Gündem

MİT TIR'larını durduran savcıdan açıklama: Batıya sirayet eden terör eylemleri tezgahını açık ettik

MİT TIR'larının durdurulması ve aranmasında görev alan Cumhuriyet Savcısı Aziz Takçı, bütün hakim ve savcıların korkutulmak istendiğini söyledi

16 Ocak 2015 22:00

MİT TIR'larının durdurulması ve aranmasında görev alan Cumhuriyet Savcılarından Aziz Takçı, yaptığı yazılı açıklamada, Suriye'de yaşanan ve batı ülkelerine de sirayet eden terör eylemlerinin görevleri sırasında bilmeden ne kadar önemli bir tezgahı açık ettiklerini belirtti.

HSYK tarafından açığı alınan Takçı, kendilerine yapılan saldırıların amacının, bütün hakim ve savcıların korkutularak güçlülere dokunulmaması sağlamak  olduğunu sözlerine ekledi.

Aziz Takçı'nın açıklaması şöyle;


Son zamanlarda bazı basın yayın organlarında (Havuz medyası tabir edilen) hakkımda HSYK tarafından bir kısım meslektaşların ve benim, yaptığımız bir soruşturmadan dolayı açığa alınacağımıza ilişkin haberler yapılmıştı. 15.01.2015 tarihinde HSYK 2. Dairesi tarafından hakkımızda açığa alma kararı verildiğini öğrenmiş bulunmaktayım.

Öncelikle, kamuoyunda MİT TIRLARI SORUŞTURMASI Olarak bilinen soruşturma ile ilgili olarak tarafıma resmi olarak yöneltilmiş bir suçlama bulunmamaktadır. Esasen Hakim ve Savcılar hakkında yapılan inceleme ve soruşturmalar gizlidir. Buna rağmen havuz medyası tabir edilen bir kısım basın yayın organlarında bu gizli soruşturma ve incelemenin detaylarının paylaşılması, bir kısım HSYK görevlilerinin görevlerini kötüye kullandıklarını göstermektedir. Bu konuda tarafımdan gerekli şikayetler yapılmıştır. Uygulanan bu yöntem bazı otoriter rejimlerde rastlanılan, otorite emrinde hareket eden basın aracılığı ile yönetimin sevmediği kişilerin öncelikle basın yolu ile linç edilmesi yöntemidir.

Bir hukukçu ve idealist bir Cumhuriyet Savcısı olarak, gelinen noktada artık ülkemizin bir hukuk devleti olmadığını, hiçbir birey ya da kurumun hukuki güvenliğinin kalmadığını üzülerek ifade etmek istiyorum.

Bu aşamada hakkımızdaki suçlamalara esas teşkil eden soruşturmanın detaylarını paylaşma niyetinde değilim ancak soruşturmanın gizliliğini ihlal etmeyecek mahiyetteki bazı noktaları ifade edeceğim.

Bu soruşturmanın olduğu dönemde ve öncesinde, Adana-Hatay-Gaziantep-Suriye çizgisinde yaşanılanları bilmek ve görmek gerekmektedir.

Bu çerçevede:

1-) 20.08.2012 Tarihinde Gaziantep Merkez’de bombalı saldırı olmuş 9 vatandaşımız şehit olmuş, çok sayıda vatandaşımız yaralanmıştır. Yapılan soruşturmada eylemin çalıntı bir araçla, PKK Militanlarınca gerçekleştirildiği tespit edilmiştir.

2-) 11.02.2013 Tarihinde Hatay'ın Reyhanlı ilçesindeki CilvegözüHYPERLINK "http://www.sabah.com.tr/haberleri/cilvegozu_sinir_kapisi" Sınır Kapısı'nda bombalı saldırı meydana gelmiş,13 kişi hayatını kaybetmiştir. Yapılan soruşturmada bu olayın faillerinin Suriye Ülkesinden geldikleri belirlenmiştir.

3-) 11.05.2013 Tarihinde Hatay-Reyhanlı’da bombalı saldırı meydana gelmiş, 52 vatandaşımız şehit olmuş 150’den fazlası yaralanmıştır. Bu olaya ilişkin soruşturmada, faillerin Suriye bağlantılı oldukları, ayrıca Türkiye içerisinde bazı odaklarca korunup kollandıkları, bu kişilerin eylem hazırlığında oldukları bilindiği halde bazı kamu görevlilerince korundukları, eylem bilgisinin Emniyet ve Savcılıktan gizlendiği, eylemden 12 saat önce yasak savma kabilinden adi bir kapalı zarf ile, mesai saati bitiminde emniyete bildirildiği tespit edilmiştir.

 

'Adana'da bir TIR'da yapılan aramada 935 havan topu ele geçirildi'

 

4-) 07.11.2013 Tarihinde Adana Emniyet Müdürlüğü’ne yapılan bir ihbar üzerine, Genel Yetkili Savcılık tarafından verilen arama izni üzerine, Adana Merkezinde bir Tırda yapılan aramada 935 Adet havan topu mühimmatı ele geçirilmiştir. O tarihte konuya ilişkin olarak Adana Valisi Hüseyin Avni Coş Tarafından, polis şapkası giyilerek yapılan açıklamada ''Muhtemelen sınır dışında, yani Türkiye'de kullanılmayacağını biliyoruz. Ama nerede ve nereye gideceği konusunda farklı bilgiler var. Onlar net değil. Bunlar insani ihtiyaç değil. Bu maddeler birtakım savaş gereçleri olduğunu göre, birtakım örgütlere veya devletlere gitmesi muhtemel. Tırda uyuşturucu olduğu ihbarı üzerine arkadaşlarımız çalışmalarını yapmışlar ve bunun değerlendirilmesi sonucunda söz konusu yasak malzemelerin bulunduğu tespit edilmiştir ve bunun yasal gereği de yapılıyor. Tırın Konya'dan geçiş yaptığı bilgisi de var. Bununla ilgili kesin bir örgüt ismi yok ama bu şunu gösteriyor, Türkiye'de özelikle çevremizde birtakım yasa dışı örgütlere karşı kararlı tavır sergilendiğini ortaya koyuyor. Bu, gerekli hassasiyetin gösterildiği, intikal eden istihbaratın değerlendirildiğini, suç teşkil eden herhangi bir duruma meydan verilmediğini ortaya koyuyor. Daha önce de çeşitli iddialar vardı. Kimyasal malzemelerin Adana'dan güneye sevk edileceği konusu vardı. Bunları da polisimiz, güvenlik kuvvetlerimiz araştırmış ve en ufak iddiaları bile değerlendirerek meseleyi adli makamlara taşımıştır. Bu da öyle oldu. Türkiye, suç işlemek isteyenlerin ve insan hakları kavramını ihlal edenlerin yararlanabileceği bir ülke olmadığını da bu suretle göstermiş oldu. Adana Emniyet Teşkilatı da ilgili birimlerle işbirliği içerisinde devletimizin güvenliği, vatandaşımız huzuru için gece gündüz çalışmalarını devam ettiriyor.''

Coş bir başka soru üzerine de roket başlıkları dışında ele geçirilen mühimmat bulunmadığını, roket başlıklarının kullanılabileceği aletlerin ise başka yerden temin edilme olasılığı bulunduğunu, roket başlıklarının hangi ülkeye ait olduğunun araştırıldığını, bir kısmının Türkiye'de üretilmiş olmasının muhtemel olduğunu kaydetti.

Türkiye'nin teknolojide belli bir noktaya geldiğini bildiren Coş, ''Ama bu teknik birikimini farklı amaçla ve kontrol dışı kullanmak isteyen, yasadışı yollara teknoloji tahsis etmek isteyenlere karşı da devletimiz bütün birimleriyle etkin şekilde mücadele etmektedir. Teknolojinin insanlığın barışı ve huzuru yönünde kullanılması konusunda güvenlik kuvvetlerimiz kararlı şekilde çalışmalarını sürdürmektedir'' denilmiştir.

Bu soruşturma dosyası o dönem derhal TMK 10 maddesi ile görevli Başsavcı vekilliğine aktarılmış, soruşturmaya tarafımızdan devam edilmiştir. Bu soruşturmanın devamında yine bir kısım kamu görevlilerinin söz konusu mühimmat sevkiyatını organize eden Suriyeli kişiler ile irtibatlı oldukları belirlenmiştir. Bizim görevden alınmamız sonrasında bu dosya ne hikmetse Devlet Sırrı kapsamına alınmıştır.

 

'El Kaide bağlantılı kişilein sarin gazı yapımında kullanılan malzeme temin ettikleri tespit edildi'

 

5-) 30.05.2013 tarihinde C. Savcısı M. A. tarafından yürütülen soruşturma kapsamında, bir kısım El Kaide Terör örgütü bağlantılı kişilerin, ülkemizden sarin gazı yapımında kullanılan malzeme temin ettikleri, bu malzemeleri Suriye ülkesine götürecekleri tespit edilmiş, bu kişiler yakalanmış ve haklarında kamu davası açılmıştır.

6-) Yaptığımız görev gereğince ve sorumluluk bölgemiz itibarı ile, Suriye Ülkesinde devam eden iç savaşta Özgür Suriye ordusu dışında bazı selefi grupların öne çıktığı, özellikle El-Nusra ve IŞİD İsimli oluşumların Özgür Suriye Ordusunu zayıflattıkları ve selefi bir devlet kurdukları, diğer tüm muhalif grupları kendilerine biat etmeye zorladıkları, Suriye Devleti yerine özellikle diğer muhaliflerle savaştıkları, bu grupların nihai hedeflerinin ise Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik cephe açmak olduğu, bunu açık kaynaklarda ifade ettikleri, bu örgütlere Dünyanın birçok yerinden katılım olduğu, birçok militanın ülkemiz üzerinden geçerek bölgeye gitmeye çalıştığı, bir çok örgüt militanının Adana-Hatay ve G. Antep’te güvenlik güçlerince yakalandıkları, sınır güvenliği bulunmadığından ülkemize rahat rahat girip çıktıkları, yine o dönemde güvenlik güçlerince ülkemizin bir çok yerinden çalınan kamyon-kamyonet türü araçların kaçak yollarla Suriye Ülkesine götürüldüğü, bunlara patlayıcı yüklenilerek ülkemizde eylem yapılabileceği yönünde istihbari bilgilerin bulunduğu tarafımızdan bilinmekte idi.

Görüldüğü gibi suçlamaya konu Tır ihbarları, görev bölgemiz itibarı ile dikensiz gül bahçesi olmayıp aksine çok titiz olunması, terör eylemlerine fırsat verilmemesi gereken bir ortamda yapılmıştır. Bu ortamda yapılan patlayıcı veya silah yüklü bir araç ihbarını yok saymak, arama yapılması için gereken tedbirlere izin vermemek vatana ihanet sayılabilecek ağırlıkta ihmal göstermek anlamına gelecekti. Bu ortam bilinmeden yahut dikkate alınmadan yapılan ve yapılabilecek yorumlar hariçten gazel okumak niteliğindedir. Hukuk düzeninde olaylar sonuçları ile değil sebepleri ve delilleri ile araştırılarak gerçeğe ulaşılır. Sondan-sonuçlardan başlayan ve geriye doğru çıkarımlar yapan anlayış hukuki değil siyasal bir yaklaşımdır.

Yapılan soruşturma ve arama işlemlerine gelince:

Öncelikle şunun bilinmesi lazım. Gerek 01/01/2014 Tarihinde Kırıkhan sınırlarında gerçekleşen olayda gerekse 19/01/2014 Tarihinde Adana’da gerçekleşen olayda, ne ihbarda ne arama sırasında ne de arama sonrasında bu araçların resmi bir kuruma ait olduğu, kişilerin o kurumun görevlisi olduğu yönünde hiçbir resmi yazı-bilgi dosyaya girmemiştir. Olaya karışan kişilerin kimlikleri ve görevleri halen bilinmemektedir ve dosyalarda buna dair resmi hiçbir veri yoktur. Zaten buna dair 19/01/2014 tarihli işlem sırasında üstü kapalı da olsa dosyaya sunulan resmi belge üzerine araçlara ve kişilere başka hiçbir işlem yapılmadan salıverilmiştir.

Bir Cumhuriyet Savcısı olarak bu olayda esas aldığım ve uyguladığım yasa hükümlerini hatırlatmakta fayda bulunmaktadır.

1-) 5271 Sayılı CMK Madde 160 - (1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.

Görüldüğü gibi Cumhuriyet Savcısı suç işlendiği izlenimi edindiği anda dahi harekete geçmek zorundadır.

2-) 5271 Sayılı CMK Madde 119 - (1) (Değişik fıkra: 25/05/2005-5353 S.K./15.mad) Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri arama yapabilirler.

Yolda hareket halinde olan bir aracın aranmasında gecikmesinde sakınca bulunan hal olgusunun bulunmadığını söylemek imkansızdır.

3-) 4483 sayılı memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yargılanması hakkında kanun Madde 4 - Cumhuriyet başsavcıları, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin bu Kanun kapsamına giren suçlarına ilişkin herhangi bir ihbar veya şikayet aldıklarında veya böyle bir durumu öğrendiklerinde ivedilikle toplanması gerekli ve kaybolma ihtimali bulunan delilleri tespitten başka hiçbir işlem yapmayarak ve hakkında ihbar veya şikayette bulunulan memur veya diğer kamu görevlisinin ifadesine başvurmaksızın evrakın bir örneğini ilgili makama göndererek soruşturma izni isterler.

Görüldüğü gibi suç işleyen kim olursa olsun tüm kamu görevlileri için uygulanması gereken genel yasa hükmü “ivedilikle toplanması gerekli ve kaybolma ihtimali bulunan delilleri tespitten” bahsetmektedir. C. Savcısı zorunlu ve ivedi delilleri toplar, kaybolmasından (Yolda hareket halinde bulunup Suriye ülkesine gidip savaşta kullanılma ihtimali olan) korkulan delilleri derhal toplar. Bu delilleri soruşturma izni vermeye yetkili mercie gönderir. Yasanın bu genel hükmü sadece özel yasasında engelleyici özel bir düzenleme var ise o engelle sınırlı olarak uygulanmaz. ( Örneğin 2802 Sayılı Kanun Madde 88 - Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâlleri dışında suç işlediği ileri sürülen hakim ve savcılar yakalanamaz, üzerleri ve konutları aranamaz, sorguya çekilemez. )

Şu halde tarafımızdan yapılan bu soruşturmada tamamen yasalara uygun hareket edilmiştir. Kaldı ki ana yollar üzerinde hareket eden araçlarla ilgili olarak o tarihlerde geçerli olan ve halen neredeyse bütün ülkede uygulanan, Sulh Ceza Hakimlerince verilmiş “ÖNLEME ARAMASI” Kararları bulunmaktadır. Başka hiç bir karara ihtiyaç olmadan sırf bu önleme araması kararlarına istinaden dahi bu aramalar yapılabilirdi.

4-) Arama yapıldığı sırada tırlarda bulunan kişiler sözlü olarak MİT görevlisi olduklarını beyan etmişlerse de (Ancak kimliklerinin kontrolünü sağlayacak şekilde kolluğa ve savcıya göstermemiş-vermemişlerdir); 2937 Sayılı Kanunun Madde 4. maddesinde Milli İstihbarat Teşkilatının görevleri şunlardır denilerek görevler sayılmış ve ikinci fıkrasında “ (Değişik cümle: 17/04/2014-6532 S.K./1. md) Millî İstihbarat Teşkilatına bu görevler dışında görev verilemez. Milli İstihbarat Teşkilatı birimlerinin görev, yetki ve sorumlulukları Başbakanca onaylanacak bir yönetmelikte belirtilir.”Hükmü getirilmiştir. Görüldüğü üzere MİT’in silah ve patlayıcı taşıma, nakletme, ihraç etme gibi görevleri bulunmamaktadır. Ayrıca böyle bir görev verilemeyeceği yasa ile hüküm altına alınmıştır. Kaldı ki, 19/01/2014 tarihli arama sırasında görevi ve yetkisi olmadığı halde olay yerine gelen ve aramaya engel olmaya çalışan dönemin Adana Valisi Sayına Hüseyin Avni COŞ, bizzat dönemin başbakanına atfen, “Bu konuda kanun çıkarılacağı” söylenerek yapılan işin yasaya aykırı olduğu itiraf edilmiş, daha sonra da bilindiği üzere yasa değişikliğine gidilmiştir.

5-) Peki bu görev kime verilmiştir? Harp araç ve gereçleri ile silah, mühimmat ve patlayıcı madde üreten sanayi kuruluşlarının denetimi hakkında yönetmelik bu konuyu düzenlemiştir. Yönetmeliğin 19. Maddesinde “İhraç veya yurt dışına çıkarmada genel esaslar (1) Kontrole Tabi Listede belirlenen her türlü harp araç ve gereçleri ile silah, mühimmat ve bunlara ait yedek parçalarla patlayıcı maddelerin ihracı veya yurt dışına çıkarılmasına, Genelkurmay Başkanlığı ve Dışişleri Bakanlığının görüşleri de alındıktan sonra Makam tarafından izin verilebilir.” Hükmü yer almıştır.

Yine mevcut düzenlemelere göre bu tür bir nakil Silahlı Kuvvetler tarafından Valilikler koordine edilerek yapılır.

Bu düzenlemeler de dikkate alındığında, yapılan ihbarların MİT ile irtibatlandırılması ve görev suçu gibi değerlendirilmesi imkanı yoktur.

Bir basın açıklaması formatının dışına çıkmış olduğumun farkındayım ancak bir kısım kişi ve kurumlar, yasa hükümlerini ve yapılan işin ne olduğunu bilmeden yanlı ve yanlış verilerle, siyasal saiklerle değerlendirme yaparak bundan hukuki sonuçlar çıkarmaya çalışmaktadır. Bu nedenle halk tarafından da hukukun bu konuda ne emrettiğinin bilinmesi gerektiğine inanıyorum.

Saygıdeğer Milletim:

Ben küçük bir Anadolu Kasabasında çiftçi bir babanın 13. Çocuğu olarak dünyaya geldim. Hayata 5 yaşında lastik ayakkabı giyerek ve dana otlatarak başladım. Dersane, özel okul, özel ders alarak değil mütevazi okullarda şahsi gayretimle çalışarak Hukuk Fakültesi kazandım ve ardından çok istediğim bu mesleğe girdim. Meslek hayatımda bilerek kimsenin hakkını yemedim. Hep işimin hakkını vermeye, mesleğimin gereklerini yerine getirmeye çalıştım. Kimseye diyet borcum olmadan, kimseden emir almadan hukuka ve vicdanıma göre kararlar verdim. Hiçbir güç odağına boyun eğmedim. Geldiğim hiçbir konumu Allah’tan başkasına borçlu değilim. Çalışmalarım ile her görüşten HSYK-Adalet Müfettişleri ve Başsavcılarımdan takdir gördüm.

Bugün birileri, görevimi hakkı ile yaptığım için hakkımda açığa alma kararı verdiler. Şerefimi açığa almaktansa mesleki olarak açığa alınmayı tercih ederim. Beni yokluğa mahkum etmeye çalışanlar bilsinler ki, ben her yerde çalışır rızkımı kazanırım. Ancak Şerefini kaybedenler bu şereflerini bir daha kazanamazlar. Vatan ve millet sevgisi, hukukun üstünlüğü, kimsenin suç işleme özgürlüğü olmadığı bilinci ile hareket ederken bazı güç odaklarının kirli ilişkilerine bilmeden çomak sokmuşuz. Bunun bir diyeti varsa bunu da öderiz. Ancak hiç kimse kendisini devlet yerine koyamaz. Devlet bütün organları ile devlettir. Devlet sadece yürütme erki veya muhaberat teşkilatından ibaret değildir.

Bugün Suriye ülkesinde yaşanan, giderek ülkemize ve batı ülkelerine de sirayet eden terör eylemleri, görevimiz sırasında bilmeden ne kadar önemli bir tezgahı açık ettiğimizi göstermektedir. Bunu aklıselim herkesin göreceğini umuyorum. Elbetteki somut olarak hiçbir kişi ya da kurumu hedef almıyorum. Ancak sorumluların eninde sonunda bağımsız yargı mercileri önünde hesap vermekten kurtulamayacaklarına inanıyorum.

Bu karar beni kısa vadede kişisel olarak mağdur edebilir. Ancak ben tarih önünde, vicdan aynasında, hukuk önünde yapmam gerekeni yaptığıma inanıyorum. Şahsıma yapılan mesnetsiz saldırılar, hukuka aykırı işlemler ile ilgili olarak da –hukuktan başka yol bilmediğim için- ulusal ve uluslar arası merciler önünde hukuk mücadelemi sürdüreceğim.

Bugün yapılan şey aslında şahsıma ve bazı mesai arkadaşlarıma karşı yapılmaktan çok anayasal düzene karşıdır. Devletin Adli Teşkilatı, Devletin Jandarma Teşkilatı nezdinde Silahlı Kuvvetleri, suça bulaşan çok az sayıda İstihbarat görevlisini ve onlara yasadışı emir verenleri korumak adına feda edilmektedir. Adeta aslanlar kediye boğdurulmaktadır. Devletin Adli Teşkilatı, Devletin Jandarma Teşkilatı nezdinde Silahlı Kuvvetleri sanki başka bir ülkenin teşkilatlarıymış gibi fütursuzca casusluk suçlamaları ile muhatap edilmektedir. Bu akıl ve izan dışı saldırılar inşallah hukuk düzeninde karşılığını bulacaktır.

Bize karşı yapılan saldırıların asıl mesajı diğer meslektaşlara yöneliktir. Bütün hakim ve savcılar korkutularak güçlülere dokunulmaması sağlanmak istenilmektedir. Evet korkanlar olacaktır ama korkaklık bir hakim ve savcı sıfatı değildir. Dürüst ve namuslu meslektaşlarımın bu korku iklimine boyun eğmeyeceklerine, önlerine gelen işlerde hak ve adaletten ayrılmadan hüküm vereceklerine inanıyorum. Büyük Hukuk İnsanı, Onursal Yargıtay Başkanı Sami Selçuk’un dediği gibi “Her hukukçu bütün insanların ve insanlığın yazgısından sorumludur.”

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.