Gündem

Nuray Mert: Erdoğan ölümler için 1'e 8, 1'e 10 oranı vermişti; İstiklâl'de kendini patlatan da aynısını yapmış olabilir!

"Yadırgatıcı gelebilir ama IŞİD bir gerekçe değil, bir netice"

25 Mart 2016 16:14

Cumhuriyet gazetesi yazarı Nuray Mert, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 20 Mart’ta (2016/T24) gençlerle buluştuğu bir televizyon programında söylediği “Şehitlerimiz oluyor, ama nereden baksanız bir’e sekiz, bir’e on karşı taraf etkisiz hale geliyor” sözlerini eleştirerek, “Beyoğlu’nda kendini patlatan genç de, belki bir’e dört, beş, on hesabı yapıyordu. Biz onu, ölenler arasında saymıyoruz ama sonuçta beş kişi hayatını kaybetti.” dedi.

Mert’in bugün (25 Mart 2016) yayımlanan “Bir’e Sekiz, Bir’e On…” başlıklı yazısı şöyle:

Cumhurbaşkanı, 20 Mart akşamı, bazı gençlerle buluştuğu bir TV programında, “Şehitlerimiz oluyor, ama nereden baksanız bir’e sekiz, bir’e on karşı taraf etkisiz hale geliyor” dedi. Dondum kaldım. Söz konusu olan insan canı, o halde, bir’e sekiz, sadece dokuz, bir’e on, on bir insan canı eder, o kadar. Tüm taraflar, tüm çatışmalar için bu böyle. Dünyaya böyle bakmazsak bu kör dövüşler böyle sürüp gidecek ve dahi böyle sürüp gidiyor. Kürt meselemizi bir terör sorunu olarak görmek, sonu gelmeyecek bir girdaba girmek demek diye çok kıvrandık, ama o girdabın önünde duramadık, sonuç ortada. 

Diğer taraftan, “Tüm dünya aynı tehdit altında, terörün dini, milleti olmaz, hepsi aynı” kestirmeciliği de, sadece suç ortaklığı, o kadar. Tüm dünya da, aynı girdabın içinde debelendiği için, sorun bitmiyor, tam tersine büyüyor. Asıl meseleleri kurcalamak istemeyen herkes, aynı gerekçeye sığınıyor; ‘kör terör’ deyip geçiyor, ‘terörle mücadele’ deyip kırıp geçiriyor. İktidarın şimdilerde şahitliğine sarıldığı ‘Batı dünyası’ bu konuda iyi değil, ancak kötü model olabilir, bir düşünün bakın, 11 Eylül’den sonra, bir yandan terör eylemleri diğer yandan ‘terörle mücadele’ adına kaç kişi hayatını kaybetmiş, kaç kişinin hayatı sönmüş. Batılılar, bir’e sekiz, bir’e on hesabından uzak duruyor, onlar daha ‘medeni’, onların vatandaşlarının canı daha ‘değerli’. O nedenle, daha ‘etkin’ yollar buluyorlar, çoğu kez karaya inmeden Kaide’ci, IŞİD’ci öldüreceğiz diye tepeden bombalıyorlar, sayısız sivil ölüyor, bazen yanlışlıkla bir düğün hedef oluyor, bazen bir hastane, bazen bir pazar yeri, ne gam.

 

Gerekçe değil netice 

 

Şimdilerde IŞİD, dehşet ve şiddeti o boyutlara ulaştırdı ki, en büyük başarısı, muktedirlerin ‘terörle mücadele’ adına kırıp geçirmesini meşrulaştırmak oldu. Oysa, yadırgatıcı gelebilir ama, IŞİD de bir gerekçe değil, bir netice, pek çok dip neden ile birlikte, son olarak Suriye’de rejim değiştirme projesinin bir ürünü. Şimdilerde bu işe birlikte başlayanlar, kâh birbirini suçluyor, kâh birbirinin başına gelene göstermelik ağlıyor, sonra da ‘dayanışma’ adına birlikte benzer maceralara girme zemini kuruyorlar. “Belçika; Avrupa bizi anlasın, biz Belçika’yı, Avrupa’yı daha iyi anlayalım” ki, elimiz rahat olsun, birbirimizin ayağına dolanmayalım, öyle mi? 

Son olarak, Beyoğlu’nda kendini patlatan genç de, belki bir’e dört, beş, on hesabı yapıyordu. Biz onu, ölenler arasında saymıyoruz ama sonuçta beş kişi hayatını kaybetti. Sevgili Rakel’in ‘bir bebekten katil yaratan karanlık’ sedası hep kulağımızda, ne oldu, nasıl oldu da, çocuğumuz yaşında, yanı başımızda Gaziantepli bir genç, ‘Yahudi’yi, Hıristiyan’ı öldürme’nin yüce bir davaya hizmet olduğu vehmine kapıldı? Kötü tohum mu? Ya o tohumları ekenler, o tohumların ekildiği iklimler? Asıl ortadan kaldırılması gereken o iklim değil mi? 

Bu huzur bozucu soruları sormadan, cevap bulmadan hiçbirimiz huzur bulmayacağız, artık bunu kavrayalım. Her ölen insan ile insanlık ölüyor, bir’e karşı dört, beş, bir’e karşı on, on bir eder, bunu unutmayalım.