Yaşam

Küresel yoksulluk ile ilgili üç şehir efsanesi

Dünyada gelir dağılımları ve yoksulluğa dair inanışları çoğu gerçekte birer şehir efsanesi, yapılan araştırmalar 'dünyanın daha iyi bir yer'e gittiğini gösteriyor

19 Ocak 2014 14:59

Yapılan araştırmaların sonuçları dünyanın geçen yıllara kıyasla daha iyi bir yere dönüştüğünü gösteriyor. Aşırı yoksulluk son 25 yılda yarı yarıya düştü, çocuk ölümleri azalıyor, uzun zamandır dış yardım ile ayakları üzerinde duran ülkeler artık kendi ayakları üzerinde durabiliyor. Peki neden çoğu insan hala işlerin kötüleşmekte olduğunu düşünüyor?

Wall Street Journal Türkiye’den Bill ve Melinda Gates, insanların bu algısının global yoksulluk ve kalkınma ile ilgili üç şehir efsanesine inanmasından kaynaklandığını iddia ediyor. İşte o şehir efsaneleri:

Birinci efsane: Fakir ülkelerin kaderi fakir kalmaktır

Hayır değil. Gelirler ve refah seviyesi ile ilgili diğer rakamlar neredeyse her yerde yükseliyor. Buna Afrika ülkeleri de dahil.

Global fakirlik resmi yeniden çizliyor. Türkiye ve Şili'de kişi başına düşen gelir ABD'nin 1960 yılındaki seviyesine yükseldi. Malezya'da da durum neredeyse aynı. 1960 yılından bu yana Çin'de kişi başına düşen reel gelir sekiz kat arttı. Hindistan'da dört kat, Brezilya'da beş, Afrika'nın küçük ülkesi Botsvana'da 30 kat arttı. 50 yıl önce neredeyse olmayan yeni orta sınıf bugün dünya nüfusunun yarısından fazlasını oluşturuyor.

Evet, Afrika için de bu geçerli. Afrika'da kişi başına düşen gelir 1998 yılından bu yana üçte iki artışla 1.300 dolardan 2.200 dolar civarına yükseldi. Geçen son beş yılda en hızlı büyüyen 10 ekonominin 7'si Afrika'da.

Tahminlere göre, 2035 yılına kadar dünya da neredeyse hiç fakir ülke kalmayacak. Evet, savaşlar, siyasi gerçekler (Kuzey Kore) veya coğrafya (orta Afrika'nın karalar ile çevrili ülkeleri) nedeniyle bazı ülkeler mutsuz olacak. Ancak Güney Amerika, Asya ve Orta Amerika (belki Haiti hariç) ülkelerinin hepsi ve Afrika'nın sahil ülkelerinin çoğu orta gelirli ülkeler kategorisine geçecek. Ülkelerin yüzde 70'ten fazlasının kişi başına düşen geliri Çin'in bugün sahip olduğu kişi başına düşen gelirinden fazla olacak.

Efsane iki: Yabancı yardım büyük bir israf

İşin aslı bu fenomen bir yatırım. Yabancı yatırımlar yalnızca hayatları kurtarmakla kalmaz uzun süreli, uzun vadeli ekonomik ilerlemenin de temellerini yaratır.

Birçok insan yabancı yardımın zengin ülkelerinin bütçelerinin belli bir kısmından oluşturulduğunu düşünüyor. Anketlerde Amerikalılara bütçede yardıma ne kadar gittiği sorulduğunda çoğunun ortak cevabı yüzde 25 idi. Gerçekte yüzde 1'den de az. (Hatta dünyanın en cömert ülkesi Norveç'te bile bu oran yüzde 3'ten az.) ABD hükümetinin tarım sübvansiyonları için ödediği miktar uluslararası yardıma için ödediğinin iki katı. Hatta askeri harcamalar için 60 kat fazla ödeme yapıyor.

Yabancı yardımlar ile ilgili bir diğer büyük şikayet ise bu paraların yolsuzlukla ziyan edildiği yönünde. Evet bir miktarı böyle heba oluyor. Ancak diktatörlerin yardımları yeni saraylar inşa etmek için kullandığı yönünde duyduğunuz korku hikayeleri genellikle soğuk savaş döneminde insan yaşamını iyileştirmekten ziyade müttefikler kazanmak için yapılan yardımlar için söz konusu.

Yapılan yardımlarda bir doların dahi yolsuzlukta kullanıldığının ortaya çıkması durumunda bu yardımların tamamen sona erdirilmesi gerektiğini duyuyoruz. Ancak ABD eyaleti Illinois'in son yedi valisinden dördü yolsuzluk nedeniyle hapse girmesine karşın kimse bu eyaletteki okullanın ya da kara yollarının kapatılmasını istemedi.

Üçüncü efsane: Hayatları kurtarmak nüfusuna artmasına neden oluyor

Thomas Malthus'un 1798 yılındaki kıyamet senaryosuna kadar gittiğimizde insanların belli bir zaman sonra gıda arzının artan nüfusu karşılamayacağı konusunda endişelendiğini görürüz. Bu tarz düşünceler dünyayı daha da zor bir duruma sokuyor. Dünya nüfusunun büyüklüğü ile ilgili endişe duymak nüfusu meydana getiren insanların durumunu görmezlikten gelmeye neden oluyor.

Daha sonra açlık çekmemeleri için çocukların ölümüne şimdi izin verelim düşüncesi sadece kalpsizlik değil ayrıca Tanrı'ya şükür çalışmayan bir düşünce.

Daha fazla çocuk hayatta kaldıkça aileler daha az çocuğa sahip olmak istiyor. Örneğin Tayland'ı ele alalım. 1960'lı yıllarda bu ülkede çocuk ölümleri azalmaya başladı. 1970'lerde hükümet aile programına büyük yatırım yaptı, doğum oranları düşmeye başladı. Geçen 20 yıllık süre içerisinde daha önce ortalama altı çocuk doğuran Taylandlı kadınlar iki çocuk doğurmaya başladı. Bugün Tayland'da çocuk ölümleri ABD'deki kadar düşük. Tayland kadınlarının ortalama çoğum doğurma sayısı ise 1,6. Ölüm sayısının azalması ardından doğum oranında yaşanan düşüş şablonu dünyanın büyük bir kesiminde görülebilir. Hayat kurtarmak aşırı nüfusa neden olmaz. 
 

İlgili Haberler