Gündem

Nevzat Çiçek: Devletin istihbarat birimleri tarikatlar üzerine çalışıyor, bazıları tasfiye edilecek

"Bir şey yapılamaz, ben de hedef olurum, sesimi çıkarmayayım' yaklaşımı vardı"

16 Temmuz 2018 15:42

Gazeteci Nevzat Çiçek, İstanbul Emniyet'inin Adnan Oktar ve grubuna yönelik düzenlediği operasyonun 15 Temmuz sonrasında devletin değişen güvenlik paradigmasıyla ilgili olduğunu ve diğer cemaat ve tarikatlara da operasyon yapılabileceğini söyledi. Çiçek, "Devletin istihbarat birimleri tarikatlar üzerine çalışıyor, bazıları tasfiye edilecek" dedi.

Geçen hafta başlatılan operasyon kapsamında gözaltına alınan Adnan Oktar ve grubuna 'çocukların cinsel istismarı', ‘siyasi ve askeri casusluk', ‘dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık', ‘eğitim ve öğretim hakkının engellenmesi', ‘kişisel verilerin kaydedilmesi'nin de bulunduğu 31 farklı suçlama yöneltiliyor.

Adnan Oktar grubuna yönelik operasyonun ne anlama geldiğini anlatan gazeteci Çiçek, "15 Temmuz sonrası, devletin değişen bir paradigması vardı. Bu zaten her yerde çok net ifade ediliyordu; Ankara'ya gittiğinizde de, özel sohbetlerde de bunu çok net duyuyordunuz. Aslında söylenen şey, milli güvenliği tehdit edecek her türlü oluşumun pasifize edileceğiydi. Dolayısıyla, 15 Temmuz sonrasında bu yeni konseptin gerçekleşmeye başladığını çeşitli evrelerde görmeye başladık" diye açıkladı.

"Oktar, Nuhilik akımının Türkiye'deki temsilcisi"

Adnan Oktar'ın Nuhilik akımının Türkiye'deki temsilcisi olduğunu söyleyen Çiçek, şunları kaydetti:

"FETÖ gibi bir mesele üzerinden olayın güvenlik boyutu çok net ön plana çıktı. Bu ülke 15 Temmuz'da 251 insanının şehit edilmesiyle bunu acı biçimde görmeye başladı. Benim tahminim, FETÖ meselesi sonrasında da bu işin devam edeceği yönündeydi ki zaten şu an Adnan Oktar grubuna yönelik bu meseleyi konuşuyoruz. Adnan Oktar meselesiyle ilgili bir şeyi ilk defa anlatacağım. Adnan Oktar'ın normalde Harun Yahya ismiyle yazdığı kitaplarının çoğu aslında ‘kes/kopyala/yapıştır'ın bir ürünü. Koyu Katoliklerin ABD'de anti-Darwinist olarak hazırladıkları kitaplar vardı. Bu kitaplara İncil'den ayetler konulmuştu. İncil'i çıkarıp, yerine Kur'an-ı Kerim'deki ayetler konuldu. Çünkü mantıksal olarak anti-Darwinist'ti ve dolayısıyla da böyle gitti. Ancak esas mesele, Adnan Oktar'ın Nuhilik akımının Türkiye'deki temsilcisi olmasıdır. Nuhilik, özellikle 1951 yılından itibaren İsrail'in bir devlet politikası olarak benimsediği bir durum. Bu aynı zamanda ABD'nin 1990 yılında Kongre kararıyla desteklediği bir şey."

Habertürk'ten Kübra Par'ın sorularını yanıtlayan Çiçek'inkonuya ilişkin açıklaması şöyle:

Nedir bu Nuhilik?

Nuhilik, dünyadaki ahlaki ilkelerin Nuh Aleyhisselâm'daki kanunlar çerçevesinde toparlanması neticesinde oluşan bir akım. Bu akımın en büyük özelliklerinden bir tanesi, otorite olarak Yahudi din adamlarının tanınmasıdır. Mesela, siz akıl ile Nuhiliğe vardınız ama Yahudi din âlemini otorite olarak tanımıyorsunuz; o durumda sizi kabul etmiyorlar, hatta putperest olarak tanımlıyorlar. Dolayısıyla, Adnan Oktar'ın en büyük özelliği Nuhiliğin Türkiye'deki temsilcisi olmasıdır.

Ama bir Mehdilik iddiası da vardı Adnan Oktar'ın…

Adnan Oktar'ın birçok iddiası var. Sonuç itibariyle Mehdilik iddiası bambaşka bir şey. Bu mesele ne hikmetse, FETÖ meselesinde de karşımıza çıkan temel öğelerden bir tanesi ve aynı zamanda Irak ve Pakistan'daki bu tür yapılarda ortaya çıkan mekanizmanın bir versiyonu. Meseleye, "Bir şeye tabi olduğunuzda sadece inançsal anlamda mı tabi oluyorsunuz, yoksa her şeyiyle kabul ediyor musunu?" sorusu üzerinden bakmak gerekiyor. FETÖ inancında da Nuhilik'te de iradenin bir lidere teslim edilmesi durumu var.

Adnan Oktar grubunu suç örgütü haline getiren nedir?

Adnan Oktar'ın grubunu suç örgütü haline getiren şeyin kararını tabii ki mahkemeler verecek. Ama görünürde ne olduğunun cevabını, "Adnan Oktar grubunun savunduğu nedir?" sorusuyla vermek lazım. Adnan Oktar'ın savunduğu şeye bakarsak, Fethullah Gülen'in savunduğu ‘dinler arası diyalog'un farklı bir versiyonu olduğunu görüyoruz. Burada da Nuhilik akımı karşımıza çıkıyor. Yani bir taraftan diğer dinlerle birlikte bir entegrasyon süreci, dinler arası diyalogla birlikte içi boşaltılmış bir İslam var.

"Oktar grubuyla ilgili herhangi bir şey yazdığınızda Türkiye'nin 30-40 vilayetinde birden dava açılırdı"

Erkeklerin örgüt içinde yükselmesi için Oktar'a kadın ve para sağlaması gerektiği iddiaları var. Kadınlarla ilişkiye başlanıyor, evlenme vaat ediliyor ve müstehcen görüntüleri kaydediliyor. Emniyet'in bu şekilde 25'e yakın örgüt evi tespit ettiğini yazmış Nagehan Alçı. Psikolojik ilaçlar verilerek, kızlara ‘turnike' denen toplu tecavüzler yapıldığı gibi korkunç iddialar var. Bu iddiaların doğru olabileceğini düşünüyor musun?

Bu tür yapılarda her şeyin mümkün olma ihtimali söz konusu. Emniyet'in elinde mutlak surette bir kanıt olmasa bu şekilde düğmeye basılmazdı. Bu yeni bir yapılanma değil. Bu yapılanmaya ilk Nokta dergisinden beri dikkat çeken meslektaşlarımız var. Ama Adnan Oktar grubuyla ilgili herhangi bir şey yazdığınızda Türkiye'nin 30-40 vilayetinde birden dava açılırdı ve sizin bu davalarla baş etme şansınız yoktu.

Bu kadar çok avukatı, dava açacak bu gücü nereden buluyordu? 

Parasal gücünüz varsa ve bir projeyseniz her şeyi bulursunuz. Para ile ilgili çok farklı yaklaşımlar söz konusu. Zengin çocuklarından aldığıyla ilgili iddialar var. Dış yardımlarla aldığı iddiaları da var. Harun Yahya ismiyle oluşan kitapların satışının birilerine zimmetlendiği ve oradan alındığıyla ilgili iddialar var. Ama basına yansıyan iddialar doğruysa, karşımızda 100 milyonlarca dolardan bahsedilen bir yapı var. MASAK bunların hepsini çıkarır ama operasyonla birlikte, özellikle şirketlere kayyum atanması ekonomik boyutunun çok büyük olduğunu gösteriyor.

"Bir şey yapılamaz, ben de hedef olurum, sesimi çıkarmayayım' yaklaşımı vardı"

Diyanet, din adamları, Türkiye'deki diğer cemaatler Adnan Oktar grubuna bugüne kadar yeterince tepki gösterebildiler mi, yoksa herkeste "Kol kırılır, yen içinde kalır" gibi bir bakış açısı mı vardı? 

Bu tarz bir bakış açısı değil ama bahsettiğim o örgütlü güçten dolayı birçok insan uzak durmayı seçti. Birçok insan özel sohbetlerde tepkisini gösteriyordu, hatta espri konusuydu ama iş kamu önüne geldiğinde ne yazık ki ciddi anlamda bir tepki gösterilmiyordu. Kaldı ki Türkiye'de birçok gazetecinin, siyasetçinin, işadamının o televizyonlara çıkıp onlarla birlikte görüntü verdiğini çok net görebildik. Dolayısıyla böyle bir güç karşısında sizin bireysel anlamda başvurabileceğiniz bir yöntem yok. "Bir şey yapılamaz. Bir şey yapılamadığı gibi, ben de hedef olurum, dolayısıyla da sesimi çıkarmayayım" tarzı bir yaklaşım vardı.

"İslami camia Adnan Oktar konusunda çok temkinli davrandı"

Ama burada İslami camianın da dönüp kendini eleştirmesi gerekmez mi? 2013'te Fatih Erbakan'la yaptığım bir röportajda ona Adnan Oktar'ı sorduğumda "Biz arkadaşız. Siyonizm, Masonluk ve evrim ile ilgili yazdığı kitapları rahmetli babam da beğenirdi. Özel hayat kişiye özeldir. Aslında medyada yansıtıldığı gibi biri değil, yoksa bu çalışmaları ortaya koyması mümkün olamaz. Haksızlık ediliyor" demişti. Fatih Erbakan'ın bile bunu söylediği bir camiada Adnan Oktar gerçeğinin çok geç fark edildiğini söyleyebilir miyiz?

Aslında geç fark edilmedi. İslami camia Adnan Oktar'ı görmek isteseydi başından beri görürdü. Fakat başından itibaren bu konuda çok temkinli davrandı ve yer yer uzak durmayı seçti.

"İslami camia Adnan Oktar'dan korktu" diyebilir miyiz?

Adnan Oktar'ın biraz meşru görülmesinin temel sebepleri; Darwinist politikaya karşı çıkışı ve güya İsrail ve Siyonizm ile ilgili yazıp çizdikleriydi. Ama biz aynı Adnan Oktar'a İsrail tarafından hahamlarla birlikte 33. derece Masonluk verildiğini canlı yayında gördük. Adnan Oktar ile ilgili şunu söyleyeyim; televizyonu açtığınızda insanlar "Ya bu görüntüler olur mu?" gibi bir yaklaşım içerisine girerken, çok ciddi anlamda tepkilerin olduğunu görmedik. Aynı şey İskender Evrenesoğlu için de geçerli. O da mehdilik ilan ediyor, televizyonu var; ama İslami bir insan, sıradan bir insan karşı görüşte bir şey söylediğinde tepki üzerine tepki koyuyor. Toplumu zehirliyorlar ama bunlara rağmen, çok güçlü bir sesin çıkmadığını görüyoruz. Sonuçta çok net öğretilerin dışında yeni bir din ve İslam anlayışı ortaya konuyor. Bunun en büyük sebeplerinden bir tanesi; İslami camianın kendi içerisinde son dönemlere kadar özellikle FETÖ meselesi ile birlikte yüzleşmeyi çok geç yapmasından kaynaklıdır. O yüzleşme çok net yapılamadı. Neden yapılamadı? 28 Şubat'ı yaşamış, bir şekilde kamudan uzaklaşmışlar; dolayısıyla kendi içlerinden ya da camialarından bir insana en ufak bir saldırı olduğunda "Biz bunu koruyalım" mantığı ön plana çıktı. Adnan Oktar grubu ile ilgili birçok akademisyenin veya birçok farklı İslami grubun tavır koyduğunu biliyorum. Ama onların tavrı fazla bir işe yaramadı. Niye? Çünkü sesleri çok fazla çıkmadı. Sesleri çıktığı andan itibaren de "bel altı" saldırılara maruz kaldılar.

''Söz konusu tarikat yerli ve milli mi?' diye bakıyorlar"

Önümüzdeki süreçte Diyanet bütün bu tarikatlara ve cemaatlere yönelik bir çalışması olacak mı?

Şu an çalışıyorlar diye biliyorum. Özellikle sahih bilgi kaynağı noktasında Diyanet öteden beri bir çalışma içerisinde ve bunu daha görünür hale getirecek. Sadece Diyanet meselesi değil; benim aldığım duyuma göre, devletin istihbarat birimleri bu noktada çok ciddi çalışıyorlar. "Söz konusu tarikat yerli ve milli mi?" diye bakıyorlar.

"Yerli ve milli tarikat" nedir?

Gerçekten bir silsilesi varsa, toplum tarafından biliniyorsa, İslami öğretisi varsa ve bu ülkeye hizmetinde bir sıkıntı yoksa, burada bir sorun yok. Ama tarikat, cemaat, vakıf ve dernek adı altında dini kullanarak dışarının maşalığını yapıyorsa, milli güvenliğe tehdit oluşturuyorsa, dinin sahih kaynaklarını yerle bir ederek kendi anlayışını empoze etmeye çalışıyorsa, ümmete de ülkeye de herhangi bir faydası yoksa bunlar tasfiye edilecektir.

İsim verebilir misin? Adnan Oktar ve FETÖ dışında devletin operasyon düzenleyeceği bildiğin örnekler var mı?

Bu noktada iki şey söyleniyor. Islah edilebilir olanları varsa ıslah edelim. Çünkü sonuç itibariyle bunların mensupları var. Bir şeyi kapatmakla, yeraltına itmekle onu bitiremiyorsunuz. Ama ajanlık faaliyeti içine girmiş olan, milli güvenliği tehdit eden, dini bozma noktasında toplumun kılcal damarlarına kadar gitmiş olup bunu ve ticareti kullananlar varsa, bunlardan bir karar verme süreci istenecek. Nedir? Büyük bir ihtimalle ya tasfiyeleri ya küçülmeleri ya da asli unsurlarına dönmeleri istenecek.

"Türkiye'deki bütün tarikat ve cemaatler masadadır"

İstihbarat Teşkilatı'nın üzerinde çalıştığı kaç tane böyle yapılanma vardır?

Türkiye'deki bütün tarikat ve cemaatler masadadır.

Peki, bunların içinden kaçı tehlikeli görünüyordur?

Onu bilmiyorum ama sonuç itibariyle çok büyüdüğü zaman kontrol edilemez olduğunu hepimiz biliyoruz. "Hizmet noktası gerçekten gönüle hizmet mi yoksa devleti ele geçirme üzerine mi ya da yabancı bir faaliyetin buradaki bir şubesi gibi mi?" sorusunu sorduğunuzda aslında cevap biraz kendinden çıkıyor. Devletin sivil toplum kurumlarıyla, tarikat ve cemaatlerle ilişkisini son derece demokratik bir ortam içerisinde hazırlaması lazım. Devlet, devletliğini; tarikat, tarikatliğini; cemaat cemaatliğini bilecek.

FETÖ'den boşalan yerlere, Menzilcilerin ve farklı cemaatlerin doldurduğuna dair iddialar malum… Önümüzdeki süreçte devlet tarafından bunlara yönelik bir adım bekliyor musun?

Devletin sahibi devlet olacak. Hiçbir tarikat, cemaat, siyasi akım ve ideoloji artık devletin sahibi olmayacak. Eğer, tarikat-cemaat yapısı devletin içerisine sızmayı hedef alıyorsa, belli bakanlıkları ve yerleri kendi adamlarıyla doldurmayı esas alıyorsa, yeni devlet paradigmasının buna izin vereceğini düşünmüyorum.

Yeni operasyonlar da bekliyor musun?

Ben bu operasyonların devam edeceğini düşünüyorum çünkü bunlar toplumu etkileyen, toplumda gerginlik çıkarabilen, din adına hareket edip, farklı şeyleri öne çıkarabilen yapılar. Bu ülke, Çorum'u, Sivas'ı, FETÖ'yü gördü. Sistem bunlara "Dur" iradesini daha hızlı gösterecektir.

Son olarak şunu da sorayım, Adnan Oktar'a dönük bu son operasyonu ve diğer tarikatlara dönük incelemelerin yapılmasını askeri kaynaklar istemiş olabilir mi? Öteden beri irtica ile mücadele konusunda Genel Kurmay'ın hassasiyeti malum…

Devlet paradigması şu an siyaset, asker, bürokrasi, istihbarat, emniyet, diyanet hepsini kapsadığı yeni bir paradigma. Bu yeni paradigma içinde ben bunun ortak bir akıl olduğunu düşünüyorum. Ve bu ortak akıl neticesinde devletin milli güvenliğini tehdit edecek olan bütün yapıların pasifize edilmesi için çok ciddi bir irade olduğunu düşünüyorum. Kısacası bu 15 Temmuz'dan sonra devletin yeni yürüme yolu…