Yaşam

Mehmet Pişkin'in intiharı ve medya

Yazılı ve görsel medya, Mehmet Pişkin'in intihar olayında kopya intiharların olmaması için ne kadar tedbirli davrandı?

19 Ekim 2014 20:01

Mehmet Pişkin'in geçen günlerde sosyal paylaşım sitesi Facebook’ta bir video yayınlayarak intihar etmesi üzerine yazılı ve görsel medyanın bir kısmı, kopya intiharların olmaması için tedbirli davranırken, bir kısmı mevcut tedbirlerin yeterli olmadığı ve değişmesi gerektiğini gösterdi.

Alper Görmüş’ün AlJazeera Türk’te yer alan “Pişkin’in intiharı ve medya” başlıklı yazısı şöyle:

Mehmet Pişkin’in, intiharından hemen önce kaydedip Facebook’ta paylaştığı 14 dakikalık “ciğerdelen” video görüntüsü, biri kadim, öbürü nevzuhur iki meseleyi bir kez daha gündemimize soktu:

Birinci mesele: İntiharların özendirilmesi, kopya intiharlar ve medyanın sorumluluğu.

İkinci mesele: İnternetin ve sosyal medyanın var olduğu bir dünyada, geleneksel medyanın kendi ilkeleri doğrultusunda kamuoyu oluşturma yeteneğindeki erozyon.

 

Kopya intiharlar

 

Sıradan insanların intihar haberlerini hiç vermemek, tanınmış insanların intiharlarını haberleştirirken ise “kuru” bir dil kullanmak, ayrıntı vermemek ve intihar eylemini romantize etmemek…

Bunlar, intihar haberlerine ilişkin genel kabul görmüş habercilik standartları… Bu standartların zaman içinde genel kabul görmesini sağlayan güvenilir araştırmalar, romantize edilmiş ve ayrıntılandırılmış intihar haberlerinin kopya (taklit) intiharları tetiklediğini ortaya koyuyor.

Çoğu 2000’li yıllardan öncesine tarihlenen bu araştırmaların ikisinden kısa özetlerle meselenin ne kadar ciddi olduğunu anlamaya çalışalım. (Metinler 2002’de yayında olan Medyakronik.com internet sitesinde, Harun Çırak’ın çevirisiyle yayımlanmıştı).

Kısa özetini vereceğimiz ilk araştırma The Irish Association of Suicidology (İrlanda İntihar Araştırmaları Kurumu) tarafından yapılmış...

“Taklit ederek intihar etmek uzun süreden beridir aşikâr olan bir olgu. ABD'de pek çok intihar eylemi; sansasyonel, duyarsız ve uygunsuz intihar haberlerini takiben gerçekleşti”  tespitiyle başlayan araştırma şöyle devam ediyor:

“Bir intihar eyleminin medyada gereğinden fazla yer bulmasının kopya intiharları arttırdığına dair çeşitli kanıtlar var. Sözgelimi, 1970'lerde, Britanya'da, bir kendini yakarak intihar etme eylemi uluslararası medyada oldukça fazla yer bulmuştur. Bunu takip eden 12 ay içerisinde; Britanya'da, kendini yakarak intihar etme eylemi ‘normalde beklenenden 60 adet daha fazla’ olarak istatistiklere geçmiştir.”

“Avustralya'da yapılan bir araştırma, ülkenin iki ulusal gazetesinde (The Age in Melbourne ve The Sydney Morning Herald) intihar haberlerinin yer almasından sonra Avustralyalı erkeklerde intihar oranının yükseldiğini gösteriyor.”

(...)

“1996 yılında İngiltere'de; popüler bir TV dizisinde, doz aşımı ilaç alma yöntemiyle intihara teşebbüs eylemi canlandırılmıştı. Programı takiben (sağlık kuruluşlarına getirilen) aynı yöntemle intihar teşebbüsünde bulunanların sayısında gözle görülür bir artış gözlendi. Bu ve diğer çalışmalar, intihar etme yöntemlerinin ayrıntılarıyla gösterilmesinin gayet doğal tehlikeleri içinde barındırdığını göstermektedir.”

“Olumlu bir örnek: Ünlü pop şarkıcısı Kurt Cobain'in 1994 yılında Seattle'daki trajik intiharının ardından yerel fanatikler arasında kopya intiharların artacağı beklendi, ama öyle olmadı. Bunun yerel medyanın olayı duyarlı bir şekilde sunuşunun sonucunda gerçekleştiği düşünüldü. Bu aslında Cobain'in intiharının olduğundan çekici gösterilmemesi ve Cobain'le müziğinin ayrı tutulabilmesi sayesinde başarılı oldu. Haberlerde bu intihar bir yeteneğin trajik bir şekilde harcanması olarak verildi. Yerel sağlık otoriteleriyle medya arasında sıkı bir işbirliği olduğu ortadaydı. Medya bu haberi vermenin yanı sıra, yardım hatları ve yardım kuruluşlarının telefon numaralarını da duyurdu. Takip eden gün ve haftalarda, bu hizmet numaralarını arayanların sayısında dramatik bir artış gözlendi.”

American Association of Suicidology'nin (Amerikan İntihar Araştırmaları Kurumu) "İntihar haberlerini hazırlarken dikkat edilecek noktalar" başlıklı, ciddi Amerikan gazetelerinin bir tür "rehber" kabul ettiği bildiriden bazı bölümleri de aktaralım:

“Kopya intiharların önüne geçmek için, kurbanın intiharda kullandığı metotlar ‘detaylı’ bir şekilde aktarılmamalı, üzerlerinde mümkün olduğunca az durulmalı. ‘Sonsuza kadar birlikte olmak istediler’ türü, intihar nedenlerini ‘romantize edici’ aktarımlar kullanılmamalı."

“Olayı nasıl aktaracağınızı iyi düşünün... Haberi ‘ana başlık’ yapmayarak, insanların acılarını hafifleteceğinizi göz önünde bulundurun. İntihar etmiş kişinin fotoğrafını kullanmamaya özen gösterin. Bu, söz konusu intiharın, intiharı düşünen başkalarının gözünde daha az ‘gösterişli’ olmasını sağlar ve böylece aynı intiharın onlar tarafından da ‘taklit edilebilmesinin’ önüne geçilmiş olunur."

“İntihar olayını olduğu gibi anlatın ki olay ilgi çekici, heyecan verici olarak görülmesin. Haber, ne başkalarında intihar eden kimseye karşı hayranlık doğurucu ne de intiharı bir alternatif olarak gösterici, onaylayıcı şekilde düzenlenmemeli.”

Sosyal medyalı dünyada intihar kodları

Başta ABD olmak üzere, gazeteciliğin belirli meslek kodlarına riayet çerçevesinde yapıldığı ülkelerde intihar haberleri son 20-30 yılda yukarıda okuduğunuz kodlara azami uyum çabasıyla yayımlanıyordu. Türk medyası da son 10 yılda bu kodlarla belirli bir uyum içine girmiş gibi görünmekteydi.

Fakat sosyal medyanın, gazete ve televizyonlardan oluşan geleneksel medyadan bağımsız bir biçimde iletişim ortamını domine etmeye başlaması (en azından bazı alanlarda), geleneksel medyaları bir anlamda çaresizleştirdi ve onların yayın kodlarını anlamsız hale getirdi.

Mehmet Pişkin’in intihar videosu üzerinden meseleye bakalım: İnternet ve sosyal medya olmasaydı, Mehmet Pişkin çektiği videoyu bir ya da birkaç gazeteye ve televizyona gönderecek, onlar da mevcut etik kodlar nedeniyle haberi ya hiç yayınlamayacaklar ya da olabildiği kadar “kuru”, özendirmeyen bir tarzda vereceklerdi. (Televizyonda video yayını RTÜK’ün kuralları nedeniyle zaten imkânsızdı da, doğrusu ben o kurallar olmasaydı da televizyonların videoyu yayınlamayacaklarını düşünüyorum.)

Şimdi de olana bakalım... Mehmet Pişkin kendi videosunu çekiyor ve doğrudan kendisi bir “media” olarak çektiği videoyu yayımlama kararı alıyor. Sonra bu video milyonlarca insan tarafından izleniyor ve intihar haberleriyle ilgili kodlardan habersiz binlerce insan tarafından “yapmayın” denilen her şey yapılmak suretiyle “paylaşılıyor” ve hatta “like”lanıyor.

Bu koşullarda, geleneksel medya haberi hiç görmese bile, bunun, intihar videosunun tetikleyebileceği sonuçları azaltma yönünde pek az bir etki yapacağı muhakkak.

Nasıl bir güçten söz ettiğimizi anlayabilmek, internetin ve sosyal medyanın etki alanını algılayabilmek için internet ve facebook, twitter gibi sosyal medya araçlarının kullanıcı sayılarına bir göz atmak yararlı olabilir...

Aytaç Mestçi imzasıyla geçtiğimiz yılın başında yayımlanan Türkiye İnternet Raporu adlı araştırmanın ortaya koyduğu verilere göre, 2012 yılında Türkiye’de internet kullanıcılarının sayısı 36 milyonu aşmış durumda. Facebook kullanıcılarının sayısı da aşağı yukarı bu kadar.

Araştırmalar, her üç internet kullanıcısından birinin twitter’ı da kullandığını gösteriyor.

Tartışma konusu olan habere ve haberin geleneksel medyadaki kullanımına dönersek...

Gazetelerin yarıdan fazlası, uymak zorunda hissettikleri hassasiyet nedeniyle haberi hiç vermedi, verenler de sunuma ve dile dikkat etmeye gayret ederek verdiler. Televizyonlar genellikle uzak durdu haberden.

Fakat problem şurada ki, sosyal medyanın bu kadar yaygın ve etkili olduğu bir dünyada, geleneksel medyanın intihar haberlerinde ne yapıp yapmadığının fazla da bir anlamı kalmıyor.

 

*Bu yazı www.aljazeera.com.tr adresinden alınmıştır.