Gündem

Kenan Evren ifadesini GATA'daki hasta yatağından verebilir!

7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in Gülhane Askeri Hastanesi’nde yeni bir operasyon geçirdiği öğrenildi

22 Mart 2012 10:25

 

T24 - 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in Gülhane Askeri Hastanesi’nde yeni bir operasyon geçirdiği öğrenildi. Yaklaşık bir aydır bel rahatsızlığı ve bağırsaklarındaki bir sıkıntı nedeniyle GATA'da bulunan Evren'in sağlık durumunun düzelmemesi durumunda GATA'da hasta yatağından ifade vermesinin de gündeme gelebileceği belirtiliyor.
 
Deniz Güçer'in Vatan gazetesinde yayımlanan haberine göre, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın "Biz kurucu iradeyiz" savunması gündeme bomba gibi düştü. Avukat Bülent Acar'ın hazırladığı savunmada referandumla kaldırılan ve 12 Eylülcülerin yargılanmasını imkansız kılan geçici 15. maddenin sanıklar lehine uygulanması gerektiği ileri sürüldü.
 
Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın avukatı Acar, iddianamede belirtilen sürede Evren ve Şahinkaya'nın "Yasama işlemi" yaptıklarını öne sürerek, "Milli Güvenlik Konseyi'nin anılan dönemde anayasa değişikliği ve kanun şeklinde yasama işlemleri dışında bir başka işlemi bulunmamaktadır... Bunlara katılmalarından dolayı da cezai sorumlulukları bulunmamaktadır" dedi.
 

'Belirsiz güçler belli değildir'

 
"Darbe yapmanın suç olmadığı", "Darbeye teşebbüsle" ilgili suçlamaların da zaman aşımına uğradığı belirtilen savunmada ayrıca, "Ordunun üst kademesinde, Temmuz 1979'da darbe düşüncesinin başladığı, üç kişilik çalışma grubunun bu yönde çalışmalara başladığı" iddialarla ilgili de ortaya herhangi bir delil konulamadığı ifade edilerek, "Belirsiz güçler belli değildir. Bu belirsiz güçlerin ve devletteki derin yapıların, hukuk devletinde olması, bu tür olayların işlenmesi mümkün değildir. Bu iddianamede olayların belirsiz gizli güçlerce yapıldığı yorumlarıyla bu tür olayların sorumlu ve failleri bulunamamakta, yargı organı önüne çıkarılamamaktadır. Önemli olan iddianamede bu açıklamalara yer verilmesi değil bu olayların fail ve sorumlularının bulunup açıklanmasıdır" denildi.
 
Savunmada Cumhuriyet savcısının işlemlerinin "keyfi" olduğu belirtilerek şu ifadelere yer verildi:
 
"Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde erkini, yetkisini, görevini 1982 Anayasası'ndan alan kişi, organ veya kurum 'Restorasyon yapma' girişiminde bulunmadan Milli Güvenlik Konseyi Başkanı ve üyesinin belirtilen fiil ve işlemlerden dolayı bizzat ve doğrudan 1982 Anayasası ile güvence altına alınan ve korunan hukuki güvenliklerine dokunamaz, dokunmaya cesaret bile edemez."
 

Kurucu iktidarlar

 
"1982 Anayasası'yla güvenliği güvence ve koruma altına alınan ve sağlanan MGK Başkanı ve üyesinin hukuki güvenliği, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde en yüksek dereceli korumaya sahip hukuki güvenliktir. Cumhurbaşkanı'nın hukuki güvenliği bile bu kişilerin hukuki güvenliğinin derecesinden azdır. Çünkü bu kişiler kurucu iktidardır.
 
Unutulmamalıdır ki, bizzat ve doğrudan o ülkenin anayasasıyla hukuki güvenlikleri en yüksek derece güvenceye alınan kişilerin güvenliklerinin yetkisiz yani fiili, keyfi eylemlerle çiğnenebildiği bir ülkede o ülkede yaşayan kişilerin analarının babalarının, eş ve çocuklarının, kardeşlerinin yakınlarının, açıkçası toplumdaki herkesin hukuki güvenliği de aynı bizimde çiğnenebilecektir... Hukuk bunun içindir ki bugün Milli Güvenlik Konseyi'nin Başkanı ve üyesi için bile gereklidir. Hukuk yarın da herkes için gerekli olabilecektir."
 

'Kalkışma fiili' zaman aşımına uğramıştı

 
Savunmada 12 Eylül referandumu ile kaldırılan ve 12 Eylülcülerin yargılanmasının yolunu açan 15. maddeyle ilgili değişikliğin Evren ve Şahinkaya için uygulanamayacağı da öne sürülerek, şu görüşlere yer verildi:
 
"Anayasa'nın geçici 15. maddesiyle sağlanan tam cezai sorumsuzluk bir süreyle sınırlandırılmamıştır. Buradaki cezai sorumsuzluk anayasayla sağlanan anayasal güvencedir...
 
Kaldırılan kanunda MGK Başkan ve üyesinin cezai sorumluluğuna ilişkin bir düzenleme yapılmamıştır. Bu durumda Başkan ve üyenin yürürlükten kaldırılan Anayasa'nın geçici 15. maddesi hükmü kapsamındaki her türlü karar ve tasarrufuyla ilgili olarak cezai sorumlulukları olup olmadığı konusunda genel hükümler uygulanacaktır. Madem ki kaldırılan geçici madde ceza normudur ve lehte kanunun bulunmasında göz önüne alınması zorunludur, suç olduğu iddia edilen fiillerde lehte kanun, kaldırılan Anayasa'nın geçici 15. maddesidir. "
 
Savunmada darbeye teşebbüs iddiasının kabul edilmesi durumunda da "Zaman aşımının devreye gireceği" öne sürülerek, şu ifadelere yer verildi:
 
"Atılı kalkışma fiilinin 765 sayılı TCK 146. maddesindeki suçun unsuru olduğu iddiası nedeniyle 765 sayılı TCK 102-1'deki 20 yıllık dava zaman aşımına bağladır...
 
İddianamedeki yüklenen suçun TCK 146. maddesine aykırılık oluşturduğu unsur olarak yer alması nedeniyle atılı suçun hukuki niteliğinde değişiklik yapılmadığı sürece, dava zaman aşımıyla ilgili hukuki değerlendirmelerin, taleplerin ve kararların 20 yıllık zaman aşımı süresi üzerinden yapılması yasal zorunluluktur... İddianamedeki zaman aşımının durması iddiası tamamıyla hukuksal dayanaktan yoksundur."
 

'Darbeyi ABD yaptırdı demek fanteziden ibaret'

 
Savunmanın, "Davanın esasıyla ilgili olmamakla birlikte tarihe kayıt düşme amacıyla iddianamedeki bazı iddialarla ilgili kısa değerlendirme" bölümünde de "ABD darbe yaptırdı" gibi iddialarında aralarında bulunduğu ithamlara şöyle cevap verildi:
 
"İddianamede, 12 Eylül askeri harekatının TSK tarafından emir ve komuta zinciri içinde işlendiği iddiasının yanı sıra birden fazla ve farklı gücün güdümünde işlendiği de iddia edilmiştir. 1961 anayasası ve bu anayasayla kurulan Anayasal düzenin ortadan kaldırılmasının TSK'ca, derin yapıların veya kimliği belirsiz güçlerinde güdümündeki TSK'ca işlendiği iddia edilmiştir. İddianamedeki ifadesiyle, 'Ülke yönetiminin askeri otoritenin eline geçmesini isteyen güçler', 'ABD güdümündeki TSK'ca işlendiği iddia edilmiştir' denilmiştir.
 

'Somut delil yok'

 
Anayasal düzenin ortadan kaldırılması fiilinin birden fazla, farklı kişilerin güdümünde işlendiği iddiası, bu iddiaya konu olan belirsiz kişi veya güçlerin nasıl ve ne şekilde anılan fiili işletmiş olabileceklerine ilişkin somut fiiller ve bunu temsil eden herhangi bir delil ve bulgu gösterilememesi nedeniyle hukuki değer ve nitelik taşımamaktadır.
 

'Hukuki değil slogan'

 
12 Eylül Askeri harekatının TSK'ca, derin yapıların veya ABD'nin veya belirsiz gizli güçlerin güdümünde işlendiği iddiası, hukukun ilke ve kurallarına göre kişi/ yer / zaman unsurlarını taşıyan fiili ve delili ile yapılmadıkça bir fanteziden ibarettir... Hukukta tanımı, kapsamı, anlamı, sınırları gösterilmeyen bir kavram hukuki değildir slogandır. Slogan hukukun konusu değildir. Önemli olan hukuki bir iddiada derin yapılar veya belirsiz gibi güçler ihtilal yaptı demek değil, derin yapımların veya belirsiz güçlerin, bunları oluşturan kişilerin ortaya konulması, darbenin nasıl ve ne şekilde kimler tarafından yapıldığının fiili ve delili gösterilerek yaptırıldığının açıklanmasıdır. Hukuk sanattan, edebiyattan farklı normatif bir bilimdir. Savunmada "Ordunun üst kademesinde, Temmuz 1979'da darbe düşüncesinin başladığı, üç kişilik çalışma grubunun bu yönde çalışmalara başladığı" iddialarla ilgili de ortaya herhangi bir delil konulamadığı ifade edilerek, şöyle denildi:
 

Yüzde 58'i hukuk dışı

 
"Belirsiz güçler belli değildir. Bu belirsiz güçlerin ve devletteki derin yapıların, hukuk devletinde olması, bu tür olayların işlenmesi mümkün değildir. Bu iddianamede olayların belirsiz gizli güçlerce yapıldığı yorumlarıyla bu tür olayların sorumlu ve failleri bulunamamakta, yargı organı önüne çıkarılamamaktadır. Önemli olan iddianamede bu açıklamalara yer verilmesi değil bu olayların fail ve sorumlularının bulunup açıklanmasıdır. İddianamede dava dışı tarihi olaylar ve işkence iddialarına toplam 41 sayfa yer verilmiştir. Bu demektir ki hukuken yok hükmündeki iddianamenin yüzde 58, 57'si dava dışı, yargılanmayan olay, fiil ve iddialardan oluştuğunu not etmekteyiz."
 

İşkence bu davanın konusu değil

 
İddianamedeki işkence iddialarının bu davanın konusu olmadığı da belirtilen savunmada, şöyle dendi: "Savcısı 70 sayfalık iddianamesinin 26-50 sayfalarında yani 25 sayfasını, hukuken yok hükmündeki kamu davasının konusu olmayan yargılama dışı iddialara ve fiillere yer vermiştir. 25 sayfa yani iddianamenin yüzde 35, 71'i oranında yargılama dışı iddiaya dayalı, hukuken yok hükmündeki iddianamenin kabulünün doğru ve yerinde bir mahkeme işlemi olmadığını not etmekteyiz. İddianamedeki yargılama dışı iddiaların hukuki bir değeri yoktur... Atılı suçun tek bir mağduru vardır o da Devlet tüzel kişisidir. Devlet tüzel kişisi dışında özel veya özge başka bir kişi ve tüzel kişi mağduru yoktur. Cumhuriyet savcısı iddianamesinde suçun mağduru ile suçtan zarar gören kavramlarını karıştırmıştır."
 

GATA'dan ifade verebilir

 
Yaklaşık bir aydır GATA'da bulunan Kenan Evren'in bel rahatsızlığı geçirdiği ve bağırsaklarındaki bir sıkıntı nedeniyle de küçük bir operasyon gördüğü iddia ediliyor. Evren'in sağlık durumunun düzelmemesi durumunda GATA'da hasta yatağından ifade vermesinin de gündeme gelebileceği belirtiliyor. Telekonferans yöntemi daha önce Prof.Dr. Mehmet Haberal için kabul edilmişti. Mahkeme henüz avukatların bu talebine yanıt vermedi.
 

'Dava evrensel yetkiye dayanıyor'

 
Yargılanmasına 4 Nisan'da başlanacak olan Kenan Evren ile Tansin Şahinkaya'nın "davanın yok hükmünde sayılmasına" yönelik savunmaları tartışma yarattı. İstanbul Kültür Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Durmuş Tezcan, savunmaya ilişkin değerlendirmede, darbeye ilişkin davanın "evrensel yetkiye dayanılarak açılan bir dava" olduğuna dikkat çekti. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 7. maddesinin 2. fıkrasında bu tür suçlarda ve cezada suçta "kanunilik ilkesinin" uygulanmayacağına ilişkin düzenleme olduğunu vurgulayan Tezcan, "Darbeye ilişkin soruşturma yürüten savcılık ve davayı kabul eden mahkeme, bu düzenlemeye dayanmaktadır'" dedi. Anayasayı silah kullanarak değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya teşebbüs etmenin ayrı bir suç olduğunu söyleyen Tezcan, şöyle devam etti:
 
"Mademki ihtilal olmasın isteniyor, her silahlı gücün kendisinin yaptığını başarıya ulaştığı zaman ben hukuka uygun hale geldim, benim koyduğum kurallar meşrudur denilmesinin önlenmesi gerekiyor. Hukukun temel ilkelerine göre kimse kendi kusura dayanarak bir hak talep edemez."