Medya

Mümtaz'er Türköne: Can korkusu teslim alır, mal korkusu ayaklandırır; iktidar bunu bilmiyor mu?

"Düşünce, ifade, basın özgürlüğü derken sırada mülkiyet hakkı var"

21 Haziran 2016 17:28

Yarına Bakış yazarı Mümtaz'er Türköne, Ceza Usul Kanunu’nda, bir adli tahkikat tedbiri olarak yer alan 'kayyum' müessesesinin, iktidarın elinde kapsamlı bir müsadere düzenine dönüştürüldüğünü savunarak, "Tarih bize büyük toplumsal başkaldırıların ve peşinden gelen iktidar değişikliklerinin, cana yapılan saldırılardan değil mala yönelik tecavüzlerden patlak verdiğini anlatıyor. Can korkusu insanları teslim alıyor ama mal korkusu ayaklandırıyor. İktidar bunu bilmiyor mu?" dedi.

Mümtaz'er Türköne'nin, "Bütün malınız müsadere edilirse?" başlığıyla yayımlanan (21 Haziran 2016) yazısı şöyle:

Düşünce, ifade, basın özgürlüğü, adil yargılanma hakkı derken, sırada mülkiyet hakkı var. Bir direnç hattı oluşmaz, elinden herkesi tehdit ettiği kör bıçak alınmazsa durmayacak. Malım az veya çok demeyin, tehdit hepinizi hedef alıyor.

Müsadere” malınıza devletin el koyması demek; devletleştirmeden veya kamulaştırmadan farkı, karşılığında herhangi bir bedel ödememesi. Ceza Usul Kanunu’nda, bir adli tahkikat tedbiri olarak yer alan “kayyım” müessesesi, iktidarın elinde kapsamlı bir müsadere düzenine dönüştürüldü. Kanunda soruşturmanın selameti için geçici bir tedbir ve iddia ile sınırlı bir kontrol aracı olarak öngörülen “kayyımlık” Koza İpek’te, Kaynak Holding’de, vakıf üniversiteleri ve özel okullarda, gazete ve televizyonlarda muhalefeti susturma adına doğrudan “el koyma” ve içini boşaltma yöntemi olarak kullanılıyor. Mevzuya uzak olanlar için somut bir kriter: Zaman Gazetesi’ne güya bir suç iddiasının soruşturulması için el konuluyor; ama daha kayyımın atandığı ilk gün gazete iktidarın borazanına dönüştürülüyor. Hadi resmî gazete gibi renksiz kokusuz bir yayın politikası izleseler anlarsınız; sulh ceza hâkimi tarafsız ve bağımsız yargı adına bu iktidar partisinin militanı kayyımları hangi kaynaktan bulup göreve getiriyor?

Komisyonda, TÜSİAD’ı ayağa kaldıran ve sonradan geri alınan düzenleme, kayyım tayinini halka açık şirketlerdeki suiistimal soruşturmalarına da teşmil ediyordu. En önemlisi, soruşturmanın selameti için kanunda yer alan bu tedbir, yargılaması bitmiş, kesinleşmiş suçları da kapsamına alıyor, kayyımın varlık sebebi olan “tedbir” veya “kontrol” gerekçesi de ortadan kalkıyordu.

Kayyım atanacak durumları ve kayyımın yetkilerini alabildiğine genişleten önergenin bir kısmı geri çekildi, ama turpun büyüğü hâlâ heybenin içinde. Tasarı, komisyonda kabul edildiği şekilde çıkarsa kayyımlar sırtlarını sorumsuzca devlete dayayıp, çekirge sürüsü gibi şirketleri işgal edecek, iktidar özel sektörün, hatta Koç, Sabancı gibi koca holdinglerin tepesine kayyım tayin edebilecek. Bir iddia, sehven bile yapılsa önemsiz bir hata gerekçe yeterli. Fatih Üniversitesi’ne iki öğrencinin burs evrakında imza eksik olduğu gerekçesiyle kayyım atandı. Kim iddia edebilir ki, kayyım bu imzaların peşine düşecek? Prestijini asıl sermayesi addeden koca bir üniversiteyi tek bir hâkimin kararıyla yok etmek gördüğünüz gibi çok kolay. Aynı kolaylığı özel sektöre boydan boya teşmil etmeyi deneyin. Hatırlayın: Gezi eylemcileri için büyük holdingleri suçlayan iktidar, şu kayyım düzeninde olsaydı bu holdinglerin başına ne gelirdi?

Kayyımların yetkileri artırılıyor, hesap vermemeleri de teminat altına alınıyor. Süleymaniye’yi yapmak için bir Sinan lâzım, yıkmak için iki amele yeterli. Sayıları 2 bine ulaşan ve yıkım görevlisi gibi çalışan bu kayyımlar nerde yetiştiler, nerden çıktılar, hâkimler onları hangi havuzdan çekip göreve getiriyor? Bir fikriniz var mı?

Geri adım atılması kimseyi yanıltmasın. Tasarı akıldan geçeni, yani holdinglere, halka açık şirketlere iktidarın el koyma niyetini ele verdi, mevcut hali de buna yeterli. Müteşebbis korkaktır, parası olanın kaybedecek çok şeyi vardır. Bu tasarı üzerinden gelen tehdidi, şantajı mafyadan içinde 6.35 mermi olan bir zarf alan biri gibi algılamış olmalılar. İktidar müsadereyi, bir hükmetme tekniği, özel sektörü tehdit edip teslim alma aracı olarak geniş çaplı kullanacak. Kimsenin kuşkusu olmasın.

Toplumda dehşetli bir gerilim var. Geziyi yaşayan iktidar, derin homurtularla yanardağın altında biriken öfkeyi takip ediyor. Krizi kendilerinin çıkartıp daha kolay yönetme çabası, Gezi Parkı’nın temcit pilavı gibi gündeme gelmesiyle sınırlı değil. Yeni Şafak’ta İbrahim Karagül protesto bildirileri yayımlayan liselilere karşı “acımasız direniş” çağrısı yaparken, okulların üç ay boyunca kapalı olduğunu unutup aynı niyeti ele veriyor.

Tarih bize büyük toplumsal başkaldırıların ve peşinden gelen iktidar değişikliklerinin, cana yapılan saldırılardan değil mala yönelik tecavüzlerden patlak verdiğini anlatıyor. Can korkusu insanları teslim alıyor ama mal korkusu ayaklandırıyor. İktidar bunu bilmiyor mu?

Düşünce, ifade, basın özgürlüğü, adil yargılanma hakkı derken, sırada mülkiyet hakkı var. Bir direnç hattı oluşmaz, elinden herkesi tehdit ettiği kör bıçak alınmazsa durmayacak. Malım az veya çok demeyin, tehdit hepinizi hedef alıyor.