Yaşam

"Kuzey Kore’de turistler bir tek otellerinde serbest"

"Nükleer silah ve füze denemelerinden geri kalmadığı Kuzey Kore..."

06 Ağustos 2017 11:36

Geçen haftaki füze denemesiyle de gündeme gelen Kuzey Kore'ye giden Hürriyet muhabiri Savaş Özbey izlenimlerini aktardı. "ABD’nin doğu sahillerini bile vurabileceklerini kanıtladılar. Artık New York ve Washington DC bile ateş menziline girince dünyanın gözü buraya çevrildi. Kuzey Kore... Gezegenin en dışa kapalı, en merak edilen ülkesi. Dünya nükleer krizle çalkalanırken beş gün beş gece oradaydım. Kuzeyinden güneyine, başkent Pyongyang’dan antik başkent Kaesong’a kadar bütün ülkeyi gezdim" sözlerini sarf etti.

Hürriyet'ten Özbey'in Kuzey Kore izlenimleri şöyle:

Yabancılara verilen izinleri zorladım; yerel lokantalarda yiyip halk pazarlarını gezdim. Düğünlere katılıp, halkla temas kurdum. Dünyanın en silahlı sınırı denilen Kuzey-Güney Kore hududuna gittim; resmi yetkililerle konuştum. Ulusal orkestranın senfoni konserini dinleyip Zafer Günü kutlamalarını izledim. Bugüne kadar bildiklerimle gördüklerimi kıyaslayınca çok şaşırdım. Burası ‘son duvar’ın arkası.

Uçağın penceresinden, altımızda akıp giden yemyeşil Kuzey Kore topraklarını seyrediyorum. Ormanlık dağlardan artakalan düzlükler, başıbozuk akarsular ve ip gibi yollarla bölünmüş. Yolların kenarlarına yine ip gibi yerleşimler serpiştirilmiş. Bulabildikleri her yeri ekmiş gibiler. Bu kadar verimli bir ülke nasıl kıtlık yaşar, akıl alır gibi değil.

Uçağın ekranlarında ordu korosunun konseri yayımlanıyor. Devrim marşları... Ama marştan çok, Japon çizgi filmlerinin çocukça müziklerini andırıyor.

Bütün sevimliliklerine rağmen bu marşlar aklıma uçağa binmeden önce okuduğum son şeyi, Uluslararası Af Örgütü’nün, dünyanın bu en kapalı ve totaliter ülkesi hakkında yayımladığı 2016-17 raporunu getiriyor. Anlatılanlar şunlar:

Kıtlık yüzünden 138 kişinin hayatını kaybettiği ve hükümetin bir yandan açlığa karşı yardım talebinde bulunurken diğer yandan nükleer silah ve füze denemelerinden geri kalmadığı Kuzey Kore.

İnsan haklarının olmadığı, ifade özgürlüğünün esamisinin okunmadığı, halkının ve yabancıların adil olmayan mahkemelerde yargılanıp binlerce insanın ağır işlerde çalıştırıldığı ve güneye kaçmak için can attığı bir ülke.

Kim İl-sung’un doğum günü milat kabul ediliyor.

Uçaktaki Korelilerin hepsinin göğsünde devrim armaları asılı. Kafa karıştırıcı olan şu: Uçağa binerken de böyleydiler. İranlıların ülkelerine dönerken zoraki taktıkları türbanları gibi değil, armaları.

Uçak iner inmez, ‘dünyadan’ kalan bir alışkanlıkla elimi telefonuma atıyorum. Kuzey Kore’de olduğumu unutmuşum. Burası dünyanın bittiği, başka bir şeyin başladığı bir yer. Sadece başka bir yerin mi? Başka bir zamanın da başladığı bir ülke. 106’ncı Juche yılına hoş geldiniz. Bu takvimin miladı, büyük önder Kim İl-sung’un doğum günü...

Telefon yok. İnternet, feys, insta, layk yok. Hangi partiye oy versem diye kafa yormuyorsunuz. Belki yormasanız daha iyi. Gümrükteki kadın polis “Book? Book! Book!!” diye sorup valizleri arayarak, ülkeye kitap sokup sokmadığınızı kontrol ediyor.

Ölen ABD’li öğrencinin tutuklandığı otelde kalacağım

Pyongyang Uluslararası Havalimanı düzenli, temiz pak. KKTC’deki Ercan kadar ya var ya yok. Ülkeye çok giren çıkan olmadığı için yetiyor da artıyor.

Kontrolün hemen ardında rehberlerimiz Han ve Choe bekliyor. Han, kültürel rehberimiz. Bizdeki turist rehberi. Choe, idari rehber. KDHC’de yapacaklarımız  onun gözetiminde. Bu iş için biçilmiş kaftan. Bir diplomat kızı. ‘Güvenilir’ bir aileden geliyor. Bütün seyahatimiz boyunca bir dakika bile yanımızdan ayrılmayacaklar. Hatta 20 metreden fazla uzaklaşınca paniğe kapılacaklar. Kuzey Kore’de turistler bir tek otellerinde serbest. Dışarı sadece rehberler eşliğinde adım atabiliyorlar.

Tanışma faslının ardından ilk iş, bizi merak edecek yakınlarımızla nasıl temas kurabileceğimi soruyorum. “Otelden mail atabilirsiniz, isterseniz de telefon açabilirsiniz” diyorlar. İkinci kez kafam karışıyor: Kapalı, kapalı ama o kadar değil demek ki...

Otelimize doğru yola çıkıyoruz. 15 ay gözaltında tutulduktan sonra konuşamaz halde ülkesine gönderilen ABD’li öğrenci Otto Warmbier’in kaldığı otel, Yankaddo olduğunu öğrenince üstüme bir sessizlik çöküyor, etrafı seyre dalıyorum. 

Uçağın camından izlediğim tarlaların arasından ilerliyoruz. Bulabildikleri her yeri çeltik ve mısır tarlası yapmışlar. 15 dakika sonra kırık dökük, biraz eskimiş ama düzenli yerleştirilmiş binalar görmeye başlıyoruz. “Geldik mi?”  diye soruyorum. Rehberler gülüşüyor. Daha Pyongyang’a 10 dakika varmış. Buralar köymüş. Meğer neden güldüklerini 10 dakika sonra anlayacakmışım...

Haberin tamamını okumak için tıklayınız.