Gündem

Kandıra yolu: Bir mesai olarak demokrasi aramak

Kandıra Cezaevi'nden ayrılırken Sebahat Tuncel ve Selma Irmak'tan gelen habere gruptakilerin tepkisi farklı farklı oluyor

15 Ocak 2019 02:54

İstanbul-Kandıra

Buluşma saatine daha 20 dakika var, İstanbul’da herkesin her yere geç kaldığı göz önünde bulundurulduğunda; en az yarım saat daha buradayız, AKM’nin önünde. AKM’nin yerinde yeller esiyor ve yenisine dair bilgisayarda yaratılmış canlandırmalar dışında ufukta herhangi bir hazırlık var gibi değil ancak otobüsler yine AKM’nin önünden kalkıyor, randevularda buraya söz kesiliyor.

TIKLAYIN - Aydınlar Kandıra'da: Bir yanımız içeride…

Buluşma noktasına gelirkenki hava, insana gün aymadan günü aydırmanın tatsızlığını unutturacak kadar yumuşak. Minibüsün yanındaki kalabalık yavaş yavaş artarken, “Trafiğe takıldık” mesajları da düşmeye başlıyor. Trafik, okula mı gidiyorsun, sınava mı geç kalıyorsun, işe mi yetişemedin, yoksa Türkiye’deki cezaevlerini dolduran, -bir kısmı daha iddianamesi bile yazılmadan tutuklu, binlerce insan için, herkes için adalet, özgürlük ve demokrasi mi istiyorsun; bunu umursamıyor. 



Geç kalanların da toplanmasıyla birlikte bugün servis, ‘demokrasi mesaisi’ için kalkıyor. Çok değil birkaç ay önce kendisi için de benzer dayanışma toplantıları düzenlenen 78’liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can, T24 yazarları Hasan Cemal ve Oya Baydar, HDP Milletvekili Hüda Kaya, eski CHP Milletvekili Melda Onur ve daha nicelerinin aralarında bulunduğu ekibin yaş ortalaması yüksek. Oya Baydar, Hüda Kaya’ya işaret edip gülümsüyor: “Bunlar yaş ortalamasını düşürüyorlar…” Baydar 78, Kaya 58 yaşında…

Kandıra’ya doğru yola çıkıldığında, ilk olarak ‘Yapılması gerekenler listesi’ kontrol ediliyor. İki defter var, kadınlar için olanı mor, erkekler için olanı ise ‘Faşistlerin rengini seçmişsiniz’ takılmalarına konu olan kahverengi. Bugün mesai, “Güzel günler yakındır” diyerek aralık başında cezaevine giren Sırrı Süreyya Önder’e, cezaevinden gönderdiği son mesajlardan birinde, “Hiçbir zorluk geleceğimizi elimize almaktan bizi alıkoyamaz” diyen Gültan Kışanak’a ve diğerlerine mektup yazarak başlıyor. 



Sonrasında da itinayla çizilmiş kartpostallar dolduruluyor. Bu sırada, ekibin müzikal sorumlusu Nesteren Davutoğlu’nun telefonundan Zülfü Livaneli de katılıyor ekibe: 
“Fırtınada, ak ayazda, sürgün her yerde hep yalnızdır;
Gül açsa da, kuş uçsa da görmez dargındır.”


Defterler otobüsün içinde bir öne bir geriye giderken; sıralar arasında “Siz giremediniz bir türlü, sizi ziyarete gelemedik” takılmaları başlıyor. Ziyaretçi grubun arasında, “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini imzaladığı için yargılanan ve Şebnem Korur Fincancı ile birlikte bu süreçteki en yüksek iki cezadan birini alan Gençay Gürsoy var. Takılmalar onun üzerinde yoğunlaşıyor: “Ne zaman kesinleşecek seninki? Bir gün çitin bu tarafındasın, bir gün o tarafında…”



Kandıra yolundaki cezaevine varmadan önce mola veriliyor, grubun gelişi öncesi görüşe giden avukat beklenecek. Celalettin Can, çorba içiyor, başka bir şey yok. “Kilo vermişsin” denince kendi cezaevi dönemini hatırlatıyor: “Yokluğa alıştık tabii biz biraz orada, tek çeşide. Nefsimiz de köreldi.”



Tam bu sırada, günün güzel haberi, Hüda Kaya’dan geliyor. Türkiye’ye dönüşü sonrasında gözaltına alınan Ferhat Tunç, serbest: “Deniz yıldızları gibi, bir tanesi kurtuldu…” Tutuklanmasına neredeyse kesin gözüyle bakılıyordu, “Bir dahaki ziyarette de onu mu ziyaret edeceğiz” soruları gündemdeydi. Haber gelince birçok kişinin içi rahatlıyor. 

Mola yerindeki bekleme süresi biraz uzayınca, gruptaki gazeteciler biraz daha ‘kendi’ gündemlerine gömülüyor. Çay içilen mekanın arka tarafındaki cılız ağaçlar fon oluyor ve kayıt başlıyor: "Ben Canan Coşkun. Erdem Gül ve Can Dündar’ın tutuklanmasını haberleştirdiğim için ben de yargılanıyorum… Gazeteciler adliyelerde hemen her gün ya yargılanıyor ya da yargılanan meslektaşlarıyla dayanışıyorlar. Gazeteciler yanmasın, gerçekler gün yüzüne çıkmasın istiyorlar. Gerçekleri gün yüzüne çıkarmaya, gerçekleri haykırmaya devam edelim. İnadına, ‘Gazetecilik suç değildir’ diyelim."

Bir süre sonra avukatlardan haber geliyor; çıkmışlar, kapıda buluşulacak. Otobüste gündem belli: Ne kadar yaklaştıracaklar? Cezaevinin kapısına kadar ulaşmayı başarınca herkes şaşırıyor, şoförden gelen “İçeri de girecek miyiz” sorusu ise birçok kişiyi güldürüyor. Açıklama, cezaevinin biraz ilerisinde yapılıyor:

“Yeni bir yıla, zorlu günlerden geçerek girdik. Zorlukların sürdüğü şu günlerde barış, adalet, demokrasi güçlerinin buluşması, dayanışması her zamankinden fazla önem taşıyor. Bugün Kandıra hapishanesine tam da bu nedenle; insan hakları, adalet, özgürlük, barış sağlanmasını isteyenlerin, ‘Bir yanımız içeride’ diyenlerin sesini duyurmak için geldik.”

Her ne kadar mola yerinde gruba ‘eşlik eden’ bol miktarda sivil polis memuru olsa da; açıklama cezaevine yeter miktarda yakın olmasına rağmen herhangi bir engellemeyle karşılaşmadan, içerideki ‘kadın siyasi rehineler’den gelen, “Umut paylaşarak, mücadele de umuda tutunarak büyür. Umurlarımızı barıştan, özgürlükten ve demokrasiden yana direncimizi sizlerle paylaşıyor. Tüm demokrasi güçlerine selamlarımızı ve sevgilerimizi gönderiyoruz” notunun okunmasının ardından sona eriyor. 

Tam ayrılırken Sebahat Tuncel ve Selma Irmak’tan gelen habere gruptakilerin tepkisi farklı farklı oluyor. Açlık grevinin 68. gününde Leyla Güven’e katılacaklar, süresiz ve dönüşümsüz. Kesin bir dille açlık grevini bir direniş, mücadele yöntemi olarak görmeyenler de var, mevcut süreçte dışarıda ne kadarlık bir etki yaratacağını kestiremeyen de… Ama bir şey ortak, herkesin yüzü biraz daha bulutlanıyor.

TIKLAYIN - Selma Irmak ile Sebahat Tuncel, süresiz ve dönüşümsüz açlık grevine başlıyor

Her ne kadar son dakikada yetişen jandarmalar, arkada kalan gruba ufak bir sorun çıkarsa da; ‘demokrasi mesaisi’ -ortaya çıkmasına sebep olanlar sayılmazsa- bugünlük sorunsuzca tamamlanıyor. Dönüş yolu başlıyor. Güneş Körfez’in ardından batmaya başlarken, otobüsten bu sefer başka bir ezgi yükseliyor:

“Zahit bizi tan eyleme…”