Gündem

Medyadan siyasete, Türkiye'nin üç aylık homofobi karnesi

Devlet ne demiş, emrindeki medya ne yazmış, 'gereğini' yerine getiren polis ve vatandaşlar ne yapmış hatırlayalım

17 Temmuz 2015 03:06

Bu yıl 28 Haziran’da 13’üncüsü düzenlenen İstanbul LGBTİ (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans ve İnterseks) Onur Yürüyüşü İstiklal Caddesi’nde polisin akşam geç saatlere kadar süren saldırısıyla karşılaştı. Türk polisi, homofobi ve transfobi karşıtlarının arkasından “Koşun, kaçın ibneler!” diye haykırıp plastik mermi, gaz ve tazyikli suyla saldırarak bir kez daha “destan yazdı”.

Bu beklenmedik saldırı pek çok kişiyi şaşırttı elbet. Oysa iki yıl önce, Gezi Direnişi’ni izleyen günlerde düzenlenmesine rağmen herhangi bir saldırı olmaksızın gerçekleştirilebilmişti Onur Yürüyüşü. O kadar uzağa gitmeye bile gerek yok; bir hafta öncesinde (21 Haziran’da) gerçekleşen Trans Onur Yürüyüşü de –Birleşik Haziran Hareketi’nin eylemine polisin saldırmasıyla oluşan çakışmadan kaynaklanan aksamayı saymazsak- herhangi bir engellemeye maruz kalmamıştı.

Öyleyse nereden çıkıvermişti bu saldırı? ABD’de eşcinsel evlilik yasallaşmış ve bizler içimizdeki homofobiyle tamamıyla hesaplaşmışçasına profil fotoğraflarımızı gökkuşağı renklerine boyamışken bu saldırı neyin nesiydi? Önceki yıllardaki serbestîye bakıldığında, 2013 1 Mayıs’ının yasaklanması kadar “anlamsızdı” bu saldırı. Ancak seçim döneminden itibaren doğrudan cumhurbaşkanı ve başbakanın iştirakiyle sürdürülen homofobik kampanyayı göz önüne alırsak Onur Yürüyüşü’ndeki saldırı pekâlâ “anlamlı” bir zemine oturtulabilir.

Buyurun Nisan’dan itibaren devletlû ne demiş, emrindeki medya ne yazmış, “gereğini” yerine getiren polis ve vatandaşlar ne yapmış hatırlayalım.

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Biz eşcinsel aday göstermiyoruz

 

23 Nisan’da Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın Halkların Demokratik Partisi’nin seçim beyannamesinde “9 defa lezbiyen, gay bilmem nelerin geçtiğini” söylemesi iktidar cenahının seçim sürecinde HDP’ye karşı propaganda yapmak amacıyla kurumsal homofobinin sınırlarını aşan saldırgan bir kampanya izleyeceğinin ilk işareti oldu. Akdoğan seçim sürecinde yaptığı konuşmalarda  “Eşcinsel aday çıkararak mı Türkiye partisi olacaksınız?” sorusunu HDP’ye defalarca yöneltti.

Yalçın Akdoğan’ın kastettiği HDP’nin açık eşcinsel milletvekili adayı Barış Sulu ilk olarak ırkçı ve homofobik yayıncılığıyla öne çıkan Yeni Akit’te 12 Mayıs’ta yayımlanan “HDP'nin 'sapkın' vekil adayı deşifre oldu!” başlıklı haberde hedef gösterildi. HDP’nin Eskişehir milletvekili adayı Sulu 22 Mayıs’ta Ersoy Dede’nin Yeni Akit’te yayımlanan “Eşcinsel adayı Diyarbakır’dan çıkarsana” başlıklı yazısı ile Star ve Sabah gazetelerinde neredeyse aynı başlıklarla yayımlanan haberlerde homofobik kampanyanın hedefi oldu. Yeni Akit 26 Mayıs’ta bu sefer “HDP homolara kucak açtı” manşetiyle çıkarken, Akşam gazetesinin genel yayın yönetmeni Murat Kelkitlioğlu 5 Haziran’da manşetten verilen yazısında “üst aklın rüya kabinesi” olarak nitelediği hayal mahsulü hükümette Aile Bakanı’nın HDP’nin Eskişehir adayı Barış Sulu olacağını iddia etti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28 Mayıs’ta tarafsızlığını bir kez daha unutup sarf ettiği “Diyarbakır'da sözde bir müftü, Eskişehir'de eşcinsel aday biz göstermiyoruz. Böyle bir derdimiz de yok” sözleriyle Barış Sulu’ya yönelik nefret kampanyasını “taçlandırdı”. Başbakan Ahmet Davutoğlu ise 1 Haziran’da Diyarbakır’da yaptığı bir konuşmada “Lut kavminin helakına eşcinsellerin sebep olduğunu” belirterek isim vermeksizin HDP’nin eşcinsel adayı Sulu’nun “itikatlı bir toplumu temsil edemeyeceğini” söyledi. HDP milletvekili adayı Barış Sulu ve partisine yönelik homofobik kampanya Adalet ve Kalkınma Partisi üyesi pek çok isim ve Milli GazeteRehber TVVahdetTürkiye GazetesiTakvim gibi bir kısım muhafazakâr basın kuruluşları tarafından seçim öncesi ve sonrasında sürdürüldü. LGBTİ örgütleriyse yaptıkları açıklamalarla HDP milletvekili adayı Barış Sulu’ya yönelik nefret kampanyasını kınadı.

HDP yüzde 10’luk seçim barajını geçmesine karşın Eskişehir’den milletvekili çıkaracak oyu alamadığı için Barış Sulu seçilemedi; zaten seçilmesi imkânsız bir sıradan aday gösterilmişti. HDP’nin barajı geçmesini engellemek amacıyla yürütülen kara propagandanın sadece bir ayağı olan bu homofobik kampanya, partinin yüzde 13 almasıyla boşa çıktı.

 

Trans kadın gazeteci polis tarafından darp edildi

 

Seçim tartışmaları sürmekteyken, T24’te çalışan trans kadın gazeteci Michelle Demishevich, Cumhurbaşkanının kızı Sümeyye Erdoğan’ın 1 Haziran’da Belçika Konsolosluğu önündeki basın açıklamasını takip ettiği sırada sivil polislerin saldırısına uğradı. Demishevich, saldırının ardından Furkan Haber isimli haber sitesinde yayımlanan “Sümeyye Erdoğan’a Alman asıllı transeksüel provokasyonu” başlıklı haberde hedef gösterildi. Sitenin, Michelle Demishevich’in Alman vatandaşı olduğu iddiasına nereden ulaştığıysa anlaşılamadı[1].

 

‘Sapkınlar korosu Türkiye’ye geliyor’

 

Seçimdeki homofobik kampanyadan ayrı olarak, Boston Eşcinsel Erkek Korosu’nun (Boston Gay Men’s Chorus) 27 Haziran’da Zorlu Center PSM’de gerçekleşmesi planlanan konseri, ilk olarak Vahdet gazetesini rahatsız etti. İçinden doğduğu Yeni Akit’e rahmet okutacak şekilde homofobik bir yayın çizgisi izleyen Vahdet, 11 Nisan’da yayımladığı “Eşcinsel erkek korosu geliyor” başlıklı haberde koronun yanı sıra Zorlu Holding’i ve “sapıkların derneği” diye nitelediği Kaos GL’yi hedef gösterdi. Vahdet, ilk haberini takiben 5 Mayıs’ta “Eşcinselliği yaymak için Türkiye'ye geliyorlar” başlıklı bir haber yayımladı. Yine aynı gün Yeni Akit’te “Sapkınlar Korosu Türkiye'ye geliyor” başlıklı bir haber yer aldı.

Vahdet ve Yeni Akit’teki haberlerin ardından, Rehber Gençlik Hareketi, Boston Eşcinsel Erkek Korosu’nun konserin iptaline yönelik change.org’da Zorlu Center, Zorlu Holding ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın muhatap gösterildiği bir imza kampanyası başlattı; kampanya 3 bine yakın destekçi topladı. Medya baskısı ve imza kampanyasının ardından Zorlu Center PSM, koroya herhangi bir sebep bildirmeksizin konseri iptal etti[2].

Zorlu Center PSM’deki konserin engellenmesinden sonra yer arayışına giren Boston Eşcinsel Erkek Korosu’nun yine aynı tarihte Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ Çalışmaları Kulübü ev sahipliğinde Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs’te konser vereceği duyuruldu[3]. Konserin Boğaziçi Üniversitesi’nde gerçekleşeceğinin duyurulmasının ardından Vahdet ve Yeni Akit Boston Eşcinsel Erkek Korosu’na yönelik ikinci bir saldırı kampanyası başlattı. Bu kez ilk işareti 12 Haziran’daki “Eşcinselliği yaymak için Zorlu olmadı, Boğaziçi'ne geliyorlar” başlıklı haberiyle Yeni Akit verdi. Vahdet ve Yeni Akit’te 11 Nisan’dan 1 Temmuz’a dek Boston Eşcinsel Erkek Korosu’nun hedef alındığı 10’un üzerinde haber yayımlandı.

Medeniyet Üniversitesi Rektörü İhsan Karaman 17 Haziran’da attığı “Boğaziçi Üniversitesinde ÜCRETSİZ gay korosu konseri! Bu rezaletin arkasındaki ahlak düşmanları açıklanmalı! Gaylerin sponsoru KİM?” tweetiyle nefret kampanyasına dâhil oldu[4]Star gazetesiyse konserden sonra 2 Temmuz’da yayımladığı haberde, Today’s Zaman’da yer alan bir haberden yola çıkarak Gülen Cemaati’nin Boston Eşcinsel Erkek Korosu’nu desteklediğini iddia etti. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki konser, öncesinde yürütülen yoğun nefret kampanyasına rağmen bir saldırı olmaksızın gerçekleştirildi[5].

 

Karaman fetva verdi, polis ‘gereğini’ yaptı

 

23. İstanbul LGBTİ Onur Haftası etrafında gerçekleştirilen homofobik kampanya, seçim sürecinde HDP’li Barış Sulu’yu ve Boston Eşcinsel Erken Korosu’nu hedef alan kampanyalardan ayrı olarak, saldırıların fiziksel ve siber boyuta taşınmasını beraberinde getirdi. Böylesine nefret dolu bir kampanyaya teşne olan gazeteciler, siyasetçiler, kolluk güçleri ve ‘eli sopalılar’ hızlarını alamayıp Haziran’ın sonundaki Onur Haftası’nda saldırılarının dozajını artırarak devam ettiler.

Yeni Akit ve Vahdet’in sıradanlaşmış homofobik yayınlarının yanı sıra, hükümete yakın birtakım köşe yazarları, Müslüman toplumun her daim rencide olmaya yatkın hassasiyetlerini ve Ramazan’ı bahane ederek bu tür ‘sapkın’ organizasyonlara izin verilmemesi gerektiğini savundular. İlahiyatçı Hayrettin Karaman 21 Haziran’da Yeni Şafak’ta yayımlanan yazısında, “…kimse unutmasın ki halkımızın kahir çoğunluğu Müslümandır, eşcinselliği ahlaksızlık olarak kabul eder, eşcinseller kendilerini açıklayarak namuslu ve onurlu insanların aralarına katılamazlar, yaptıkları “kabahat” yüz kızartıcı bir fiil olarak tiksinti ile karşılanır,” buyurdu! Birkaç ay öncesinde de “Müslümanlar ateistlere ve eşcinsellere kötü bakar” diye fetva veren AKP’nin akıl hocası niteliğindeki Karaman’ın bu sözleri, yazı yayımlandıktan bir hafta sonra LGBTİ Onur Yürüyüşü’ne yönelik gerçekleştirilen polis saldırısına pek de şaşırmamamız gerektiğinin göstergesiydi.

28 Haziran’daki Onur Yürüyüşü’ne düzenlenen polis saldırısının yanı sıra, aynı gün homofobi ve transfobi karşıtlarına yönelik birden fazla ‘sivil’ saldırı da gerçekleştirildi. Planlanan yürüyüş öncesinde, Doğu Türkistan’la ilgili açıklama yapmak üzere toplanan Turan Ocakları üyesi bir grup, elinde gökkuşağı bayraklarıyla yürüyüş gelenlere saldırdı[6]. Onur Yürüyüşü katılımcıları polis saldırısının ardından Tophane’de kimliği belirsiz kişilerin tekme, tokat ve sandalyeli saldırısına uğradı; en az dört kişi yaralandı, bir kişinin burnu kırıldı[7]. Beyoğlu’ndaki Cihangir Komşu FırınHayri UstaKenan Usta Ocakbaşı ve Umut Cafe, polisin saldırısına fiziksel ve sözlü şiddetle katkıda bulundular. Bu mekânlar LGBTİ Sokak Hareketi’nin 4 Temmuz’da düzenlediği eylemle kamuoyuna ifşa edildi[8]. Polis saldırısı sırasında, kaosgl.org da siber saldırıya uğradı ve böylelikle LGBTİ haberleriyle ilgili temel haber kaynağı olan siteye erişim bir süre engellendi[9].

 

Arınç: Bunların çırılçıplak meydan okumaları üzüntü vericidir

 

Polisin saldırdığı Onur Yürüyüşü’nden sonraki günlerde de siyasi iktidar ve yandaşı basının homofobik ve saldırgan tavrı devam etti. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 2 Temmuz’da yaptığı bir konuşmada LGBTİ Onur Yürüyüşü’ne katılanları kastederek “Bunların güpegündüz çırılçıplak hale gelip, İstanbul'un göbeğinde meydan okumaları eğlenmeleri ve ne yazık ki CHP ve HDP'li milletvekillerinin bunlara destek olması fevkalade üzüntü vericidir” dedi. Öldürülen trans ve eşcinseller için Arınç’ın nam salmış vicdanında küçücük bir yer dahi olmasa gerek ki bu sözlerinin toplumda nasıl bir nefrete sebep olacağını “düşünememişti”.

Star gazetesi yazarı Sibel Eraslan, ABD’de eşcinsel evliliğin yasalaşması üzerine 28 Haziran’da –yani Onur Yürüyüşü günü- yayımlanan yazısında, eşcinselliğin “şiddet, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, fuhuş sektörü, çocuk pornografisi, mafyatik çeteleşmeyi barındıran karanlık yüzüyle” değil “özgürlükler bahçesiymiş gibi sunulduğunu” iddia etti. StarSabahA HaberEn Son HaberVahdetHaber 7 ve benzer çizgideki diğer basın kuruluşları ise, “Şaban’la Recep’in aşkına Ramazan engel olamaz” yazılı pankart üzerinden Onur Yürüyüşü’nü ve LGBTİ’leri hedef gösteren haberlere yer verdiler. Birkaç yıl önce ATV’de yayınlanan bir programda İlahiyatçı Nihat Hatipoğlu’nun eşcinselliği “hastalık” ve “illet” olarak nitelediği sözlerinin yer aldığı bir video, manidar bir şekilde 29 Haziran’da Sabah gazetesinin internet sitesinde yeniden yayınlandı.

Yeni Akit’in Genel Yayın Koordinatörü Hasan Karakaya ise her zamanki gibi en nefret dolu çıkışı yaptı. 2 Temmuz’da yayımlanan "LGBT yürüyüşü... Sanki Lût Kavmi hortlamış, Taksim’e gelmiş!" başlıklı yazısında “hayvandan aşağı” ve “sapık orospular” olarak nitelediği LGBTİ bireylerin devlet tarafından “tedavi edilmeleri” ve “iyileşmeden insan içine salınmamaları” gerektiğini yazdı. Nefret üzerine kurulu gazetecilikte birinciliği elden bırakmak istemeyen Yeni Akit’te Onur Yürüyüşü üzerinden LGBTİ’leri hedef alan Karakaya’nın yazısını Abdurrahman Dilipak ve Kenan Alpay’ın yazıları takip etti. Dilipak 4 Temmuz’da yayımlanan yazısında toplumun “biseksüelleştirildiğini” iddia ederken, Alpay 6 Temmuz’daki yazısında siyasetin ve toplumun “transeksüelleştirildiğini” ve “nonoşlaştırıldığını” savundu. Sema Maraşlı da 8 Temmuz’da Vahdet’te yayımlanan yazısında medyada yer alan kadına şiddet haberlerinin eşcinselliği teşvik ettiğini öne sürerek “Feminist kadınlar arasında lezbiyenliğin yaygın olduğu da bilinen bir gerçek. (…) Feminizmle birlikte sertleşen ve erkekleşen kadınların, erkeklere cazip gelmemesi ise erkekler arasında eşcinsel ilişkiyi artırdı,”diye yazdı.

 

Onur Yürüyüşü’ndeki polis şiddetinin ardından gerçekleşen nefret saldırıları

 

Onur Yürüyüşü’ne polis saldırısı ve medyadaki nefret içerikli yayınların bir yansıması olarak, üç eşcinsel genç 30 Haziran akşamı Bayrampaşa’daki Forum İstanbul’da darp edildi. Alışveriş merkezinin güvenlik görevlileri, “İbneler sizi Bayrampaşa’ya sokmayacağız” diye bağıran saldırganlara herhangi müdahalede bulunmadı. Polisin geç gelmesinden faydalanan saldırganlar kaçarken, gençler karakolda ve hastanede de ayrımcı tavırla karşılaştı[10].

LGBTİ aktivisti ve Kırmızı Şemsiye Derneği Başkanı Kemal Ördek ise 5 Temmuz akşamı evine gelen iki erkeğin tecavüzüne uğradı ve gasp edildi. Başka bir akrabalarını da çağıran saldırganların para istemesi üzerine onlarla birlikte ATM’ye gitmek üzere evden çıkan Ördek, bir polis arabasına denk geldi ve başına gelenleri anlattı. İlk andan itibaren yaşananların üstünü örtbas etmeye çalışan polis memurlarının transfobik tavrı karakolda da devam etti. Polise, “Biz erkek adamız memur bey, siz bizim halimizden anlarsınız, bu ibnenin lafına inanmayın” diyen saldırganlar, yine polisin yanında Kemal Ördek’i tehdit etti. Karakoldaki bir polis memuru, “Şu Lut kavmi de bir türlü bitmedi” dedi. Ördek koruma ve uzaklaştırma kararı çıkartılması için başvuruda bulunmasına rağmen, savcılık üç saldırganı serbest bıraktı[11]. CHP Milletvekili Mahmut Tanal, Kemal Ördek’in maruz kaldığı tecavüz ve polisin tavrı hakkında İçişleri Bakanlığı’na soru önergesi verdi[12].

11 Temmuz’da İzmir’de Türkan isimli trans kadın çalıştığı esnada bıçaklı saldırıya uğradı. Bir grup genç önce Türkan’ı sözlü olarak taciz etti, ardından içlerinden biri bıçakla saldırarak kadını bacağından yaraladı. Etraftaki diğer trans kadınların yardımıyla kurtulan Türkan, karakola gidip saldırgan ve arkadaşları hakkında şikayette bulundu[13].

 

Katliam çağrısı: Lut kavminin çirkin işini yapanları öldürün

 

LGBTİ’lere yönelik yürütülen nefret kampanyası, geçtiğimiz günlerde Ankara sokaklarına asılan afişlerdeki katliam çağrısıyla daha da ileri bir boyuta taşındı. “Lut kavminin çirkin işini yapanı görürseniz, faili de mef’ulü de öldürünüz!” yazılı afişler Genç İslami Müdafaa imzası taşıyordu. İnternet sitelerinde yaptıkları katliam çağrısına dair daha geniş bir metin yayımlayan Genç İslami Müdafaa, Cumhuriyet’ten Alican Uludağ’ın haberine göre El Nusra’ya yakın bir oluşum[14]. CHP Milletvekili Mahmut Tanal[15] ve HDP Milletvekili Beyza Üstün[16] hükümete sundukları soru önergelerinde Genç İslami Müdafaa’yı ve astıkları afişleri sordu. Kaos GL ve Pembe Hayat dernekleriyse katliam çağrısı yapan oluşum hakkında suç duyurusunda bulundu[17].

 

Homofobi ve transfobi karşıtı ortak bir mücadele inşa etmeliyiz

 

Transgender Europe’un raporuna göre trans cinayetlerinde Avrupa’da ilk sırada, dünyada 9. sırada olan Türkiye’de 2008’den 2014’ün sonuna kadar en az 37 trans birey katledildi[18]. En son cinayet, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın seçim dönemindeki ilk homofobik açıklamasının hemen öncesinde, 21 Nisan’da işlendi. Çağla Joker, arkadaşı Nalan’ın yaralandığı silahlı saldırıda hayatını kaybetti[19]. İzmir, İstanbul ve Gebze’de sadece 2 Mayıs gecesi düzenlenen silahlı ve bıçaklı saldırılarda 4 trans kadın yaralandı[20]. Mayıs ayında yalnızca İstanbul’da 7 trans saldırıya uğradı[21].

Yukarıda sıralanan istatistiklerin ötesinde, LGBTİ bireyler her gün evde, sokakta ve iş yerinde sözlü ve fiziksel şiddete maruz kalıyor, öldürülüyor ya da intihara sürükleniyorlar. Bu yazıda söz konusu edilen yoğun homofobik saldırı kampanyasından önce de durum oldukça vahimdi elbet. Ancak Nisan ayında homofobik seçim propagandalarıyla başlayan süreç, LGBTİ’lere yönelik nefret ve şiddetin toplumda daha da yaygınlaşmasıyla sonuçlanabilir.

LGBTİ hareketinin Gezi Direnişi’nin verdiği ivmeyle çok daha geniş kitlelere hitap etmesi son iki Onur Yürüyüşü’ne on binlerce insanın katılımıyla somutlanmıştı. Ancak bu kitleselleşme LGBTİ hareketinin radikal politik söylemini törpülemiş ve hareket daha liberal bir zemine kaymıştı. Son aylarda yaşananları bu yönelimin fark edilmesi noktasında bir acil durum sinyali olarak görmeliyiz.

 Önümüzdeki günlerde muhtemelen yeni nefret yazıları yayımlanacak, yine homofobik demeçler verilecek ve kuşkusuz LGBTİ’lerin maruz kaldıkları her türlü şiddet devam edecek. Nefret saldırılarını yaygınlaştırmakta olan bu kampanyaya karşı, geniş katılımlı homofobi ve transfobi karşıtı bir blok oluşturulması zaruri gözüküyor. Siyasi oluşumların, emek örgütlerinin, kadın hareketinin, çevre hareketinin, sivil toplum hareketlerinin ve diğer muhalefet odaklarının LGBTİ hareketine omuz vereceği bir bloğun geliştireceği eylemlilikler bu yoğun saldırının göğüslenmesine önemli katkılar sunabilir. Aksi takdirde bu yazıda söz konusu edilen yazılar, demeçler ve saldırıların daha şiddetlileriyle karşı karşıya kalmamız kuvvetle muhtemel.

 

İlgili Haberler