Magazin

'Kız gibi gülerim, ağlarım, şarkı söylerim'

Nil Karaibrahimgil: Oğluma, kadınlara saygılı olmayı öğretmek istiyorum

25 Ocak 2015 17:20

“Çocuk da yaparım, kariyer de” sözleriyle adını duyuran Nil Karaibrahimgil, oğlu Aziz Arif’in dünyaya gelmesinin ardından kariyerine bir süre ara verdi. Oğlunun büyümesinin ardından müziğe ve reklam projelerine geri dönün Karaibrahimgil şimdilerde televizyonda bir ped firmasının 'kız gibi' sloganını taşıyan projesinin yeni yüzü olarak karşımıza çıkıyor.

Oğluna, "kadınlara saygılı olmayı, cins, din, dil ayrımı yapmadan herkese saygılı olmayı öğretmeyi istediğini" ifade eden Karaibrahimgil, anneliğinin ilk günlerinde Sezen Aksu’nun “suçluluk duygusu’ hissedeceğini söylediğini ve “kulübe hoş geldin” dediğini aktardı.

Karaibrahimgil, 'kız gibi' projesine ilişkin "kız gibi gülerim, ağlarım, şarkı söylerim ve tepkiler veririm. Ama bu çok normal" ifadelerini kullanırken, kızlara verebileceği en büyük öğüt olarak "günün birinde evlense de, kocası da olsa, ailesinin çok imkânları da olsa kendi ayaklarının üzerinde dursun her zaman" dedi.

Nil Karaibrahimgil'in Habertürk’ten Ekin Türkantos’un sorularına verdiği yanıtlar şöyle: 

#kızgibi projesini ilk duyduğunuzda ne hissettiniz?

“Kız gibi” hepimizin dilinde ama ne anlama geldiğinin farkında değiliz. Ben de negatif bir anlama geldiğini fark etmemiştim. Bir şeyi ‘dandik’ yapmak demek olduğunu da... “Bu kelimeyi değiştirmek güzel bir misyon” diye düşündüm. Şarkıların böyle güçleri var. Bir sözü şarkı yaptığınızda inanılmaz bir frekansta insanlara dağılıyor. İki türlü beste yapıyorum. İlki içimden gelen reaksiyonel besteler, ikincisi de sipariş edilen jingle’lar... Her şarkı yazarının kafası böyle çalışmıyor. Herhalde reklamcılık geçmişimden dolayı bana bir dertle gelindiği zaman kafam farklı çalışıyor. Konuyu, kendiminmiş gibi ele alıyorum. “Kız Gibi” bu anlamda benim için şarkı gibi oldu.

Bu şarkı ne anlatıyor?

Kız gibi ifadesini tersine çeviriyor. Kız gibi yapmanın bir şeyi adam akıllı yapmak demek olduğunu anlatıyor. Bir şarkıyla bir kelimeyi temizlemeye ve tamamen anlamını yenilemeye çalışıyoruz. Bakalım, umarım o da “Çocuk da Yaparım Kariyer de” kadar sevilir.

Bu projeyle ilgili TEDx konuşmanızı dinledim ve etkilendim. Aile dizimi yaptırdığınızda eğitmenin size aile büyüğü anneanne ve babaannenize teşekkür etmeniz gerektiğini söylemesi üzerine, diz çöküp onlara teşekkür ettiğinizi söylüyorsunuz.

Aile dizimiyle ilgili konuşmak istemem çünkü bu konuda çok bilgili insanlar var. Çok merak ettiğim için gitmiştim. Babaannemi bebekken görmüşüm, hatırlamıyorum. Anneannem ben doğmadan vefat etmiş, ona benzediğim söylenir ve onun adını taşıyorum. Aile dizimi yaptıran Svagito “Sana anneannen ve babaannen desem ne düşünürsün?” dedi, “Ne düşünebilirim ki onları tanımıyorum” dedim. “Tanımamanın bir önemi yok. Onların senin üzerinde bir mirası var. Onlardan gelen bir bayrağı taşıyorsun. Farkında mısın?” dedi. Böyle deyince çok duygulandım. Çünkü bildiğim kadarıyla babaannemin bir sürü şiir kitabı varmış, anneannem felsefe öğretmeniymiş. İkisi de kadınlar için çalışmış, bayrak taşımışlar hayatlarında. Bunu bilmiyordum. Ve içimde bir tel titredi. Geçmişten gelen bir nefes, bir rüzgâr, bir itki olduğunu hissettim. “Onlar sana bir meşale verdiler, bence onlara teşekkür etmelisin” dedi. Ağlamaya başladım çünkü o kadar yüksek bir duygu seli ki bu bahsettiği şey. Sonra dedim ki kendime: “Belki bu kadar kadınlara güç verecek şekilde konuşmam, en başta kendime sonra onlara ‘Ne olursa olsun yılmayın’ mesajları vermeye çalışmam gerçekten bana genetik bir miras gibi.”

Sizden oğlunuza ne gibi bir miras kalsın istersiniz?

Modern geçinen ama aslında kadınlara baskı kuran, kendisiyle barışık olmayan bir erkek tipi var. Aziz Arif de Türkiye’de doğmuş bir bebek. Ben ona kadınlara saygılı olmayı öğretmek istiyorum. Hiç kimseyi ezmemeli. Ne karşı cinsi ne başka bir dinden, dilden birini. Kendinden farklı olanı hiçbir zaman ezmesin. Her şeye kendisine duyduğu saygıyı ve sevgiyi göstersin. Oğlumu buradaki ataerkil toplumun içinde kadına saygılı yetiştirmek istiyorum.

 

‘Kadınları özgüvene ihtiyacı var’

 

Konuşmanızda özgüvenin kadınlar için öneminden de bahsediyorsunuz...

Kariyerimin en başından beri tek yapmaya çalıştığım kadınlara ve tüm insanlara kendilerine güvenmelerini ve kendilerini sevmelerini anlatmak. Kadınların özgüvene çok ihtiyacı var. Çünkü özgüven kırıcı şeyler yaşıyorlar. Şarkılarımla bunu vermeye çalışıyorum. Kadınlar inanılmaz potansiyeli olan varlıklar. Mesela annem, Ankara’da bizi nasıl büyütmüş? Hiçbir aile büyüğü yok. Kardeşimle ikimiz, Ankara’nın soğuğunda annem hem bez yıkıyor hem yemek yapıyor. Aynı zamanda dikiş dikiyor ve dayımla beraber çalışıyor. Ben bütün bunları yapamazmışım gibi geliyor. Annemin ne kadar çok şeyi bir arada yaptığını, anne olunca anladım. Bir kadındaki potansiyele bak. Bir canlı doğurabiliyor. Yetiştirip sütüyle büyütüyor. Hayatta her zaman onun yanında oluyor. Yemek yapıyor, sen üzüldüğünde üzülüyor. Böyle bir makine. Aynı zamanda kararlar veriyor, erkek için yuva yapıyor, para kazanıyor. Bunlar yeryüzünde müthiş büyük şeyler. Hepimiz bir yuvadan geliyoruz. Kadınların nelere muktedir olduğunu düşündükçe “Kendilerine neden güvenmiyorlar acaba?” diye düşünüyorum.

 

‘Artık erkekler de bir şeyi adam akıllı yapmak nasılsa kız gibi yapmanın da güzel olabileceğini anlasın’

 

Kadın olmak size ne hissettiriyor? Bunu ilk hissettiğiniz zamanı hatırlıyor musunuz?

“Özgür Kız” döneminde ve Boğaziçi Üniversitesi’nden onur talebesi olarak mezun olduğumda aynı şeyi hissettim. O zaman kendime “Ben güzel bir üniversiteden güzel bir dereceyle mezun oluyorum. İyi bir yerden başlıyorum, demek ki buradan yürüyeceğim” dedim. Türkiye’de kız çocukları okuyamıyor. Benim seyahatim çok farklı oldu. “Ben Özgürüm” ile çıkınca o reklam çok tartışılmıştı. “Doğu Anadolu’da bir kız otostop yapıp bermuda şort ile ‘Ben Özgürüm’ diye dolaşabilir mi?” diye. O zaman kendimle gurur duymuştum. Üniversitelerin sosyoloji bölümleri bununla ilgili tez yazdı. Bütün dergiler bunu tartıştı. Güzel bir rol model olduğumu düşündüm çocuklar için.

Geçenlerde Beşiktaş’ta bir kız annesine “Anne şarkım güzel oldu mu?” demiş. Annesi “Evet” demiş. “Ama Nil gibi oldu mu?” diye sormuş. Nasıl ki bir zamanlar birileri bana ilham olduysa, şimdi de kız çocukları için ilham olmak çok güzel. Konumuz “kız gibi” olduğu için söylüyorum ama bu konu aslında erkekleri de ilgilendiriyor. Artık rica edelim de erkekler de bir şeyi adam akıllı yapmak nasılsa kız gibi yapmanın da güzel olabileceğini anlasın. Onların da çocukları olacak. Kız çocuklarını incitmeyelim.

 

‘Hoşgörü, Türkiye’nin artık tanışması gereken bir kavram’

 

“Kız gibi” yaptığınız en güzel şey nedir?

Kız gibi gülerim. Çocukken ‘Kah kah, kih kih’... Çocukken “Çok gülme” de denmiştir bana. Bu durdurmalar çok kötü. İçimizden ne geliyorsa özgürce yapabilmeliyiz. Her şey doğal akışında olmalı. Yaptığımız hiçbir şey kız gibi olarak ya da başka bir şekilde damgalanmamalı. Bu çok zor bir şey. Türkiye’nin artık tanışması gereken bir kavram hoşgörü. Ben aslında bu deyimin güzel bir örneğiyim. Kız gibi gülerim, ağlarım, şarkı söylerim ve tepkiler veririm. Ama bu çok normal.

 

Bir kıza verebileceğiniz en büyük sır ne olurdu?

Tek taşını kendisi alsın. Günün birinde evlense de, kocası da olsa, ailesinin çok imkânları da olsa kendi ayaklarının üzerinde dursun her zaman. Bir insanın ekonomik bağımsızlığı, kendisinin kanatlarını açabilmesi ve özgür olabilmesi için en önemli şey.

 

‘Beni incitecek kelimeleri kendime söylüyorum’

 

 “Kelimeler karşınızdaki insana büyü yapmaktır” diyorsunuz. O zaman siz de bir büyücüsünüz. Hayatımıza dokunan, kült olmuş sözleriniz var. Kelimelerin gücü için eskiler “İyiyi söyle, kötüyü görme” derler. Siz kelimelerinizi nasıl seçiyorsunuz?

Her şey üslup meselesi. Ben sana ya da bir başkasına onunla ilgili hiç hoşuma gitmeyen bir şeyi anlatabilirim, onda hiç beğenmediğim. Ama bunu öyle bir anlatırım ki, o insan bu cümleyi yutar çünkü söylediğim şey onun kalbini kırmaz, midesine oturmaz, içini yakmaz. Bunların hepsi dil cambazlığı. Bana Mazhar Alanson söylemişti; “Kelimeler büyüdür” diye. O da bir büyücü. Çok dikkat etmek istiyorum ama her zaman dikkat edemiyorum. Bir anda kelimeler ağzımızdan dökülüveriyor. Özellikle bizim gibi kelimelerle işi olanlar, çok yıllan dilli olabiliyoruz. Ama “Sen dürüst şekilde Nil olarak dikkat ediyor musun?” dersen evet şimdi birine bir şey söylerken çok dikkat ediyorum ve buna değiyor. Kız gibi ifadesi de bunlardan biri artık.

Sizi ne tür kelimeler incitir?

Aslında beni incitecek kelimeleri kendime söylüyorum. Kendime karşı çok acımasız içimde konuşan birisi var. Özellikle annelik konusunda. Annelik öyle bir şey ki, bir anda suratınıza büyük bir ayna tutuluyor. Çünkü seninle konuşmayan biriyle berabersin. Sınırlarını, sabrının sonlarını görüyorsun. Uykusuzsun, bir sürü şey eskisi gibi değil. Ve çok güzel bir laf var; “Karakterler kriz anında belli olur” diye. Kendini gerçekten bir sürü kriz anında buluyorsun ve kendinle yüzleşiyorsun. Annelik bana kendimle ilgili çoğu şeyi sorgulamama sebep oluyor. Aziz Arif’in de çok endişeli bir annesi olduğunu hatırlamasını istemiyorum. “Annem kendinden emin biri” demesini istiyorum ama... Belki annelikle ilgili bir şey söylense incinirim. Aziz Arif ileride böyle bir şey söylerse incinirim. Bazen kulise benden imza almaya geldiklerinde onların gözünde beni ne kadar büyüttüklerini görüyorum ve onlara “Benim aslında sizden hiçbir farkım yok. Sadece ben havada olan bir müzik frekansını dünyada, evrende alan bir şey için verici gibiyim, bir faks makinesi gibi. Gerçekten aklıma şarkılar, söyleyecek şeyler geliyor. Tek farkım bu” diyorum.

 

‘Sezen Aksu: Hiç bitmeyen bir suçluluk duygusu olacak, kulübe hoş geldin’

 

Aziz Arif doğduktan sonra sizinle röportaj yapmıştık ve o zaman size “Özgür kız özgür anne olabildi mi?” demiştim. O dönem her şey sütlimandı. Şimdi durum nedir?

Anne olacağım zaman Sezen Aksu bana “Hiç bitmeyen bir suçluluk duygusu olacak. Kulübe hoş geldin” demişti. Çok doğruymuş. Her zaman “Acaba bunu doğru yaptım mı?” diye soruyorum kendime. Ama bunu yeni anne olmama bağlıyorum. Onunla daha fazla zaman geçirdi anlayacağım ki, aslında bu kadar da suçluluk duyacak bir şey yokmuş... Özgür bir anne olmak istiyorum. Aziz Arif’i doğduğundan beri bir sürü seyahate götürdüm. Bunu kendimi zorlayarak yaptım. Çünkü korumacı olmak istemedim. Onu kendime saklamadım. Onu kim kucağına almak istiyorsa verdim. Benim değil, bana ait değil. Bize misafirliğe gelmiş. Babasına da aynı şeyi söylüyorum. Bize benzemek zorunda da değil. Bizim gibi başarılı olmak zorunda da değil. O birisi. Biz karıştık ve o çıktı. Ama o, yeni birisi. Onu ömür boyu ağırlayacağız. Onu tanımak ve sevmek dışında yapabileceğimiz fazla bir şey yok. Böyle bir anne olmaya çalışıyorum ama göreceğiz ne kadarını başarabileceğimi...

Aziz Arif size çok benziyor. Nelere tepki veriyor? Müzik seviyor mu?

Müziğe acayip tepki veriyor. Ama müziğe tepki vermeyen bebek görmedim. Bebekli annelerle buluşup müzik günleri yapıyoruz. Gerçekten bebekler müzikle kendinden geçiyor. İnsanlar müzik aşkıyla doğuyor ama o sana anlattığım budanmadan dolayı müzikten de kopuyoruz. Aziz Arif eğer bir şeye ağlarsa, huzursuzsa ona bir şarkı söyleyerek anında modunu değiştirebilirim. Bebeğe Mozart dinletmek değil... Direkt bebeğin gözlerine bakıp söyleyeceksiniz. Vücudundan bir frekans çıkıyor ya, onu hissediyorlar. Her anne sesi nasıl olursa olsun kendi sesiyle söylemesini tavsiye ederim.

 “Müzikli günler” dediniz ne yapıyorsunuz yani?

Enstrüman çalanlar oluyor. Biz de şarkı söylüyoruz. Çocuklar enstrümanları tanıyor. Bir bebek kanun çalındığında “Ne oluyor burada” der gibi bakıyor.

Reklamcı olmanın ne gibi faydalarını gördünüz?

Şarkı yazmama hiç etkisi olmadı çünkü ben 11 yaşından beri şarkı yazıyorum. Sonraları jingle yapmaya başladım. “Ben Özgürüm” beğenildi ve markalardan talep gelmeye başladı. Hayat, bu benim planladığım bir şey değildi. “Ben jingle’lar yazayım” diye yola çıkmadım ki, şarkılar yapmak üzere yola çıktım. Şarkı jingle’lar olmaya başladı Türkiye’de. Sonra sesi bana benzeyenler oldu. Jingle’ların şarkılaştığı reklam trendi çıktı. Hayatta kendi kariyerimde bu kadar rahat davranabilmemin, istediğim şarkıyı yapabilmemin sebebi jingle yapıyor olmam. O Nil, aslında bu Nil’e sponsorluk yapıyor gibi bir şey.

Artık reklamlarda eski şarkılar çok kullanılıyor. Siz hiç tercih etmiyorsunuz. O kolaycılığa kaçmak mı sizce?

Denk geliyordur, insanlar o şarkıyı seviyordur. Çok güzel eski şarkılar var çünkü. Neden kullanılmasın ki? Ama ben her zaman orijinal şarkı yapmayı tercih ederim. Öyle daha çok seviyorum. Söz ve besteyi aynı anda yaptığım için benim açımdan doğal olanı bu.

Bebekler reklam jingle’larına inanılmaz ilgililer. Niye?

Bunu gerçekten düşündüm biliyor musun? Birçok anne bana gelip “Çocuklarım jingle’ları çok seviyor” dedi ve bir an için içimden “Acaba jingle CD’si yapsam mı?” diye geçirdim. Çok kısa zamanda çok akılda kalıcı melodi, söz ve ses dünyası çıkıyor. Sürpriz yumurta gibi. Bir şarkı gibi uzun değil. Aziz Arif’e o an üzerinde çalıştığım jingle’ları söylüyorum, kıkır kıkır gülüyor. Jingle’lar en fazla sanırım şimdi işime yarayacak. ‘Jingle yapan Nil, şarkıcı Nil’e sponsorluk ediyor’