Politika

Mahçupyan: AK Parti doğru olanı yapmayı sürdüremedi; son TÜİK verileri ilginç bir duruma işaret ediyor

"Şu anda yaşanan 'yeni' AK Parti'nin siyasi tercihinin, yani milliyetçi popülizmin sonucu"

26 Eylül 2017 14:03

Karar gazetesi yazarı Etyen Mahçupyan,  "artık güçlü bir orta sınıfa değil, sahip olduğunu kaybetme korkusuyla iktidara 'yapışan' bir orta sınıfa ihtiyaç olduğu" görüşünü dile getirdi. Mahçupyan, "AK Parti’nin bugün de kendisi için doğru olanı yapmayı sürdürmesi doğal bir beklentiydi. Ama öyle olmadı. Son TÜİK verileri ilginç bir duruma işaret ediyor: İbrahim Kahveci’nin vurguladığı üzere eğitim seviyesi ile gelir artışı ters orantılı" dedi. 

Mahçupyan, sözlerinin devamında şunları kaydetti:

“Şu anda yaşanan da ‘yeni’ AK Parti’nin siyasi tercihinin, yani milliyetçi popülizmin sonucu. Görünen o ki üst sınıfların ‘hizmet’ üretmesini sağlamak üzere uygulanan dağıtım sistematiğinin yanına, alt sınıfları siyasete bağımlı kılacak bir ihsan mekanizması eklenmek isteniyor. Bunun sosyoekonomik bedelini ödemek zorunda kalan orta sınıfın ise ‘ideolojik olarak’ yakalanabileceği umuluyor."

Etyen Mahçupyan’un “AK Parti orta sınıfı nasıl elde tutacak?” başlıklı yazısı şöyle:

Demokratik sistemlerde siyaset, farklı sosyoekonomik katmanların iktidarı makbul bulmasını sağlayacak politikaların geliştirilmesini ima eder. Kritik katman ise ‘orta sınıf’ tabir edilen, yani ortalamaya nazaran göreceli olarak daha kentli, eğitimli ve müreffeh kitledir. Bu sosyolojik grubun kendi hayatını daha iyiye götürmek üzere tasarrufta bulunma, ama aynı zamanda borçlanma oranları yüksek olup, eğitim, sağlık, eğlence ve hobi türü harcamalarının gelire oranı diğer katmanlara göre daha yüksektir. Siyasi açıdan önemli olan ise, bu kesimde etnik, dinsel, ideolojik ve coğrafi çeşitliliğin yüksek olmasıdır. Dolayısıyla demokrasi ile yönetilen ülkelerde orta sınıflar kitle partilerinin de tabanını oluşturur ve söz konusu partiler de orta sınıfı geliştirmek üzere uğraş verirler.

AK Parti de kuruluşundan itibaren bu ihtiyacın farkındaydı. Resmi ideoloji, devletçi bürokrasi ve tekelci sermayeye karşı, daraltılmış kamusal alanda mücadele verebilmenin önkoşulunun kitle partisi olmaktan geçtiği ve bunun da orta sınıfın geliştirilmesini gerektirdiği açıktı. Nitekim BM rakamlarına göre AK Parti iktidarının ilk on yılında Türkiye’de orta sınıf toplumun yüzde 20’sinden 42’sine çıktı. Bu grubun iç çeşitliliği, yüzde 25’i aşmayan İslami duyarlılıktaki seçmene bir yüzde 25 daha eklerken, AK Parti’yi de kimlikçi kalıplara sıkışmaktan kurtardı. Böylece bütün iç ve dış baskılara karşın, iktidar ideolojik açıdan meşruiyetini pekiştirebildi ve önyargıların kenara itilmesini sağladı.

Dolayısıyla rasyonel bakışla, AK Parti’nin bugün de kendisi için doğru olanı yapmayı sürdürmesi doğal bir beklentiydi. Ama öyle olmadı… Son TÜİK verileri ilginç bir duruma işaret ediyor: İbrahim Kahveci’nin vurguladığı üzere eğitim seviyesi ile gelir artışı ters orantılı. Yani eğitimli olanların hayat koşulları göreceli olarak diğer kesimlerden daha kötüye gitmiş. Ayrıca eğitimli kadın istihdamı düşüyor… Açıktır ki burada orta sınıftan söz ediyoruz. Yani çekirdek aile düzeninde yaşayan, karı koca çalışan, kredi kartı borcu yüksek olan, dünyaya entegre bir gündelik hayatı sürdürmeye çalışan ve çocuklarına ‘yatırım’ yapan haneler. Eğitim bu insanların maddi gelirini sağlayan en önemli avantaj. Ne var ki bu hanelerde kadınların göreceli olarak istihdam dışı kaldıklarını ve iş bulan aile üyelerinin de eğitimsizlere oranla daha az gelir artışı elde edebildiklerini anlıyoruz.

Bu tespiti Eylül ayı tüketici güven endeksi rakamları ile birlikte düşünelim: Ağustos ayı ile mukayese edildiğinde, hanelerin maddi durum beklentisi yüzde 2,5; tasarruf etme ihtimali endeksi ise yüzde 10 düşmüş. Bunun anlamı orta sınıfın borç ihtiyacının daha da artacağı ve sosyoekonomik açıdan sıkıntılı bir döneme gireceğidir.

Önemli olan bu sonuçların bir siyasi tercihin doğal yansıması olması… Nasıl orta sınıfın güçlendirilmesi ‘eski’ AK Parti’nin siyasi tercihinin uzantısı idi ise, şu anda yaşanan da ‘yeni’ AK Parti’nin siyasi tercihinin, yani milliyetçi popülizmin sonucu. Görünen o ki üst sınıfların ‘hizmet’ üretmesini sağlamak üzere uygulanan dağıtım sistematiğinin yanına, alt sınıfları siyasete bağımlı kılacak bir ihsan mekanizması eklenmek isteniyor. Bunun sosyoekonomik bedelini ödemek zorunda kalan orta sınıfın ise ‘ideolojik olarak’ yakalanabileceği umuluyor. Artık güçlü bir orta sınıfa değil, sahip olduğunu kaybetme korkusuyla iktidara ‘yapışan’ bir orta sınıfa ihtiyaç var ve bu da siyasette çatışma-yalnızlaşma-milliyetçileşme üçlemesi ile sağlanmak isteniyor.

Soru bu yaklaşımın orta sınıf açısından ne denli ikna edici bulunacağıdır. Çünkü eğer ikna edici bulunmazsa, söz konusu stratejinin demokrasiden uzaklaşmayı ifade ettiği kanaati güçlenebilir ve durduk yerde referandumdaki ‘hayır’ cephesi kendiliğinden konsolide edilmiş olur…