Gündem

'Kimse Erdoğan’dan korkmasın, en fazla iki gün hapis yatarlar; halk AKP'ye oy vermekten vazgeçecek'

Mustafa Alabora: Türkiye’de yaratılan korku imparatorluğu Gezi’yle yıkıldı

29 Mart 2015 13:55

Usta tiyatro oyuncusu Mustafa Alabora, son dönemde sanat camiasından gelen "siyasi iktidar ve Tayyip Erdoğan'dan korkuyoruz" yolundaki açıklamalara ilişkin olarak, "Onların korkaklığı. Yapsınlar. Benim yeteneğim olsa Erdoğan taklidi de yaparım. Korkmasın, yapsınlar. Alt tarafı 2 gün hapis yatarlar. En son karikatüristlere 11 ay ceza verdiler mesela. Korku imparatorluğu var tabii ki. Ama korkunun ecele faydası yok" diye konuştu. Alabora, "Bu iktidar aydınlık, özgürlükçü ve emekten yana hiçbir şey istemiyor. Türkiye halkına güvenirim. Sağduyuludur. Bir gün gelir bunlara oy vermez" ifadesini kullandı.

"Şu anda içinde bulunduğumuz dönemden söz edersek; Türkiye’de bir korku imparatorluğu yaratıldı" diyen Alabora, "Suçsuz insanlar içeri atıldı. İşte o dönemde herkes konuşmaya korktu. Bu korku imparatorluğu Gezi’yle yıkıldı" dedi.

Bugün gazetesinden Dilara Tahmaz'ın sorularını yanıtlayan (29 Mart 2015) Mustafa Alabora'nın açıklamalarından satır başları şöyle:

Çocukluğunuz kozmopolit bir çevrede geçmiş. Rumlarla, Yahudilerle komşuluk yapılan bir dönemden “Afedersin Ermeni” cümlelerinin kullanıldığı bir döneme geçiş Mustafa Alabora için ne ifade ediyor?

Benim için dünyadaki en büyük suç ırkçılıktır. İnsanların bütün insanları, insan oldukları için sevmeleri gerekir. Ben çocukken bir kez nereden duyduysam yabancı dil konuşan birine o dönem slogan haline gelen “ Vatandaş Türkçe konuş” cümlesiyle bağırmıştım. Hayatım boyunca bunu söylediğim için utandım. Oysa ne güzel bir mozaiktir; biri Rumca konuşsun öbürü Ermenice. Menderes döneminin sonuçları işte.

 

‘Türkiye’de hiçbir zaman demokrasi olmadı’

 

Kitabınızda çocukluğunuza dair bir başka anı da, Zeki Müren’le geçen yıllar. ‘Demokrasiye inancım onunla başladı. Çünkü cinsel kimliğine rağmen toplum tarafından ötekileştirilmedi’ diyorsunuz. Oysa günümüzde Huysuz Virjin’in kadın kılığında TV’ye çıkmasının yasaklandığı bir süreçten geçiyoruz. Sizce demokrasi yarışında gittikçe geriye mi gidiyoruz?

Bizde hiçbir zaman gerçek demokrasi olmadı ki. Düşünün Demirel mecliste benim ve Halk Oyuncuları için soruşturma bile açtı. Maalesef bir şey değişmiyor. Bugünkü iktidar biraz daha dine yakın ve muhafazakar olduğu için bu tarz durumlar daha fazla eleştiriliyor. Ben eleştirilmesin demiyorum. Elbette eleştirilecek. İktidarı da eleştirmek gerek, ama önce bizim kendi demokrasimizi daha iyi okumamız gerekiyor. Geçenlerde TV’de birisi ‘Bizde zaten demokrasi hiç olmadı. Daima Başbakanlık sistemi oldu’ dedi. Çok doğru. Bizde kim başbakan olursa, o ceberuttur. Bu başbakanlar arasında Ecevit’in yeri ayrıdır. Çünkü o olmasa Memet Ali olmazdı.

Neden?

Mahir Çayan’ın da içinde bulunduğu Dev-Genç örgütüne Yılmaz Güney’le birlikte el altından yardım ettiğim öğrenilince 2 yıl hapis yatmıştım. Ecevit af çıkarmasaydı 2 yıl yerine 15-16 yıl yatmam bekleniyordu. 80’li yılların sonuna doğru çıkacaktım. Oysa 1977 yılında Memet Ali doğdu. Kısacası Ecevit affı olmasaydı Memet Ali de olmayacaktı.

 

‘Korku imparatorluğu Gezi’yle yıkıldı’

 

Sizin Nazım Hikmet hayranlığınız çok büyük. Yine bir dönem Deniz Gezmiş’in Türk halkı için ifade ettiği hayranlık duygusu bizim yaşıtımız birçok insanın adının Deniz olmasının sebebi. Sizce günümüzde kitleleri bu şekilde peşinden sürükleyecek siyasi figürler neden yok?

Herhalde Türkiye’nin sosyolojisi artık buna izin vermiyor. Bütün bu yaşanılanlardan sonra, şu anda içinde bulunduğumuz dönemden söz edersek; Türkiye’de bir korku imparatorluğu yaratıldı. Suçsuz insanlar içeri atıldı. İşte o dönemde herkes konuşmaya korktu. Bu korku imparatorluğu Gezi’yle yıkıldı.

Gezi gibi bir örgütlenme bile Deniz Gezmiş, Mahir Çayan gibi bir lider ortaya çıkaramadı. Bunu ‘Y kuşağı böyle bir örgütlenmeye lider istemedi’ şeklinde yorumlayabilir miyiz?

Evet, kesinlikle lider istemediler. Ben çok konuştum oradaki çocuklarla. Her gün giderdim oraya. Bir lider istemediler, çünkü Gezi’nin kendisi liderdi.

 

‘Şener Şen Yaşar Kemal’e haksızlık eder’

 

Şener Şen’in yakın zamanda gündeme gelen “Eylem yapmayı hayatta başka yapacak bir işi olmayanlara bırakıyorum” sözünü nasıl değerlendirirsiniz?

Yaşar Kemal’e haksızlık yapmış derim. Yaşar ağabey hayatı boyunca bütün eylemlerin içinde oldu ve eserleri dünya çapında 40 ayrı dile çevrildi. Demek ki hem eylem hem de başka işler yapabilmiş.

Hapis cezaları, fişlenme, sansürlenme ve işsizlik gibi sorunlar sizde bıkkınlık oluşturdu mu? Artık hiçbir siyasal faaliyette bulunmayacağım dediniz mi?

Hayır demedim. Ben hiçbir zaman bıkkınlık duymadım ama geri çekildiğim oldu. 12 Eylül sürecinde Memet Ali çok küçüktü. O dönemde hapse atılmayıp işten atılınca sevinmiştim. Ne kadar trajikomik bir durum aslında. Korktuğum için değil. Memet Ali’nin sorumluluğu bende olduğu için.

 

‘Şu anki iktidar bile beni korkutamıyor’

 

Şu zamana kadar sizi korkutan bir iktidar oldu mu?

Hayır olmadı. Şu anki iktidar bile korkutamıyor, gerisini siz düşünün.

Devr-i Süleyman oyununu oynarken Adalet Partisi Gençlik Kolları’ndan sürekli dayak yiyorduk diyorsunuz. O dönem şu anki Aktroller’in bir çeşit ön sürümüyle karşılaşmış olabilir misiniz?

Aktroll nedir?

Kendilerinden olmayan, farklı düşünceye sahip grupları tehdit eden, saldıran Ak Parti’li olduklarını savunan bir grup.

Yani şu Memet Ali’yi tehdit eden insanlar gibi mi?

Evet, kesinlikle

Öyleyse bizim karşımıza çıkan Adalet Partisi Gençlik Kolları’yla benzerlik gösteriyorlar. Bir çeşit ilk sürümü yaşamış olabilirim dediğiniz gibi. Ama bunlar en azından yapamazsın diye tehdit ediyorlar. Onlar bir de gelip dövüyorlardı.

 

‘AKP askeri vesayeti kaldırsaydı başka bir şey yapmasına gerek yoktu’

 

Erdoğan için ölürüm sözleriniz bir dönem çok konuşuldu. Başlarda Ak Parti’ye karşı daha mı ılımlı bir yaklaşımınız mı vardı?

Bu cümleyi böyle çarpıtanlara ben ne diyeyim. Balçiçek Pamir’in bir programıydı. Ben de demokrasinin tarifini yapmıştım. Voltaire der ki; “Senin fikrine yüzde yüz karşıyım ama senin fikrini savunmak için hayatımı veririm” Bunu aldı Mustafa Mutlu “Erdoğan için ölürüm ne demek? Sen benim için bittin Mustafa Alabora” diye yazdı. Ondan sonra böyle saçma sapan bir şey çıktı ortaya. Tamamen yanlış anlama. Ben Erdoğan’ı savunduğum zaman o mazlumdu. Şimdi muktedir, niye savunayım ki?

Belki başlarda, yani AK Parti’nin iktidar olduğu ilk yıllarda Erdoğan’ın daha yumuşak söylemleri size samimi gelmiş olabilir mi?

Bu adamlar askeri vesayeti kaldırmak için geldiler iktidara. Askeri vesayetten çok çekmiş, hapse girmiş bir adam, herhalde darbe meselesini savunamaz. O yüzden elbette ilk dönemde ‘Bu hükümet bunu becerirse, başka bir şey yapmalarına gerek yok’ diye düşündüm. Neden? Çünkü seçimle bir iktidardan kurtulabilirsin. Ancak askeri vesayetten hiçbir şekilde kurtulamazsın. Kim seçilirse seçilsin askerin dediği olur çünkü.

Başlardaki daha ılımlı söylemlerin ardından, sanatçılara “Ulan hepiniz oradaydınız be diye bağıran” bir siyasi figürle karşı karşıya kaldınız. İlk hayalkırıklığınız ne zamandı?

Hayalkırıklığı diye bir şey yok. İmam Hatip’ten gelmiş, dini laikliğe tercih etmiş, biri benim için hayalkırıklığı olamaz. Şaşırmadım da. Türkiye’de iktidara gelmiş hiçbir başbakan beni şaşırtmıyor. Kumaş olarak aynı bunlar neticede. Peki bizim aydınlarımız neden bu kadar panik yapıyor. Çünkü bu parti dini, referans alıyor. Kindar ve dindar nesiller yetiştireceğiz diyorlar çünkü.

 

‘Korkmaya gerek yok, en fazla hapse atarlar’

 

‘En az 3 çocuk yapacak, kızlı erkekli oturmayacak’ bir insan profili çizen iktidara karşı aydınların kaygılanması normal değil mi?

Kaygılanmayacak, mücadele edecekler. Kaygım hiç yok. Türkiye halkına güvenirim. Sağduyuludur. Bir gün gelir bunlara oy vermez.

Yılmaz Güney’le dava arkadaşınız. Fatoş Güney’in Kenan Evren’e tepkisi malum. Ancak bir konuşmasında, Kenan Evren’e yargı yolunu açma çalışmalarından dolayı iktidara destek verir tavrı ortaya çıkmıştı. Sizce Yılmaz Güney yaşasaydı, o da böyle mi düşünürdü?

Hiç sanmıyorum.

‘Erdoğan için ölürüm’ sözlerinizin yanlış anlaşılması arkadaş çevreniz arasında Müjdat Gezen gibi isimlerden tepki almanıza yol açtı mı?

Hayır kesinlikle. Çünkü Müjdat beni doğru anlayan taraftaydı. Ancak ben Mustafa Mutlu’nun yazısından sonra ona röportajın kaydını yolladım. Yine de fikrinden vazgeçmedi. Çünkü Balçiçek programda bana “Darbeciler için ne düşünüyorsun?” diye soruyor. Ben de darbe yapmak büyük bir suçtur. İnşallah aklanırlar diyorum. Ona da kızdı Mustafa galiba. Ne deseydim? ‘Darbe yapmak iyi bir şeydir’ mi deseydim?

 

'Mustafa mutlu darbecinin kralıdır'

 

Belki darbecilerin aklanmasını umduğunuz için kızmıştır

Kim Mustafa mı? Darbecinin kralı Mustafa’nın kendisi zaten!

Darbenin ardından Şehir tiyatrolarından fişlenerek kovuluyor ve iş bulamıyorsunuz. Günümüzde de iktidar karşıtı söylemleriyle birçok oyuncu iş bulamamaktan şikayetçi. İki dönemi kıyaslamanızı istesem?

Vardır bu tarz durumlar diye düşünüyorum. Evet ben şu anda bir yapımda yer aldım çünkü bağlı bulunduğum yapım şirketi beni tercih etti. Ama bu işten önce bana da yıllardır bir teklif gelmedi. Muhakkak bizler için bir çeşit fişleme durumu oluyordur. Yine de ısrarla altını çizmek istiyorum. Bu yeni bir şey değil. Bu her başbakanın kendine karşıt görüş benimseyenlere uyguladığı bir durum.

Öyle diyorsunuz ama Devekuşu Kabare yıllarına baktığımızda siyasi göndermelerin, Demirel taklitlerinin havada uçuştuğunu görüyoruz. Günümüzde sanat çevresinde bir korku hakimiyeti olduğundan mı kimse Erdoğan taklidi yapamıyor?

Onların korkaklığı. Yapsınlar. Benim yeteneğim olsa yaparım. Korkmasın, yapsınlar. Alt tarafı 2 gün hapis yatarlar. En son karikatüristlere 11 ay ceza verdiler mesela. Korku imparatorluğu var tabii ki. Ama korkunun ecele faydası yok.

 

‘Memet Ali’nin linç edilmesi Melih Gökçek’in işi’

 

Mehmet Ali Alabora Gezi olaylarından sonra uğradığı lincin ardından size ‘Baba neden ben?’ diyor. Hakikaten neden o?

Biz Memet Ali’yle birlikte 20’den fazla Savaş’a Hayır mitinglerine katıldık. Bunlar da basında yer aldı. Sanıyorum oradan taktı adamlar bize.

O dönem Mi Minör oyununun Gezi’yle bağdaştırılmasından dolayı bir komplo teorisi oluşturuldu galiba

O olay, Melih Gökçek’in işiydi. Biliyorsun kanal kanal elinde dosyalarla gezdi. Ama bakalım şimdiki gelişmeler önümüzdeki günlerde bize neler gösterecek?

Memet Ali Alabora tehditleri bizzat karşısına çıkan kişiler tarafından mı aldı?

Oğlumu Twitter’dan tehdit ediyorlardı. Ama boyutu öyle büyükü ki devlet 4 koruma verdi, gerisini siz düşünün.

 

’Oğlumu anneni babanı öldüreceğiz diye tehdit ediyorlardı’

 

Ve bu yüzden gitti

Ne yapsaydı? Gitmesini ben istedim. Öldürsünler mi çocuğumu? Hele tehditlerden biri öylesine korkunçtu ki. Sadece seni değil, anne ve babanı da öldüreceğiz diyorlardı.

Türkiye’ye dönecek mi?

Neden dönmesin. Burası onun da ülkesi, mutlaka dönecek.

Siyasi görüşlerinizi savunmanız hapis yattığınız yıllarda sizi babanızdan ayırdı, şimdi de oğlunuzdan. Nasıl bir his bu?

Hiç böyle düşünmemiştim. Hakikaten ne güzel söyledin. Bütün bunlar demokrasinin olmaması yüzünden oldu.  Ama bunlara takılıp kalmıyorum açıkçası. Yeni kalmak, yeni düşünmek lazım. Ben her gün yürüyorum ve yürürken her şey yeniden gözden geçiriyorum.

 

‘Hükümetin amacı sanatı komple yok etmek’

 

Şehir ve Devlet tiyatrolarında sansür polemikleri sürüyor. Kültür Bakanlığı Lemi Bilginden oyun provalarını CD’leirini istemişti. Tiyatronun geleceği açısından bu durumu nasıl değerlendirişiniz?

İktidar zaten şehir tiyatrolarını kapatmak istiyor. Kadir Topbaş bu şehir tiyatroları gereksizdir dedi o hatta Erdoğan da hak vererek devlet tiyatrolarını kapatmak gerekli demişti, hatırlarsan.

 

‘Cunta döneminde gibiyiz’

 

Yani amaç tiyatroyu tamamen özelleştirmek?

Şöyle bir gönderme yapayım 80’li yıllarda oynadığımız bir oyunun provasında 1 hafta boyunca 2 yüzbaşı bir binbaşı resmi kılıkla provalara gelip bizleri denetlemişti. Aradan 35 yıl geçmiş durum bu.

Tiyatro denetlemelerini askeri cunta dönemine mi benzetiyorsunuz?

Evet, hiçbir farkı yok

 

‘Bu iktidarın ne işi olur sanatla operayla’

 

Türk tiyatrosunun geleceği açısında bir endişe var. Sizce ‘Nazım olmasın Necip Fazıl oynayın’ düşüncesindeki yaklaşım muhafazakar sanat algısı oluşturmak mı?

Bir şehir tiyatrosunun repertuvarında Nazım da oynanır, Necip Fazıl da. Ben Nazım oynadığımda Erdoğan, belediye başkanıydı. Son derece rahat bir şekilde oyunlarımızı oynadık hiçbir sansürle de karşılaşmadık. Ama günümüzde olan bitenlere şaşırmamız gerekir diyorum ya; çünkü bu görüşteki bir iktidarın ne alakası olur operayla, baleyle, senfoni orkestrasıyla. Bunu unutmamak lazım. Hayatlarında bir kere bile gitmemişlerdir.. Bu kültür elbette sanatı istemez.

Peki nasıl bir gidişat oluşacak böyle?

Biz oylarımızda devireceğiz onları. Devlet tiyatrosu çalışanının yapacağı bir şey yok. Çünkü devlet memuru. Eğer bu hükümet ve tavrı hoşuna gitmiyorsa ya çalışmayacak ya da hükümetle ilgili olumsuz konuşmayacaksın. Sen birey olarak, devlet memuru olarak fazla konuşamazsın. Bana söyleyeceksin, ben söyleyeceğim.

 

‘Bu iktidar aydınlık ve özgürlükçü hiçbir şey istemiyor’

 

Akit Yazarı Hasan Karakaya’nın şehir tiyatrolarını  “devrimci kodaman”lara, “homoseksüel”lere,“lezbiyen”lere ve her türlü “Sol-Sosyalist ideoloji”ye kucak açmış bir alan olarak betimlemesi İSTİŞAN’ın cevabıyla polemik oluşturdu. Ortada bir kutuplaşma mı var?

Her şey açık seçik aslında. Dini referans alan bir iktidar ve buna inanan insanlar zaten tiyatronun olmasını istemez. Bu insanlar en başta tiyatroyu istemiyor.. Onlar hiçbir şekilde özgürlük istemiyor. Yüzde elliyi zor tutuyorum demedi mi? Tamam işte! Özgürlük istemiyor. İşte gazeteciler teker teker işten atılıyor. Orada bir havuz medyası var. Ne isterse onu yazıyor. Bunu bir bütün olarak ele almak lazım. Bu iktidar aydınlık, özgürlükçü ve emekten yana hiçbir şey istemiyor.