Gündem

Kılıçdaroğlu: Sizin feriştahınız gelse geri adım atmayacağım!

"250 kişinin kanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yakasındadır"

17 Temmuz 2018 16:34

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, cezaevindeyken yeniden seçilmesine rağmen İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu'nun tahliye edilmemesine ve eski milletvekil Eren Erdem'in 'kaçma şüphesi' iddiasıyla tutuklanmasına tepki gösterdi. Hâkim ve savcılara yargı bağımsızlığını korumaları, 'talimat almamaları' çağrısında bulunan Kılıçdaroğlu, partisinin tutuklamalar, tazminat davaları ve baskılarla yıldırılmaya çalışıldığını savunarak, "Sizin feriştahınız gelse geri adım atmayacağım! Her ortamda ve her yerde hakkı hukuku ve adaleti savunacağım" dedi. 

15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminin 2. yıl dönümde düzenlenen anmaları da eleştiren CHP lideri, partisinin araştırma komisyonu kurulması taleplerinin AKP tarafından reddedildiğini kaydederek, "Meydanlara çıkıp kutlama yapıyorsunuz, 250 kişinin kanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yakasındadır" diye konuştu. 

ODTÜ'deki mezuniyet töreninin ardından 'Tayyipler Alemi' karikatürünün yer aldığı pankartla ilgili gerçekleştirilen gözaltı ve tutuklamalara da değinen Kılıçdaroğlu, "ODTÜ'de öğrenci olmak başlı başına ayrıcalıktır. Taşıdıkları pankartların hiçbirisinde şiddet ya da hakaret yoktur; ODTÜ'lü zekası vardır. Onun farkına varmak için de zeki olmak gerekir. Sen zeki değilsen, anlamıyorsan ben ne diyeyim sana" ifadesini kullandı. Kılıçdaroğlu, öğrencilerin tutuklanmasına gerekçe gösterilen pankartı sosyal medyadan paylaşacağını söyleyerek, milletvekillerine de benzer şekilde davranma çağrısında bulundu. CHP lideri, "Haydi koyduk Twitter hesabına, ne yapacaksın bakalım" diye ekledi. 

"Berberoğlunun tutukluluğu yargının iflasını gösteriyor"

Partisinin grup toplantısında konuşan Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarının satır başları şöyle:

-Aramızda Enis Berberoğlu'nun olması gerekiyordu. Enis Berberoğlunun tutukluluğu yargının iflasını gösteriyor. Derhal oturup karar almaları ve Berberoğlu'nu serbest bırakmaları gerekiyor. 

-19 Eylül'den 29 Haziran'a alındı. Ne için? Hangi gerekçeyle? Nereden talimat aldınız? Eren Erdem yurtdışına kaçabilir. Dokunulmazlığı kalktıktan sonra 38 kez gitti ve geldi. Kaçacak olsa o zaman kaçardı. Suçsuz bir insan kaçar mı? Suçlama ne; FETÖ üyesi olmamakla falan filan... Eren Erdem'in yazdığı kitaplaın tamamı bu örgütün tehlikesini anlatmaktadır. 9 kitabı var. Gerekçe gizli tanık. Karşı gazetesinin sahibi bir mesaj gönderiyor cep telefonuyla Eren Erdem, bana Turgay Oğur vasıtasıyla ulaştılar, senin hakkında suçlamalar yapmamı istiyorlar diyor. Bu açıklanınca diyorlar ki, sen neden gizli tanığı açıkladın. 

-Ortada bir yargılama yok, yargısız inaz var. Hiçbir hakim unutmasın, nereye giderseniz gidin sizi takip ve teşhir etmek benim boynumun borcudur. Sanıyorlar ki, biz baskı kurdukça Kılıçdaroğlu geri adım atacak. Sizin feriştahınız gelse geri adım atmayacağım! Her ortamda ve her yerde hakkı hukuku ve adaleti savunacağım. Dava benim şahsi davam değil, tüyü bitmemiş yetimin davasıdır. Hakkı ve hukuku istiyoruz! Cüppeni çıkaracaksın buraya, nasıl ders verilir ben sana göstereceğim.

-AYM kararını uygulamayan hakimi Yargıtay'a atadılar. Yargıtay için yüz karasıdır. Yarın birisi ben Yargıtay kararını uygulamıyorum derse ne olacak. Hukuksuzluğu hukuk kültürü diye yutturmaya çalışıyorlar. Adaletin olmadığı bir ülkedir Türkiye. Adalet yok.

-Çorlu'da bir tren kazası yaşadık. 24 vatandaşımız hayatını kaybetti. Derhal bölgeye bir heyet görevlendirdik. Hazırladıkları raporu, olayın olduğu yerde yarın kamuoyuna açıklayacağız. Bakan hemen bir açıklama yaptı. Menfezle ray arasında açıklık oldu aşırı yağıştan dedi. Aşırı yağıştan değil, toprağın baskılanmamasından kaynaklanıyor. Bunların araştırılması lazım. Meclis'e getireceğiz. Hem hayatını kaybedenlerin hem de yaralananların haklarını arayacağız. 

"Sen zeki değilsen, anlamıyorsan ben ne diyeyim sana!"

-ODTÜ'nün bir geleneği vardır. Diploma töreni yapılır, mezun olanlar törende yürürler, ellerinde vermek istedikleri mesajlar vardır. Velileri de karşıdan büyük bir özgüvenle ve gururla izlerler. Türkiye'nin en önemli üniversitelerinden biridir. Kamuda ve özel sektörde çalışan binlerce ODTÜ mezunu vardır. Başarıyla her alanda görev yapıyorlar. ODTÜ'de öğrenci olmak başlı başına ayrıcalıktır. Taşıdıkları pankartların hiçbirisinde şiddet ya da hakaret yoktur; ODTÜ'lü zekası vardır. Onun farkına varmak için de zeki olmak gerekir. Sen zeki değilsen, anlamıyorsan ben ne diyeyim sana! Herkes herkese 'hocam' der; çünkü kimse birbirinden üstün değildir. 'Reis, başkan' laflarını kullanmazlar; çünkü ne reise ne de başkana tamah ederler. 13 yıl önce Penguen dergisinde yayınlanan karikatürü taşıyor öğrenciler. Aman efendim nasıl taşıdınız, hakaret ettiniz. 13 yıl önce beraat etmiş o karikatür. 13 yıl önce buna tahammül ediyor, şimdi kimse edemiyor. Geldiğimiz nokta budur. Benim Twitter hesabımdan bugün bu karikatür yayınlanacak. Bütün milletvekili arkadaşlarım da yayınlasınlar. 

-Başbakanlık konutunda rahmetli Özal'ın olduğu dönemlerde, merdiveni çıkarken çerçeve içinde Virgül dergisinde kendisini eleştiren karikatürler var. Kendisini eleştiren karikatürleri Başbakanlık Konutu'na asıyordu. Gelen bütün misafirler de bunu görünce bu ülkede fikir özgürlüğü var diyordu. Pinpochet, Hitler, Mussolini de böyleydi. Eleştiriye tahammül edemezlerdi. Hapse atarak eleştiriyi önleyemezsin. Haydi koyduk Twitter hesabına, ne yapacaksın bakalım!

-15 Temmuz darbe girişiminin ikinci yılını andık. Bir mesaj yayınladım, halkın destanıdır diye. Bazıları eleştirdi. Bilal'e anlatır gibi anlatayım... İki 15 Temmuz var. Bir halkın 15 Temmuz'u, iki sarayın 15 Temmuz'u. Halk, direnme hakkını kullandı. Meclis, direnme hakkını kullandı. Başta CHP milletvekilleri olmak üzere bu Meclis'te bomba ve kurşun altında görevlerini yaptılar, direndiler, püskürttüler. Gazi Meclis'in şanına uygun şekilde mücadele ettiler. Bu 15 Temmuz halkındır. Bir de sarayın 15 Temmuz'u var. Halkın direnme sonucu elde ettiği hakkı kendi çıkarları, sarayın çıkarları için kullanan 15 Temmuz. 5 gün sonra, 20'sinde OHAL ilan ederek başlamıştır. Bir sivil darbe yaparak gerçekleştirilmiştir. Hiç kimse unutmasın, iki ayrı 15 Temmuz var. Sarayın 15 Temmuz'u kontrollü darbenin sonucunda ortaya çıkmıştır. 

"MİT, darbeyi o gece öğrendim diyorsa o teşkilatı hemen kapatmak lazım"

-Bir, darbenin olacağı biliniyordu, aksini söyleyen bir kişi yok. İki, önlenmedi darbe. Sonra sonuçlarından yararlanıldı. Kim bu Adil Öksüz? 15 Temmuz akşamı diğerleriyle birlikte gözaltına alındı. Adil Öksüz'ün FETÖ imamı olduğu 2008'den beri biliniyor. 15 Temmuz gecesi öğrenilmedi. Bunu, savcıların iddianamelerinden öğreniyoruz. Defalarca Amerika'ya gidip geliyor. Bir üniversite hocası. Niye gider gelir bir hoca Amerika'ya? Herkesin dikkatini çekmiş, devletin de çekmiş. MİT, ben bilmiyordum, o gece öğrendim diyorsa o teşkilatı hemen kapatmak lazım. Ben de adım gibi biliyorum ki, Adil Öksüz'ün kim olduğunu onlar benden daha iyi biliyorlar. Gözaltında, herkese ters kelepçe, bunu serbest bırakıyorlar.

-Bir başbakanlık müşaviri, Ali İhsan Sarıkoca görüşüyor. Kimsin sen! Niye o gece gidiyorsun? İstihbaratçı, polis, jandarma, komutan değilsin. Ne işin var? Kim buna izin veriyor? Ne görüşüyorlar orada? Bunlar karanlık noktalar. Sarayın 15 Temmuz'unun ne kadar karanlık olduğunu herkesin bilmesini isterim. 

-Sayın Binali Yıldırım beni ziyaret ettiğinde GPS'i kimin ithal edttiğini bulursanız çıkar kimin gönderdiği ortaya dedim. İki cep telefonu ve bir GPS cihazı verilip serbest bırakıldı.

-Bir polis, istihbaratçı arkadaşına telefon eder. Adil Öksüz kimdir? O da FETÖ'nün imamı der. O da döner, "Vay be imamıymışsın" diye herkesin ortasında söyler. 

"Darbeci diyorsan bir numaralı darbeci sensin!"

-Araştırma komisyonu kuralım, detayları herkes öğrensin dedik. Meydanlara çıkıp kutlama yapıyorsunuz, 250 kişinin kanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yakasındadır. Ben şehitlerin ve yaralıların hakkını ve hukukunu savunuyorum. 

-Komisyon kuruldu, gelmesi gereken 3 kişi var. MİT müsteşarı, genelkurmay başkanı. Erdoğan talimat veriyor: Sakın gitmeyin! Vatandaşlara sesleniyorum. Biz detayları ortaya çıkarmak için mücadele ettik, engelleyen de Erdoğan'dır. Erdoğan'a soralım: Neden Akar ve Fidan'ın gelip bilgi vermesini engelledin? Savcı soruşturma yapmak istedi darbeyle ilgili. Ne Hulusi Akar ne de Hakan Fidan savcıya gidip ifade vermediler. Savcı ısrarcı olunca ne yaptı? Ben çağırmayayım, makamlarına gidelim diye karar almasına rağmen gittiler, görevden aldılar. Ben 250 kişinin hakkını savunmayacak mıyım? Savcıyı neden görevden aldın diye sormayacak mıyım? Darbeci diyorsan bir numaralı darbeci sensin! 

"Erdoğan da darbe olacağını biliyordu, Marmaris'te saklanıyordu"

-Darbeden 3 ay önce, Nisan ayında. Abdullah Kurt isimli birisi İzmir'de darbe yapacakların isimlerini veriyor. Savcıya gidip anlatıyor. Bir devlet benim bilgim yok diyebilir mi? Kod adı da belli. Niye gereği yapılmıyor? Çünkü bekliyorlar, darbe yapılsın. 

-Savcı soruyor Okay isimli birine. Sen MİT'te darbe yapılacak lafını kullandın mı, evet diyor. 

-Belli isimler takip ediliyor, hangi evde toplandıkları da biliniyor. Kimse çıkıp takip etmiyorum diyemez. Toplandıkları evde herhalde dinlemişsindir. Neden açıklanmıyor, hangi gerekçeyle açıklanmıyor? 

-Erdoğan da darbe olacağını biliyordu, Marmaris'te saklanıyordu. Bir cumhurbaşkanı saklanır mı? 

"Askeri öğrencilerin ne kayınpederleri vardı ne de ceplerinde dolarları"

-Gazeteciler, yazarlar, milletvekilleri hapse atıldı. FETÖ'yle mücadele iktidaara muhalif olan herkesle mücadeleye dönüştü. Anayasa Mahkemesi korkudan eski kararlarının arkasında bile duramadı. Korkuya teslim oldu. İçinde tek evrak olmayan dosya için savcı talep etti, hakim gözü kapalı tutuklama verdi. Adalet öldü Türkiye'de. 

-Askeri öğrenciler, 7 kez müebbete mahkum edildiler. İktidar ise FETÖ borsası kurdu. Ben demiyorum, kendi vekilleri söylüyor. Öğrencilerin ne kayınpederleri vardı ne de ceplerinde dolarları. Parayı bastıran dışarı çıktı. Adalet diye bize yutturmaya çalışıyorlar. Bir milyonu aşkın mağdur aile yaratıldı. 

"AYM teslim oldu korkuya"

-Nurettin Veren. Bir dönem FETÖ'nün en önemli isimlerinden birisi, bugün de Yeni Akit'te yazıyor. Emniyette, askerde FETÖ'cü olduklarına dair belgeler olmasına rağmen birileri tarafından görevlerine devam ettirilmektedirler diyor. Ben değil, o. Baklavacı, emekli, esnaf, hakim savcı ayağını buldular; siyasi ayağını bulamadılar. Bir numaralı siyasi ayağı sarayda oturuyor. Darbe süreci devam ediyor. 

-Parlamentoya bir yasa getiriyorlar. OHAL'i sürekli kılmak için. Daha önceki darbe dönemlerinin aynısını yapıyorlar. Dünyada galip gelen bir zalim yoktur. Zulüm, bizim inançlı mücadelemizle sona erecektir. Bundan da kimsenin endişesi olmasın. Her darbe, kendi hukukunu yaratır. 60'a, 70'e, 80'e bakın vardır. Biz demokrasi açısından yola çıkarken, Türk hukuk sistemi darbe hukukundan arındırılmalıdır dedik. Bugün bırakın arındırmayı, 12 Eylül'ün darbe hukuku takip ediliyor. Darbecilerden örnek alıyorlar neyi nasıl yapacaklarını. Yetki verilmeyen alanda bile düzenleme yaptılar. AYM korkudan ben bunlara bakmam dedi, teslim oldu korkuya. Hukukun ve anayasanın askıya alındığı bir dönemde referanduma gittik. En kararlı mücadelemizi yaptık, beklenen sonuç çıkmadı. YSK, görevini yapmadı. İçlerinde bir çete vardır demiştim, dava açtılar. Sizin çete olduğunuzu yargıda ispat edeceğim; burada olmasa bile yurtdışında ispat edeceğim. Bu referandum tarihe 'mühürsüz seçim' olarak girdi. Meşru olmayan bir zeminde Anayasa değişikliği gerçekleştirdi. 

"İlla yoksul mu kalman lazımdı gerçekleri öğrenmen için"

-İşinden olan işçi kardeşim ağlıyor. Diyelim bakan bir yolsuzluk yaptı. Eskiden gensoru verilirdi. Şimdi o da yok. İlla aç kalman mı? İşinden mi olman gerekiyordu gerçeği öğrenmen için. Ben Erzurumlu kardeşime soruyorum. Namusun ve şerefin senin için ne kadar önemli olduğunu biliyorum acaba sarayda oturan biliyor mu? İlla yoksul mu kalman lazımdı gerçekleri öğrenmen için. Kimse hesap soramayacak. Seçtiğin adamdan hesap sorulayacak. Nasıl bir felakete evet dediğini göreceksin. Sen işsiz kalacaksın o sarayda badem sütüyle beslenecek. Geldiğimiz nokta keyfi tek adamlık sistemidir. Hangi bakan çıkıp Erdoğan'a itiraz edecek. O saat kapının önüne konulur. Kaddafi dönemi. Saddam dönemi de böyleydi. 20. yüzyılda keyfi yönetimlerin adı dikta yönetimidir. Tarihteki adı da Firavur yönetimidir.

-Parlemento içinde de dışında da mücadele. Kuvai Milliye damara inceltilmek isteniyor. Kuvayı milliye damarını büyütmek zorundayız. Şunu hiçbir zaman unutmamayızı: Hatt-ı müdafaa yoktur sath-ı müdafaa vardır. O sath bütün vatandır.