Gündem

Hasan Cemal: N'olacak bizim medyanın acıklı halleri?

'Başbakan karşısında ezilip büzülmüş, başı öne eğik gazeteciler, mahcup bir edayla utana sıkıla soruyorlar...'

04 Eylül 2012 13:11

Hasan Cemal

(Milliyet, 4 Eylül 2012)

Tan Oral’la 1980’lerin başından itibaren uzun yıllar Cumhuriyet’te birlikte çalıştık. Şimdi o Taraf’ta, ben Milliyet’te devam ediyoruz uzun yolculuğumuza...

Pazar günü sevgili Tan’la aynı duyguları paylaşmışız. Anlaşılan o ki, cuma gecesi Kanaltürk’te o da Başbakan Erdoğan’ı izlemiş ve durumu hazin bulmuş.

Tan Oral’ın Taraf’ta pazar günü çıkan ve benim de bugün köşeme aldığım karikatürünün iğneleyici, eleştirel ve ince alayla bezenmiş çizgileri, gazeteci milletinin ne olması, ne olmaması gerektiğini çok iyi sergiliyor.

Başbakan karşısında ezilip büzülmüş, başı öne eğik gazeteciler, mahcup bir edayla utana sıkıla soruyorlar:

“Sayın Başbakan!.. Acaba size, önceden cevabını iyi bildiğimiz sorular sorabilir miyiz?..”

Ayrıntıya girmek istemiyorum.

Medya iyi sınav vermiyor.

Maalesef gerçek bu.

İktidar sahiplerinin gözüne girmeye, onlara yaranmaya çalışarak, onlardan sürekli bir şeyler bekleyerek, gerçek sorunlara yan çizerek iyi medya olunmaz.

Siyasal iktidarlar karşısında dik duramayan, mesafesini iyi ayarlayamayan bir medyanın kendisi dahil kimseye hayrı dokunmaz.

Hiç unutmayın:

İktidar sahipleri de, medya patronları da gün gelir bundan zarar görür. Medyanın gerçek işlevinden uzaklaştığı bir ortam zamanla demokrasi ve istikrarı da olumsuz etkiler.

O kadar çok örnekleri vardır ki.

İktidar sahipleri, her zaman her yerde kendine tabi medya ve gazeteciler görmek ister. Ellerinden gelse, bu tabiyetin yüzde 99 değil yüzde 100 olmasını isterler.

Bunun istisnası pek yoktur.

İktidara yerleşirken ‘kendi medyaları’nı yaratmanın peşinde koşar tümü.

Ama deneyimli, aklıselim sahibi siyasetçiler, en azından kendi inandırıcılıklarını korumak için kendilerine tümüyle bağlı bir medya arayışı içinde gözükmezler.

Bu eğilimlerini fazla çaktırmazlar.  

Bunun için de karşılarına, arada bir de olsa, kendilerine gazeteci gibi soru sorabilecek, gerektiğinde başbakanın sözünü kesip, “Bu benim sorumun cevabı değil” diyebilecek gazetecileri oturturlar.

Geçmişi anımsıyorum.

Turgut Özal da kendine tabi, uysal medya peşindeydi. Ama aynı zamanda kendisiyle aynı dalga uzunluğunda olmayan, farklı düşünen gazetecilerle kameralar önünde ya da gazete röportajlarında tartışırdı.

Hatta bundan hoşlanırdı.

Çünkü kendine güvenirdi.

Demirel de farklı değildi.

Ecevit, Erbakan, Yılmaz ve Çiller de farklı çizgilerdeki gazetecilerle tartışmaktan genellikle kaçınmadılar.

Benim de bazılarına katıldığım TRT’nin 1980’lerdeki siyasal programlarını hatırlıyorum. Her parti liderinin karşısına Tercüman’dan Cumhuriyet’ine kadar basın yelpazesini bir uçtan öbürüne temsil eden gazeteciler oturur, istedikleri gibi soru sorarlardı.

Yineliyorum.

O tarihlerde de liderler kendine tabi gazeteci, gazete ve patron peşindeydiler. Bu bakımdan elbette başarı kazandıkları da oldu.

Ama doğrusunu isterseniz, bugünkü kadar hazin manzaralarla karşılaştığımı anımsamıyorum.

Medyanın bu hallerinin kimseye yararı olmaz. Ne gazeteciye, ne patrona, ne iktidar sahibine...

Herkes kendi işine bakar ve işini daha iyi yapmaya çalışırsa, bundan hepimiz karlı çıkarız.

Gergerlioğlu ve Başbakan...

Aşağıda Cengiz Çandar’ın pazar günkü Radikal’de çıkan yazısından kısa bir alıntı yer alıyor.

* * *

Ömer Faruk Gergerlioğlu ve bir grup İslami aydın ve kalem, www.sessizkalmamakgerek.com adlı bir internet sitesinde anlamlı bir imza kampanyasına önayak oldular. İmza kampanyası için öngörülen metin basit ve sadeydi:

“Gazetecilik mesleğini ifa etmekten öte bir ‘suçları’ bulunmayan ve ülkemizde bulunduğu ölçüde ifade özgürlüğü sınırları çerçevesinde yazıp-konuşmaya devam eden, Sayın Cengiz Çandar, Hasan Cemal, Ali Bayramoğlu’yla ilgili olarak başlatılan, 28 Şubat döneminin andıçlarından farklı bir mahiyet arzetmeyen kampanyaları şiddetle kınıyoruz. Kamuoyunu ve yetkilileri bu nevi üreten kişi ve kuruluşlara karşı tavır almaya davet ediyoruz.”

İlk imza, Ömer Faruk Gergerlioğlu’na aitti. Ne var ki, bu iki haftalık süreçte Ömer Faruk Gergerlioğlu medyadaki işini kaybetti.

Şimdi, medyanın cibilliyetini merak ediyorum; insan hakları mücahidi Ömer Faruk Gergerlioğlu koca Türkiye medyasında yazabileceği bir mekan bulabilecek mi?

Ve, merak ediyorum; tıpkı eski Roma Konsüllerinin bir parmak hareketiyle gladyatörlerin kaderini belirlemesi gibi, “bir parmak hareketiyle” gazetelerin, televizyonların başına hesapta olmayan kişileri geçiriveren, eski mazlum Başbakan Tayyip Erdoğan, en az kendisi kadar dindar, eski Mazlum-Der Başkanı Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun medyadan yok edilmesine göz yumacak mı?