Medya

Mahçupyan: AKP, iktidara yakın yazarlar için 'hızlandırılmış polemik kursu' açmalı, hiç cevap veremiyorlar!

"En bariz örnek doğrudan kuvvetler ayrılığı konusu tartışılırken yaşanmakta"

26 Ocak 2017 12:04

Karar yazarı Etyen Mahçupyan, AKP'nin iktidara yakın gazeteci ve televizyoncular için 'hızlandırılmış polemik kursu" açması gerektiğini savundu. "En bariz örnek doğrudan kuvvetler ayrılığı konusu tartışılırken yaşanmakta. AK Parti yanlısı kişiler bu ilkenin çok önemli olduğunu savunduktan sonra, getirilen paketin neresinde söz konusu ilkeyi gördüğümüz sorusuna hiç cevap getiremiyorlar" diyen Mahçupyan, "Bu durumda iki şık var. Ya tasarıyı destekleyenler açıkça kuvvetler birliğini savunmalı, ya da televizyonlar bu soruyu sormayacak kişileri davet etmeli" ifadesini kullandı.

Etyen Mahçupyan'ın "AK Partililer tartışmalarda niçin başarısız?" başlığıyla yayımlanan (26 Ocak 2017) yazısı şöyle:

Meclis’ten geçen ve referanduma gidecek olan ‘cumhurbaşkanlığı sistemi’ iktidara yakın kişilerce gazete ve televizyonlarda ‘kahramanca’ savunuluyor. Ancak siyasi eğiliminiz ne olursa olsun, serinkanlı bir bakış bu tartışmalarda iktidar yanlılarının nicelik olarak ağır basmakla birlikte, nitelik açısından zayıf kaldıklarını teslim etmeyi gerektiriyor. Bunun nedeni ‘cumhurbaşkanlığı sistemini’ savunan kişilerin yetersiz olmaları değil. Başkanlık sisteminin savunulabilir bir yönetim çerçevesi sunduğu da bir gerçek. Ne var ki yapılmak istenen değişikliğin başkanlık sisteminin ‘ruhuyla’ ilgisi yok. Hatta onun tam tersi bir ilkeden hareket ediyor. Başkanlık sistemlerinin ana gerekçesi kuvvetler ayrılığı prensibi iken, AK Parti/MHP ortak önerisi kuvvetler birliğini sistemleştirecek bir değişimi ifade etmekte. Dolayısıyla iktidarı destekleyen kişilerin pozisyonu yüzeysel ve güçsüz kalıyor. Kısacası bu kişiler kötü savunma yapıyorlar, çünkü savunmak istedikleri şey getirilmek istenen sistemde maalesef yok…

***

En bariz örnek doğrudan kuvvetler ayrılığı konusu tartışılırken yaşanmakta. AK Parti yanlısı kişiler bu ilkenin çok önemli olduğunu savunduktan sonra, getirilen paketin neresinde söz konusu ilkeyi gördüğümüz sorusuna hiçbir cevap getiremiyorlar. Bu durumda iki şık var… Ya tasarıyı destekleyenler açıkça kuvvetler birliğini savunmalı, ya da televizyonlar bu soruyu sormayacak kişileri davet etmeli!

Benzer bir sıkıntı ‘cumhurbaşkanlığı sistemi’ ile birlikte koalisyonların yaşanmayacağı önermesiyle ilişkili. Tek parti hükümetleri siyasi istikrar açısından genelde olumlu bulunuyor. Toplum geçmişte siyasetçilerin kısır çekişmesinden epeyce bıkmıştı. O dönemde başkanlık türü bir sisteme geçmenin mantığı vardı. Ancak on dört yıldır parlamenter sistemde olmamıza rağmen koalisyon olmuyor. AK Parti bu gücünü korudukça da olmayacak. Koalisyon ihtimali çok az iken, bu ihtimali bir ‘tehlike’ gibi göstererek sistemi değiştirmeyi savunmak inandırıcı gözükmüyor. (Tabi AK Parti’nin artık tek başına iktidar olma ihtimali kalmadığını da öne sürmeyecekseniz…)

***

Ayrıca koalisyonun bizatihi ‘kötü’ olduğunu savunmak da çok zor… Çünkü sorun siyasi kültürümüzün işbirliğine ve uzlaşmaya yatkın olmamasından kaynaklanıyor. Beceremediğimiz için koalisyonlardan kaçınmak ise, şu anki olumsuz siyasi kültürün devam etmesi demek. Ayrıca koalisyonların toplumsal uzlaşma üretme özellikleri de var ve sırf siyasi istikrar uğruna tek parti yönetimlerinin yeğlenmesi, bizimki gibi cemaatçi toplumlarda ayrışma ve kutuplaşmaya neden olabiliyor. Getirilmek istenen değişimin aksak yönleri önlerine kondukça, ‘cumhurbaşkanlığı sistemini’ savunanların yürüttüğü epeyce mizahi bir yaklaşım da ‘toplumun yanlışı yaşarken düzelteceği’ varsayımı. Buna göre eğer seçim sistemi değişmezse halk referandumda ‘zaten’ hayır dermiş veya sistem otoriter bir tek adamlığa doğru giderse halk itiraz eder ve gidişe izin vermezmiş… İyi de, halk nasılsa düzeltecektir diye baştan doğru olmayan bir sistem kurmanın mantığı olabilir mi?

***

İnsanlar bu paketi nasıl savunsunlar? Önlerinde kuvvetler birliğine dayanan ama kuvvetler ayrılığı getirecekmiş gibi savunulması gereken bir tasarı duruyor. En iyisi partide bir ‘hızlandırılmış polemik kursu’ açılmalı ve televizyon veya gazetelerde görünecek kişiler önce burada konuya hakim uzmanlar nezaretinde temel tedrisattan geçirilmeli…

Not: Merkez Bankası realitede faizi artırdı. Ama cesaret gösteremediği için politika faizini sabit bıraktı. Böylece kendi sözünü yutmuş, itibarını zedelemiş oldu… Değer miydi?