Politika

Murat Belge Ezidîleri ve Zerdüştleri anlattı

Murat Belge, Başbakan Erdoğan'ın Zerdüştlük ve Ezidîler için kullandığı üslubu eleştirdi

23 Ekim 2012 21:27

 

Murat Belge

 
 
Taraf/ 23.10.2012
 
 

Ezidîler

 
 
Başbakan Erdoğan, son seçimler öncesinde benimsediği yeni siyasî çizgisinde doludizgin gidiyor. En son da Zerdüşt ve Ezidîlik üstüne düşündüklerinin söyleyiverdi. Başbakan’ın, başkalarının düşüncelerine öyle fazla saygısı olmadığı görülebiliyor. Ama kendi düşüncelerine saygısı sonsuz. Kendisi öyle düşünüyorsa, “yanılmış olabilir miyim?”, “Acaba doğru biliyor muyum?”, “Ayıp olur mu? benzeri, kendini denetleme anlamına gelecek tedbirler düşünmüyor ve ağzına geleni söylüyor.
 
Zerdüşt’ün (Zoroaster, Zarathustra) İ.Ö. yedinci yüzyılda yaşamış bir “peygamber” olduğu kabul edilir. Dolayısıyla, İslâm’ın biçimlenmeye başladığı yıllarda ortaya çıkan Yezidîlik’ten (daha doğrusu Ezidîlik) çok daha eskidir. Ama aralarında bir ilişki olması ihtimali bir hayli yüksektir. Çoğunluklar tarafından “sapkınlık” (heretik) sayılan dinî inançlar büyük ölçüde “yeraltı”nda yaşamaya devam ettiği için, bunlar hakkında edinebildiğimiz bilgiler de kopuk sapık oluyor.
 
Zerdüşt dini, doğduğu İran’da yaşayamadı, örneğin. 10. yüzyıl dolaylarında Zerdüşt’e inananlar Hindistan’a göçtüler. O yıllarda henüz Bombay kenti kurulmamıştı; ama kurulduktan sonra orası bu insanlar için bir çekim merkezi hâline geldi. “Parsî” adı verilen bu halkın şimdi hemen tamamı Bombay’da yaşıyor. Ekonomik ve entelektüel anlamda başarılı bir topluluk. Evleri çok güzeldir ve mahalleleri Bombay’ın görülmesi gerekli yerleri arasındadır. İyi Hint lokantalarında “Parsî yemekleri” diye bir bölüm bulunur. Özellikle “dansak” çok iyidir.
 
Bu halkı 8-10. yüzyıllar arasından yerinden yurdundan edip göçe zorlayan zihniyet, şimdi Başbakan Erdoğan’ın ağzında diriliyor: “Bunlar Zerdüşt!” “Bunlar “ dediği, PKK. Tabii, âlicenap bir kişi olan Tayyip Erdoğan, “... Yezidî de olsa değer veririz,” demiş. Lütfetmiş. Sabah, Taraf’tan okuduğuma göre, Türkiye’de kalmış üç beş Ezidî bu lütuftan pek hoşnut kalmamış, “nefret dili” falan diyorlar.
 
Zerdüşt, Avesta, Manicilik, Kürtler arasında tutulmuş Ezidîlik, bunlar, bir “düalizm” temeli üstünde birleşen dinî inançlardır. Çin’de “Yin-Yang” inancı da bu tür “düalist” bir inançtır. İyice şematize ederek özetleyecek olursak, “iyilik” olması için “kötülük” de olmasının zorunluluğunu savunurlar. Bu özellikleriyle, “diyalektik” dediğimiz anlayışa uyarlar. Aslında bütün dinlerin biraz örtük bir biçimde kabul ettiğini daha açık bir şekilde dile getirirler. Doğu panteizmi ve politeizmi ile Ortadoğu monoteizmi arasında bir köprü işlevi gördükleri de söylenebilir. Ancak, daha göreneksel kalabalıkların gözünde, iyi ile kötüyü birarada ele almaları, “şeytana tapma” olarak yorumlanmıştır. Onun için de ağır baskıya uğratılmışlardır. Uğursuz 1915 ortamında, Kürt bölgelerinde yaşayan Ezidîler de saldırıya, kıyıma uğradılar. Bir kısmı kuzeye kaçtı. Bugün Ermenistan’da böyle bir Ezidî Kürt azınlık yaşıyor. Bir kısmı da güneye, Irak’a göçtü. Onun için şimdi Ahmet Türk “elimize Ezidî kanı bulaştı. Özür diliyoruz,” diyor.
 
 
Erdoğan işe Ezidîlikle PKK arasında bağ kurmaya çalışıyor. Bir zaman önce Meral Akşener adında birinin Öcalan’a “Ermeni dölü” demesinin başka biçimi. İkisi de “demonize” etme, sonunda; yalnız, “demon”ları (yani, “zebaniler”i) farklı.
 
Erdoğan bu anlattığım tarihi bilmez mi? Bildiğini tahmin ediyorum. Ama benimsediği siyaset yolu, bu popülist dilde konuşmasını gerektiriyor. “Nefret dili” mi, dedikleri gibi? Olmayabilir. Ama “önyargı dili” olduğu kesin. Önyargıdan nefrete giden yol da öyle uzun bir yol değil. Çok yakın tarihimizin Santoro, Malatya olayları ve aynı zamanda Hrant cinayeti o yolun kısalığının sonuçları. Son derece kötü eğitilmiş bir halkın önyargılarına iki buçuk ajitasyon çektiğinde, işte o katiller ortaya çıkar.
 
Erdoğan, anlaşılan, böyle şeyleri hiç düşünmüyor.