Magazin

Lara Fabian: Kendimi Türklerle aynı gemide hissediyorum

"Darbe girişiminin ardından kokmuştum ama..."

27 Ağustos 2016 12:07

Belçika’nın en ünlü kadın şarkıcısı Lara Fabian, EXPO 2016’da bir konser vermek için Antalya’ya geldi. “Müziğimle yaralarınıza merhem olmak için buradayım” diyen sanatçıya göre darbe girişimini bastıran halk, birlikte hareket ederse dünyada bir şeyleri gerçekten değiştirebileceğinin kanıtı. "İnsanın her sabah can güvenliğinden endişe ederek uyandığı bir yerde yaşamanın çok zor olduğunu düşünüyorum" diyen Fabian, "Empati yapıyorum. Türklerle aynı gemide hissediyorum kendimi" diye konuştu.

"Darbe girişiminin ardından korktuğunu" söyleyen Fabian, "Türk menajerimi arayıp 'Bana ülkenin durumuyla ilgili bilgi verir misin?' dedim. Konuştuk, şartları anladım ve gelmeye karar verdim. Hepimizin kafasında soru işaretleri olabilir. Ama önemli olan nasıl davrandığınız. Ben de kafamdaki sorulara yanıt buldum ve huzur içinde Türkiye'ye geldim" ifadelerini kullandı.

Sabah gazetesinden Ceren Arseven'in sorularını yanıtlayan (27 Ağustos 2016) Lara Fabian'ın açıklamaları şöyle:

- 25 yıllık bir kariyer var ardınızda. Bunca yıl çok sevilen, tanınan bir sanatçı olmanın sırrı ne?

- Başarının sırrını bilmiyorum ama istek çok önemli bir faktör. Yıllara meydan okuma arzusu, bütün şartlara adapte olabilmek... Bu meslekte 25 yıl boyunca sayısız şey gördüm, büyük küçük birçok olay yaşadım. Her zaman uyum sağlamayı başardım. Belki de başarının sırrı budur.

- Zor bir dönemden geçiyorsunuz. Annenize Alzheimer teşhisi konulduktan kısa süre sonra babanız rahatsızlandı. Nasıl mücadeleediyorsunuz tüm bunlarla?

- Mücadele etmiyorum. Çabucak iyileşmelerini dilemekten başka yapacak bir şey yok. Kendimi olup bitene teslim ettim. Başımıza geleni tamamıyla kabul etmiş durumdayım. İçimdeki bütün farklı benleri dinliyorum. Bu dönemin geçeceğini biliyorum. Mücadele etme gayreti çok daha yıpratıcı. Üstelik hiçbir işe yaramıyor. Elimden gelen tek şey mümkün olduğunca onların yanında olmak, ellerini tutmak, başımıza geleni sabırla kabul etmek... Bu konu hakkında konuşmak çok zor. Çünkü ben de öğreniyorum. Tepki vermek yerine içimde bu dertle ilgili yerlerime bakıyorum. Acı çekmek yerine diğer hislerime odaklanıyorum. Bu süreci olabildiğince hasarsız atlatmak yegane arzum.

- Sosyal medyada yazılıp çizilenler yüzünden sanatçılar genellikle zor anlar yaşıyor, şikayet ediyor. Siz ne yapıyorsunuz sosyal medya üzerinden size gelen eleştiri ya da hakaretlerle ilgili?

- Menajerim Matt sayesinde korunuyorum. (Gülüyor) Şaka bir yana, çalıştığım insanlar benim için bir kalkan. İnternet bir yandan çok faydalı, diğer yandan insanların akıllarından geçeni fütursuzca dışa vurduğu bir mecra. Hislerini, yargılarını, fikirlerini paylaşıyor, yargısız infaz yapabiliyorlar. Bence önemli olan tüm bu yorumlarla aranıza biraz mesafe koymak. Orada söylenenler sizi oluşturmuyor. Meydana gelen bir olumsuzluk karşısında ya acı çekebilirsiniz ya da sadece yaşanıp bitmesini bekleyebilirsiniz. Sözün karşınızdaki insana ait olduğunu unutmamanız lazım. İnsanlar her şeyi düşünmek ve söylemekte özgür. Siz sürekli empati yapmak zorunda değilsiniz.

- Bir röportajınızda sizin için en önemli üç şeyi soruyorlar. "Kızım, kızım, kızım" diyorsunuz. Kızınız Lou ile nasıl bir ilişkiniz var? 

- Olağanüstü bir ilişkimiz var. O küçük bir melek, yüreği bilgeliklerle dolu, harika bir kız çocuğu. Onun annesi olduğum için çok şanslıyım. 

- Darbe girişiminden sonra Twitter'a "Türkiye için dua ediyorum" yazdınız. Kimi zaman Türkçe tweet'ler atıyorsunuz. Türkiye'de son dönemlerde yaşananlar hakkında ne düşünüyorsunuz? 

- Menajerim Matt Türk. Bu sayede Türkçe tweet atabiliyorum. Türkçem henüz o kadar iyi değil. Sadece dört dil biliyorum. (Gülüyor) Dünyada olup bitenlerle de Türkiye'de olanlarla ilgili de benzer fikirlere sahibim. Tek bir bahçeyi paylaştığımızın farkına varıyoruz zamanla. Biraz geç kaldık ama... Uzun zamandır Türkiye'de yaşadıklarınızı yakın zamanda Avrupalı ülkeler de yaşadı. Ortaknoktalarımızı keşfetmeye başlıyoruz. Bu sebeple sizin acınızı yürekten paylaşıyorum. Bir tür keder, üzüntü hissediyoruz acı çekeninsanları gördüğümüz zaman. Üstelik çoğu zaman hiç suçu olmayan insanlar bu acıyı çekiyor. İnsanların gerçekten gücü olsaydı, huzur, neşe, mutluluk peşinde koşulurdu. Çatışma, umutsuzluk ve savaş peşinde koşmaz çünkü halklar. Ben yargılayıcı olmaktan kaçınmaya çalışıyorum. İnsanların bir şekilde birbirine bağlı olduğunu düşünüyorum. İnsanın her sabah can güvenliğinden endişe ederek uyandığı bir yerde yaşamanın çok zor olduğunu düşünüyorum. Empati yapıyorum. Türklerle aynı gemide hissediyorum kendimi.Tıpkı Brüksel'deki patlamadan sonra Belçikalılara, Paris'teki silahlı saldırılardan sonra Fransızlara karşı hissettiğim gibi...

 

"Halklar savaş peşinde koşmaz"

 

- Darbe girişimi sırasında Türk halkının gücünü gördük. Siz ne hissettiniz gönül bağınız olan bu halkın ortaya koyduğu irade ile ilgili? 

- Halkın gücünden her zaman çok etkilenmişimdir. İnsanların artık gerekçesini anlamadan, boş emeller peşinde koşmuyor. Farklı güçlere hizmet etmiyor. Eğer kitleler halinde hareket edebilirsek dünyada bir şeyleri gerçekten değiştirebileceğimize inanıyorum. Halk yaşam koşullarıyla ilgili bir ihtiyaç hissederek hareket etmeye karar verirse önünde kimse duramaz. Korku ya da öfkeyle değil, sadece insanlık için daha iyi bir şey yapma dürtüsüyle hareket edersek muazzam bir güce sahip oluruz. Darbe girişimi sırasında çekilen fotoğraflarda insanların yüzünde öfke yoktu. Daha iyi bir hayat arzusu vardı. Bir değişim isteği... İçimizdeki bu yönün üzerine gitmeliyiz. Öfkeyle değil daha iyiye doğru gitme isteğiyle hareket etmeliyiz. Değişime kendi içimizde başlarsak dünya çok daha güzel bir yer olabilir. Romantik geldiğini biliyorum ama fikrim bu. 

- Darbe girişimi sonrası Türkiye'de konserler iptal oldu, sanatçılar korktular buraya gelmeye. Ama siz buradasınız... 

- Sadece sanatçıların korktuğunu düşünmüyorum. Herkes korkar belirsizlikten. Gelmeseydim ne değişecekti? Üzgün bir millet, kafası karışık bir halk var... İnsanlar öfleye pöfleye konserin iptal haberini öğrenecekti. "Bizi yalnız bırakan bir sanatçı daha" diyedüşüneceklerdi. Eğer Antalya'ya gelmeseydim, Brüksel'de de şarkı söyleyemezdim, Paris'te de... Bir süre sonra hiçbir yerde şarkı söyleyemeyiz. Bir kere daha korkuyu değil değişim arzusunu seçtim. Başıma her an bir şey gelebilir. Evde ayağım kayar ve düşüpboynumu kırabilirim. Elveda Lara! Peki korktum mu? Evet korktum. Türk menajerimi arayıp "Bana ülkenin durumuyla ilgili bilgi verir misin?" dedim. Konuştuk, şartları anladım ve gelmeye karar verdim. Hepimizin kafasında soru işaretleri olabilir. Ama önemli olan nasıl davrandığınız. Ben de kafamdaki sorulara yanıt buldum ve huzur içinde Türkiye'ye geldim.

 

"Batılılar bazı ülkelerde
insanların ölmesini normal görüyor"

 

- Batılı medya kuruluşları yanlı haberler yaptı darbe sonrası. Avrupa'daki patlamalardan sonra oluşan dayanışma ortamını göremedik. Ne düşünüyorsunuz bu konuda? 

- Batılılar dünyanın bazı ülkelerinde bombalar patlamasını, insanların ölmesini normal görüyor. Bu çok acı ama böyle. Uzun yıllardır savaşılan topraklardaki kayıplar kanıksanmış halde maalesef. Avrupa kendi topraklarında böyle saldırılar görmeye alışık değil. İlerleyen günlerde Avrupa'da başka saldırılar meydana gelince onların da kanıksanacağını düşünüyorum. İnsanlar acıya alışıyor, sadece felaket denecek şeylerde harekete geçiyor. Bahsettiğiniz empati eksikliği alışmışlıktan kaynaklanıyor. Bu beni şaşırtıyor çünkü benim için bir kişinin bile canı çok kıymetlidir. İtalya'da meydana gelen deprem de beni çok üzdü. Annem Sicilyalı. Olmasa da çok acı bir olay... İnsanların acısını kalbimde hissederim çünkü...

- Olup bitenin farklı yansıtılmasıyla ilgili fikriniz ne? 

- Bilgi kirliliği olduğunu düşünüyorum. Olaylar hiçbir zaman olduğu gibi yansıtılmıyor. Bunlar karmaşık meseleler. Çoğu zaman yaşayanların bile anlamakta zorlandığı konular. Medya kimi zaman kitleleri manipüle etmek için haberler yapabiliyor. Gaziantep'te neler olduğunu anlamak için menajerime sorular sordum. O da anlatmaya çalıştı. Ama anladım mı emin değilim...

- "Ruhu yaralı bu güzel ulusa küçük bir katkı" yapmak için Türkiye'ye gidiyorum dediniz... 

- Evet, zedelenmiş bir ruha sahip bir milletin yaralarına merhem olmak istedim. Türkiye'ye müziğimle yaralarınızı sarmak için geldim. Umuyorum ki müzik kalpleri yumuşatır, insanların içine huzur verir.

 

"Je T'aime'den sıkılmadım"

 

- Je t'aime klasikleşmiş bir şarkı. Sizinle çok özdeşleşmiş bir parça. Hiç sıkıldınız mı bu şarkıdan? 

- Asla. Zaten benim yazdığım bir şarkı. Her zaman aynı şevkle söyledim. Yıllar içinde bazı değişiklikler de yaptım. Bu tıpkı güzel bir kızınızın olması ve görenlerin ona sürekli "Ne güzel" demesi gibi. Asla sıkılmıyorsunuz. Benim şarkım da çok güzel. O yüzden her konserde söyledim ama hiç sıkılmadım.

- Çok seyahat ediyorsunuz. Aileniz buna nasıl tepki veriyor? 

- Birlikte çalıştığım insanların aileme düşkünlüğümü anlayışla karşılaması en büyük şansım. En fazla bir hafta ayrı kalabilirim onlardan. Asla daha uzun süre olamaz. Benim üç ya da dört ay evden uzak olmam düşünülemez. Eğer bir haftadan uzun süre evden uzak kalacaksam ailemi yanıma mutlaka alırım. Bugüne kadar bunu başardım.