Kültür-Sanat

Mezopotamya Dans 13'üncü yaşını kutluyor

Mezopotamya Dans'ın sanatçılarından İsmet Köroğlu, HEK performansından bahsederek topluluğun gelecek projelerini de anlattı

31 Ocak 2018 14:24

2005 yılında Yeşim Coşkun ve Serhat Kural'ın öncülüğünde kurulan Mezopotamya Dans, 13. yılı geride bıraktı. Sanatçı İsmet Köroğlu, Mezopotamya Dans'ı, "Ortaya koyduğu eserleri ve yaratım süreçlerini özgün bir çalışma şekli ile grupça karar altına alan ve ortak bir fikirde geliştiren bir topluluktur" sözleriyle tanımlıyor.

Topluluk bugün Serhat Kural, Yeşim Coşkun, İsmet Köroğlu ve Güneş İdil Altun olmak üzere 4 dansçı ile yoluna devam ediyor. Köroğlu, proje bazlı farklı dansçılarla da ekibi genişletme ve çalışma fikirlerine her daim açık olduklarını belirtiyor.

T24'ün sorularını yanıtlayan Köroğlu'nun yanıtları şöyle:

Mezopotamya Dans kimlerden oluşuyor, nasıl bir araya geldi? Bize topluluktan bahseder misiniz?

Mezopotamya Dans, Mart 2005’te Mezopotamya Kültür Merkezi bünyesinde Yeşim Coşkun ve Serhat Kural ile beraber 3-4 arkadaşın öncülüğünde kurulmuş bir dans topluluğudur.

Fakat topluluğun temelleri 2003 yılında Mem û Zîn müzikali ile kısmen atılmıştı. Bu projenin yarattığı etki ve heyecan ile topluluğu kurma kararı aldırdı. Beraberinde çalışmalarımız ilerlerken paralel olarak da akademik eğitime yöneldik. Grup üyelerinin geneli Mimar Sinan Üniv. Dev. Konservatuarı Modern Dans bölümünden mezun.

Ortaya koyduğu eserleri ve yaratım süreçlerini özgün bir çalışma şekli ile grupça karar altına alan ve ortak bir fikirde geliştiren bir topluluktur.

Topluluk Mit’ler, toplımsal sorunlar, soykırımlar, ritüeller ve son olarak bir biyografik eser ekseninde projeler üretti.

‘2005 “Navber” (Bir “ara”dayız)

‘2006 “Bê zeman û bê ziman”(zamansız ve Dilsiz)

‘2008 “Sinor”(sınır)

‘2009 “Destana Kawayê Hesinkar” (Kawa Destanı)

‘2011 “4kapı 40makam”

‘2012 “Jenosit”

‘2015 “Leyla” bunlardan birkaçına örnek projelerdir.

Topluluk bugün Serhat Kural, Yeşim Coşkun, İsmet Köroğlu ve Güneş İdil Altun olmak üzere 4 dansçı ile yoluna devam ediyor. Proje bazlı farklı dansçılarla da ekibi genişletme ve çalışma fikrine de her daim açık.

HEK performansının ortaya çıkış hikayesi nedir?

HEK performansını oluştururken yerel ( adıyaman) kürtçe bir  tekerlemeden yola çıkarak ve hapishanelerde mahkumlara karşı kullanılan işkence aletlerini temsilen kullandığımız şişelerle yola çıktım. Önce tekerlemeye bir melodi bulduk ve hareket paterninin bir kısmını bu melodi üzerine tekerlemede anlatılan üstü kapalı göndermelere göre düzenledik.

HEK performansı hapishanelerde mahkumlara karşı kullanılan işkence aletlerinin bedende yarattığı etkiyi ve bu etki sonucu hem psikolojik olarak hem de fiziksel olarak bir beden bu süreç içerisinde ve ya sonrasında ne yapardı sorusunu sorar. Birebir ülkemizde ve dünyanın bir çok yerinde yaşadığımız ya da şahit olduğumuz bedensel, psikolojik işkenceler eğer bir grup dansçı tarafından performe edilseydi nasıl olurdu? Bedenleri ile ilişkileri, kendi aralarındaki etki-tepkileri ve işkence aletlerine olan yaklaşımları... Yaratım süreci  boyunca bu soruları soruları sordum ve proje verilen cevaplarla inşaa oldu, inşaa olmaya devam ediyor.

HEK’in anlamı ne demek? HEK ile izleyicinize vermek istediğiniz mesaj nedir?

HEK Kürtçe bir kelime ve Türkçe karşılığı yumurta. HEK performansında mesajdan çok bir tepki var. Fikir suçundan mahkum edilmiş bir grup insanın sürekli bir şekilde işkenceye maruz bırakılması sonucu ortaya çıkan manzaraları izliyoruz. Ve sanırım izleyici olarak kalıyoruz. Bu noktada izleyici olmayı, izleyici olmayı seçmeyi seçiyoruz. Hem etkene hem de seyirci olarak kalmayı seçenlere tepki gösterir HEK. 

Performansları ortaya çıkarırken nelerden ilham alırsınız?

İlham kaynaklari her kisinin düş dünyası, anlayişi ve varoluşunu ifade edebilme durumuna göre değişir. Mezopotamya Dans, mezopotamya'nin zengin kültürel öğelerinden ilham alır. mezopotamyadaki mitlerden, efsanelerden ve inançlardan etkilenerek beden ile buluşturup izleyiciye sunar. Fakat günümüz ve yakın zaman tarihinin acimasiz politik atmosferinin yarattığı trajik tarihten de kurtulmak pek mümkün olamıyor. Dolayısı ile her ne kadar geçmişten ilham alsak bile aynı zamanda güncel sorunları da işleyerek tavrımızı ortaya koymaya çalışıyoruz. örneğin; "Leyla" projemiz 70 yil önceden yaşamış bir kürt dansçının hayatını konu alırken, "HEK" projemiz ise hücre de kalan bir bedenin reaksiyonunu ve psikolojik reflekslerini ele alıyor.  yani; geçmiş ve bu günü bedenlerimizde birer hikayeye dönüştürüyoruz. bu hikayeler bazen çok sert bazende geçmiş zamanlarin izlerini bugüne taşıyor.

İstanbul’da birçok sahnede bulundunuz ve bulunacaksınız sizin için keyifli sahne hangisidir?

İstanbul da pek çok yerde sahne aldık evet. Fakat en fazla sahne aldığımız yer Moda sahnesi. Hem teknik, hem güleryüz hem de profesyonel ekip mantığı ile çalıştıkları için çok keyif alıyoruz. Dostane bir ilişkiye de geçiş yaptığımız için bizim için öncelik arz ediyorlar.

Sizce dans insana ve dolayısıyla topluma neler kazandırıyor?

Öncelikle dans insanın içinde yaşadığı bedeniyle ilişkisini inanılmaz derecede güçlendiriyor ve bu ilişkiden doğan farkındalık gündelik  hayattaki sıradan bir yürüyüşten bir çağdaş dans eserinin koreografisine kadar geniş bir hareket skalasında kendini gösteriyor. Tek bir basit adım atarken bile aynı anda bedende birden fazla parametrenin devreye girdiğine dair gelişen farkındalık, insanı bedenine dair sınırları veya sınırsızlıkları keşfetmeye daha çok cesaretlendiriyor. Ve kuşkusuz uyum içinde hareket eden, değişip dönüşen bir Dünya'da yaşadığının da bilincine vardırıyor. 

Bütün sanat dallarının olduğu gibi dansın da amacı, beden ve hareketler ile topluma kendini anlatabileceği özgür bir alan yaratmak. Zaman zaman sanatın yaratmaya çalıştığı bu özgür alan üzerindeki kısıtlamalar ve yasaklar söz konusu dans olunca daha can alıcı bir noktaya geliyor. Çünkü dansa getirilen yasak bedene, insanın en birincil özgür alanına uygulanmış bir tahakküm gibi karşılık buluyor. Bu durumda dansın bireyden başlayarak topluma kazandırdığı daha geniş etki alanına sahip, daha taviz vermeyen, daha empatik bir farkındalığı yarattığı ve yaydığını söyleyebiliriz.