Gündem

Milli Gazete yazarı: Siyasetçinin kıldığı namaz, yanlışlarını görmemizi engellememeli

"Müslüm Gürses için kendini jiletleyen ile Erdoğan için ölüme giden arasında ne fark var?"

22 Nisan 2017 17:35

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP'yi kuran çekirdek kadronun içinde yetiştiği Milli Görüş çizgisinin yayın organı Milli Gazete'nin yazarı İshak Beyazay,  "Bize hizmet verenlerin kendilerini değil, bize yaptıkları hizmetleri ve ülkemizi ne hale getirdiklerini sorgulamalıyız. Keskin dil kullanarak, ayrıştırma politikası izleyen kim olursa olsun kıldığı namaz bizi diğer yanlışlarını görmemizi engellememelidir" dedi. 

Beyazay, "Müslüm Gürses için kendini jiletleyen ile Erdoğan için ölüme giden arasında psikologlar için ne fark vardır? Ne hayranı olduğu sanatçının icraatını sorgular ne de siyasetçinin çıkarttığı kanunları" ifadesini kullandı. 

İshak Beyazay'ın "İçimizdeki put" başlığıyla yayımlanan (22 Nisan 2017) yazısı şöyle:

Medya öyle güçtür ki, farkında olmadan bilinçaltınıza girer ve istediği kişiyi gönlünüzde, kalbinizde putlaştırır. Anlamazsınız/anlayamazsınız. Her insan bir gruba ya da bir topluluğa aittir. Ait olduğunuz ister grup olsun ister topluluk olsun; grup dinamikleri devreye girer ve ait olduğunuz grubun bütün özelliklerini yerine getirmek durumunda kalırsınız. Yani kraldan daha kralcı olma hali oluşur. Ait olduğunuz topluluk ya da grup bir siyasi lider hayranıysa, siz onlardan daha fazla hayran olursanız, o kişiler de sizden hayran olacaklardır. Bu düşünceyle hareket eder, farkında olmadan içinizde bir put büyütür, hayran olduğunuz kişinin hatalarını ve İslam’a ne kadar zarar verdiğini görmezsiniz.
 
 Çünkü o sizin için mükemmel biridir. “Ne yapıyorsa ülkesi için yapıyor” düşüncesi hep ön plandadır. Hayran olduğunuz sanatçı veya siyasetçiye duyulan hayranlığın dozu çok önemli. Eğer ayrıntıları görmüyor ve üzerinde durmuyorsanız; abartılı ilginiz bir süre sonra hayatınızın büyük bölümünü ele geçirip sağlıklı düşünmenizi engelliyorsa bu bir sorun olarak adlandırılabilir. Siz “hayranlık” mertebesinden “bağımlılık” mertebesine geçmişsiniz. Bir Müslüman olarak, Irak’ta tecavüz edilen Müslüman kadını görmüyorsan, hayran olduğun siyasetçinin bu konudaki yanlış tutumunu pek tabi sorgulamayacaksın.
 
 Hayranlık önce bağımlılığa sonra da saplantıya dönerse işte orada tehlike canları çalmaktadır. Gözümüzde büyüttüğümüz içimizde putlaştırdığımız kişilerin kötülük yapacaklarına ihtimal dahi vermeyiz. İçimizde ki ses “O yapıyorsa bir bildiği vardır” der durur. Ancak işin aslı hiç de öyle değildir. Eğer o kimselerle bir hafta yan yana kalsak emin olun pek çoğumuz hayal kırıklığı yaşardık. Çünkü biz gerçekten o kişiye değil, hayalimizde yaşattığımız kişiye hayran olmaya başlamışızdır. Televizyonlar, yazılı basın ve sosyal medya kanalıyla hayran olduğumuz kişiye an be an erişim fırsatı gerçekte var olmayan bir “yakınlık sanrısı” oluşturuyor. (Sanrı: Gerçekte var olmayan şeyleri görmek, işitmek gibi dayanaksız algılama)
 
Hayranlık saplantı haline aldıysa orada ünlülere “tapma sendromu” devreye giriyor ki, bu kişi ya da kişilere asla gerçekleri anlatamazsınız. Ait olduğu grup/ topluluk hayranı olduğu sanatçı veya siyasetçiden vaz geçmesi durumunda aidiyet duygusu sekteye uğrayacaktır. Bunun dışında kim ne derse desin asla bu saplantısından vazgeçmeyecektir.  Çıkan kanunların ne kadar faydalı /zararlı olup olmadığını tartışmayacaktır. Ekonominin bozuk olduğunu yap-işlet-devret modelinde devlet garantisinin hazineye ne kadar zarar getirdiğini düşünmeyecek bile. Varsa yoksa içinde putlaştırdığı kişidir onun önceliği. Zaten siyasetçi de hayranlarının sorgulamalarını istemezler. Körü körüne bağlılık onlar için her zaman önceliklidir. Siyasetçi böyle bir insan tipini sever. Müslüm Gürses için kendini jiletleyen ile Erdoğan için ölüme giden arasında psikologlar için ne fark vardır? Ne hayranı olduğu sanatçının icraatını sorgular ne de siyasetçinin çıkarttığı kanunları. Bilinçli toplum yapılan yolları, köprüleri tabi ki sorgular ama çıkan yasaların ne getirip ne götürdüğünü, ekonomi verilerinin ne olduğu ve benzeri pek çok şeyi de sorgular. Bize hizmet verenlerin kendilerini değil, bize yaptıkları hizmetleri ve ülkemizi ne hale getirdiklerini sorgulamalıyız. Keskin dil kullanarak, ayrıştırma politikası izleyen kim olursa olsun kıldığı namaz bizi diğer yanlışlarını görmemizi engellememelidir.