Gündem

'Kozmik Oda' davasında mütalaa açıklandı

Davanın sanıkları eski hakimler Nihal Uslu ve Halil İbrahim Kütük hakkında 23 yıla kadar hapis cezası istemi

19 Temmuz 2018 11:53

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) personeline 'FETÖ' tarafından kumpas kurulduğu gerekçesiyle başlatılan 'Kozmik oda' davasında savcı, mütalaasını açıkladı. Davanın sanıkları eski hakimler Nihal Uslu ve Halil İbrahim Kütük'e 10.5 yıldan 23 yıla kadar hapis cezası verilmesi istendi.

Yargıtay 16. Ceza Dairesindeki davada açıklanan esas hakkındaki mütalaada, 'Kozmik Oda' soruşturmasının, devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgi ve belgeleri hukuka aykırı şekilde temin etmeye yönelik oluşturulan örgütsel plan çerçevesinde kurgulandığı vurgulandı.

Davanın sanıkları eski hakimler Nihal Uslu ve Halil İbrahim Kütük'e 10.5 yıldan 23 yıla kadar hapis cezası verilmesi istendi.

Esas hakkındaki mütalaada, Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşavirliğince,Yargıtay 16. Ceza Dairesi'ne gönderilen İnceleme Heyeti Sonuç Raporunda, davaya konu belgelerden, incelenen 374 dijital veri ve 7 fiziki belgenin dördünün oluşturulduğu tarihten itibaren devlet sırrı niteliği taşımadığı, bunlar dışındakalan diğer tüm belgelerin başlangıcından itibaren devlet sırrı olduğu ve bu özelliklerini halen koruduklarına oy birliğiyle karar verildiği aktarıldı. Esas hakkında mütalaanın hukuki değerlendirme, sonuç ve talepbölümünde hakim ve savcıların, Anayasa ve yasalarla kendilerine verilen görev ve yetkileri, yazılı olan veya olmayan ancak evrensel anlamda hakim ve savcıları bağladığında kuşku bulunmayan etik kurallara tabi olarak yerine getirmeleri gerektiği vurgulandı.

Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ , kozmik oda soruşturmasına ilişkin detayları Uğur Dündar’a şöyle anlatmıştı:

Siz kozmik oda 'ya girmelerine izin verdiniz diye eleştirildiniz. kozmik oda nedir? İddia edildiği gibi gerçekten TSK'nın beyni midir? Örneğin savaş planları burada mı saklanır? 

Gözaltına alınan iki personel, Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı'nda çalışıyordu. Burası nedir? Özel Kuvvetler Komutanlığı'na ait bir ünite. Alay seviyesinde bir komutanlık. Ordunun beyni demek, her şey buradadır demek, asla doğru bir tanımlama olmaz. Orada seferberlik halinde Ankara mücavir alanında yapılacaklar bulunmaktadır. Sonra o planlar değiştirilmek durumunda kalınmıştır.

"İtiraz ettik, reddedildi"

Beş savcı normal ofislerde arama yaptı. Gizli evrak bulunan iki odayı aramak istediklerinde sokulmadılar. Çünkü savcıların gizli belgeleri inceleme yetkisi yok ama hakimin var. Biz arama talebine itiraz ettik, reddedildi. Hakim geldi. Kara Kuvvetleri Komutanı (Org. Işık Koşaner) ile görüştüm. Komutan olarak kararımı verdim. Hakime “Odaları mühürleyin, yarın gelin, zira Başbakan'la görüşeceğiz ve Anayasa'ya göre güvenlikten sorumlu Bakanlar Kurulu'nun kararını isteyeceğiz. Hükümetin vereceği talimata göre hareket edeceğiz” dedik. Hakim, “peki” dedi, gitti. Başbakanlık'tan randevu istedik, Kara Kuvvetleri komutanı ile gittik, Başbakan ve bakanlara durumu anlattık. Oranın aranmasından çekince duyduğumuz hiçbir şey olmadığını vurguladık. Ancak Bölge Başkanlığı'na ait çalışmalar deşifre olacak, emek verilen çalışmalar iptal edilmek zorunda kalınacak.

"Vahim bir iddia var"

Sonuçta “Aramaya müsaade edilsin” denildi. Durumu değerlendirdik. “Aramaya müsaade etmezsek ne olur?” sorusunu düşündük. Ortada vahim bir iddia var, Başbakan Yardımcısı'na suikast iddiası. Bunun doğru olmadığının ortaya çıkarılması bizim için çok önemli. Çünkü Silahlı Kuvvetler'e iftira atılıyor. “Hayır” deseydik, aratmasaydık, bu vahim iddia Silahlı Kuvvetler üzerinde leke gibi duracaktı. Kumpası kuranlar bunu istiyordu.

Ben ikinci seçeneği seçtim. “Bazı planlarımıza zarar vereceksin ama gel ara, gerçek ortaya çıksın” dedim. Her eleştiriye saygılıyım ama, olayın her çerçevesini bilmeden hissi değerlendirme yapanlar, 27 Aralık 2009'da Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Komutanı değillerdi. O zaman komutan benim ve sorumluluğum var. Bu oyunu bozduğumuz kanaatindeyim. Beş sene evvel verdiğim o kararın çok doğru olduğunu bugün daha iyi idrak ediyorum. Dua ediyorum Allah'a, iyi ki o gün o kararı vermişim. Ters yönde bir karar verseydim, Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinde oluşacak şaibeyi siz düşünün. Ağır töhmet altında kalacaktı. Sonuç ne şu anda? O halde verdiğimiz karar doğru.

"Mücadeleyi seçtim"

Silahlı Kuvvetler'i hedef alan bir kumpasın hayata geçirildiğini iddia ediyorsunuz. Bunu önlemek için konuyu yetkililere aktarıyorsunuz. İddiaların doğru olmadığını söylüyor ve gerçekleri izah ediyorsunuz. Askeri savcılığı harekete geçiriyorsunuz. Ama tüm uğraşlarınıza karşın kesemiyorsunuz bu süreci. İstifa etmeyi düşündünüz mü?

İstifa etmeyi düşünmedim. Mücadele etme yolunu seçtim. Bu mücadelede arzu ettiğimiz noktaya ulaşıp ulaşamadığımız tartışılabilir. Ama benim görev sürem dolduğu zaman cezaevlerinde tutuklu bulunan subayların sayısı 3-4'tü. Bu da yargı nezdinde oldu. Tutuklananlar yine yargı yolu ile serbest kaldı.

Özeleştiri yapıyor musunuz?

Yapmaz olur muyum? Tabii ki yapıyorum. Özeleştiriyi yalnız ben değil, toplumun bütün katmanları yapmalı. Biri bitip, biri başlayan ataklarla, bombardımanla karşı karşıyasınız. Bombardımana karşı direnmek de kolay değil. Güç lazım, kendinize güvenmeniz lazım.

"İstihbarat savaşı var"

20 Ocak'ta kozmik oda 'da arama bitiyor, o gün Taraf Gazetesi'nde Balyoz iddiaları başlıyor. Bunlar tesadüf mü?

Karşılaşılan olay bir bilgi, istihbarat savaşı. Başarılı olmanız için güçlü istihbarata sahip olmanız lazım. Bu açıdan eksiklerimiz var. Benim MİT içinde temsilcim bile yok. Böyle bir şey olabilir mi? Başkanı sivil olabilir, itirazım yok. Ama benim de orada bir temsilcim olmalı. Bizde hemen “aman asker olmasın” anlayışı var. Oysa birçok gelişmiş demokratik hukuk devletinde bu uygulama mevcut. Zaten aksi düşünülemez.