı. ‘Hemen hâkim olalım’ düşüncesi vardı. Şöyle yanlış bir çıkışı vardı: ‘Madem İslam dünyasında bizim zilletimizin nedeni bize hâkim olan güçlerdir, o hâlde biz hâkim olmalıyız.

Böyle yola çıkarsanız yanlış yapmış olursunuz. Çünkü sizin yenilginizin nedeni karşı tarafın size hâkimiyet sağlaması değil, kendinizi geliştirememenizdir. Hâkimiyete odaklandılar. İlla ‘Gidip biz devletin tepesine hâkim olacağız’ dendi. Dini, olduğundan fazla siyasallaştırıp, siyasal mücadeleye başladılar. Sadece dinin siyasal boyutu ortaya çıktı. Bu, o kişiye de zarar vermeye başladı. Benim hem dünyevi hem dini hem de irfani görüşlerimin iyi olması lazım ki, gerçek anlamda Müslüman olayım. Sadece siyasi yönüm ortaya çıkarsa ‘ideolojik papağan’ olurum. Bol bol bağıran bir teneke olurum. Bundan dolayı İslamcılar 68 kuşağının İslami versiyonu oldu. İş sloganlaştı, içerik unutuldu.

Bugün birçok hukuksuzluk oluyor. Mazlumder, ‘paralel’ denilerek yapılanları destekliyor mu?

Yok, benim gördüğüm kadarıyla Mazlumder doğruya doğru, eğriye eğri demeye devam ediyor. Arkadaşlarımın bu noktada iyi durduğunu düşünüyorum. Ama farklı birçok STK, İslami dernek hükümetin arka bahçesi pozisyonuna geldi.

 

"Sahnede esip gürleyenler,
bir davayı bile başlatmadı"

 

Mavi Marmara’nın geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

İsrail meselesinde hükümetin tavrı baştan beri güven verici değildi. Benim Mazlumder başkanlığım dönemimde Gazze katliamı sonrasında ‘Evrensel ceza’ maddesi hükmünce İsrailli yetkililer hakkında suç duyurusunda bulunduk. Adalet Bakanlığı izin vermediği için yargılama gerçekleşmedi. Sahnede esip gürleyenler, arka planda bir davayı bile başlatmadı. 2009’da bunu gördükten sonra güvenim sarsıldı. Belli ki İsrail’le olan meseleler ikesel yürümeyecek. Perde önünde ‘Kahrolsun İsrail’ diyorsun arka planda hesapçılık yapıyorsun. Eğer ‘Devletlerarası ilişkiler hesapçılık üzerine yürür’ diyorsan baştan o sözleri söylemeyeceksin, ‘One Minute’ demeyeceksin. suç duyurumuzla ilgili dava izni verilseydi, İsrail, Mavi Marmara’yı yapmaya cesaret edemezdi. 

Mavi Marmara ile ilgili birçok iddia var. Bazı vekiller son anda indi. Neler oldu orada?

Bazı milletvekilleri ve yazarlar indi. Hükümet son anda geri adım attı. Vahameti tahmin etti. Ama bu olayın olmasına da göz yumdu. Yüzde 90 böyle bir olayın olacağı belli. Şu anda anlaşma durumuna gelmişsin İsrail’le. Bu da insanın vicdanını sızlatıyor. 9-10 insanın kanının bedeli, böyle ucuz anlaşmalar olmamalıydı.

İnsanlar burs verdiği için tutuklanıyor. Mazlumder’i bu meseleyle ilgili çok göremedik?

Belki istenilen ölçüde çok aktif görmemiş olabilirsiniz ama yapılan açıklamaları takip ettiğim kadarıyla bu noktada yapılan yanlışlara karşı çıkmaya çalıştı arkadaşlar. Çünkü ‘paralel’ meselesiyle ilgili çok hukuksuzluk yapıldı. Akıl almaz hatta gülünç durumlara düşüldü. Zaten bu konudaki ithamlar komediye döndü. Mazlumder iyi durmaya çalıştı ama onun dışındakiler için çok iyi konuşamayacağım. İslami STK’larda bu meseleyle ilgili genel olarak bir sessizlik var. Hak, adalet çizgisinde değil siyasi bir çizgide duruyorlar. Cemaat’i yanlış bulabilirsiniz, yanlışlarını söylersiniz ama hukuksuzluklara sessiz kalmak olacak şey değil.

Akit’le davalık olma meseleniz var. Nedir davanın konusu?

Akit Gazetesi’nin gayri ahlaki tavrı herkesin malumu. Bunu İslamcıların sorgulayamaması benim en büyük yaram. Dindar bir adamın dükkânında hâlâ bir Akit olması, bence Müslümanların Türkiye ve dünyada içinde bulundukları durumun nedenini gösteren somut göstergelerden. Maskesi İslam olan ama içi tamamen gayri ahlaki bir yapı olan anlayışla yayıncılık sergiliyorlar. 2012 yılında yine çözüm süreci benzeri bir süreç vardı. Hasan Cemal, Cengiz Çandar ve Ali Bayramoğlu gibi aydınlara karşı çirkin bir kampanya yürütüyorlardı. Fotoğraflarını bile fotoşopla çirkinleştirerek verdiler. Biz de aydınların hakkını savunan ve Akit’e ihtar yapan bir açıklama yaptık. Akit, bundan çok rahatsız oldu. Bu sefer bana yönelik çirkin yayınlar yaptılar. Milat’ta aydınları destekleyen yazılar yazdım. Milat da rahatsız oldu. Çünkü yayın yönetmeni Akit’in eski çalışanıydı. Akitçiler sanırım sıkıştırmışlar ve ‘Buna bir yol ver’ dediler. Yol verildi. 

Daha sonra davalar nasıl gelişti?

Aydınlarla ilgili destek metnini internet sitemize koymuştuk. Birileri girip destek verenler listesine PKK’lıların isimlerini yazmış. Savcılığa müracaat ettik. Üç isim eklenmişti. O isimlerin ‘habervaktim’ sitesinin Ankara bürosundan eklendiği tespit edildi. Bunlar karanlık adamlar. Haklarında 4 dava açıldı. Sonuç? Ceza almadılar. Hâkim dedi ki, “Evet bu isimleri habervaktim’de girmişler. Yayın Yönetmeni’ne dava açmışsınız ama kimin girdiği belli değil. Suçun şahsiliği ilkesi gereği ceza veremeyeceğim” dedi.

İktidara yakın medyanın yayınlarını nasıl buluyorsunuz?

Çirkinleştirilmiş ve seviye çok düşürülmüş durumda. Akit gibi olmaya başladılar. Zamanında onlar kendi cenahlarında olmasına rağmen Akit’i eleştiriyorlardı. Ama şimdi onlar da aynı kefenin içinde.