Gündem

Kadri Gürsel: Bu davada biz kaybeden taraf olmayacağız, bu zorbalık sonuç vermez

"İçerideyken de özgürdüm, çünkü sözümü hiç sakınmadım"

24 Ekim 2017 13:42

Cumhuriyet Davası'nda 330 gün cezaevinde kaldıktan sonra tahliye olan Cumhuriyet Yayın Danışmanı Kadri Gürsel, “Tutuklandığımda geride bıraktığım Türkiye’den, çok daha kötü bir ortamda serbest kaldım. Bu ülke, düşüşü durdurup tekrar olumlu bir çıkış yakalayacaktır. Bütün renkleriyle yeniden gelişme paydası oluşturacaktır. Bunu biz de göreceğiz, ümitliyim" dedi.

Sonuç ne olursa olsun, bu davada kaybeden taraf biz olmayacağız diyen Gürsel, "Gazetecilere karşı bu zorbalık sonuç vermez. Bizler yine biz olmaya devam ederiz" ifadesini kullandı.

Sözcü'den Özlem Gürses'in söyleşisi şöyle:

Kim daha özgür bilemiyorum. İçeride rehin tutulan meslektaşlarımız mı, yoksa sürekli onları düşünerek yazan bizler mi? Kadri Gürsel ve Nazire Gürsel'i ziyarete giderken yine bunu düşünüyordum. Tabii bir de cezaevi çıkışında çekilen bence aşk, özgürlük ve umudun sembolüne dönüşen o eşsiz fotoğrafı… Kadri Bey'e, “Eskiden Kadriciler vardı, şimdi Nazireciler var” dedim! Çok güldük. Gürsel bugünlerin geçeceğini düşünüyor, “Biz de göreceğiz” diyor… Doğrusu ben de böyle hissediyorum. Bir de müjde vereyim, Kadri Gürsel çok kısa zamanda yazılarına başlayacak.

"Asla arkama bakmam"

Hoş geldiniz aramıza ve özgürlüğe. Uzun zaman oldu. Siz saymamışsınız ama bir yıla yakın… 

Ben, arkama bakmadım daima önüme baktım. Dolayısıyla günleri de saymadım. Cezaevinde mümkün olan en az hasarla bu dönemi atlatabilmek için elimden gelen her şeyi yaptım. Anımı yaşadım ve geleceği düşündüm.

Peki hiç düşündünüz mü “Ben niye buradayım?” diye? 

Biliyordum niye orada olduğumu. Bunu savunmamda da söyledim. “Bağımsız, eleştirel ve sorgulayıcı, dolayısıyla muhalif bir gazeteci olduğum için buradayım, karşınızdayım” dedim. Muhalif derken de tabi muhalif var, muhalif var.

"30 yıllık gazeteciyim, savunduğum ilkem şeffaflıktır"

Ne demek o? 

Ne tür bir muhalif olduğumu da yine 11 Eylül'deki celsede mahkemeye söyledim. Dedim ki “Türkiye'de, kesin ve net bir güçler ayrılığı temelinde çalışan, demokratik, parlamenter rejimi savunuyorum. Bunu savunduğum için muhalif olarak görülüyorum. Ben aynı zamanda hukuk devletini, bağımsız ve tarafsız bir yargıyı savunuyorum. Temel hak ve özgürlüklerin tam ve eksiksiz olarak kullanılabildiği bir Türkiye'yi savunuyorum. Basın özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü savunuyorum. Aynı zamanda da kurumsal, öngörülebilir, barışçıl ve laik bir dış politikayı savunuyorum.” İşte ben bağımsız, eleştirel, sorgulayıcı ve dolayısıyla muhalif isem muhalif olmamı bu çerçevede tanımlıyorum. Ezcümle, modernitenin klasik değerlerini savunduğum için muhalifim, çünkü bu saydıklarımın hiçbiri şu an Türkiye'de yok. Neticede ben muhalif olayım diye bir istek içinde hareket etmedim hiçbir zaman, bir gazeteci böyle hareket etmez.

"200 yıllık bir reform tarihi var"

Hayal ettiğiniz Türkiye bu değildi herhalde, yine de umutlu musunuz? 

31 Ekim 2016'da gözaltına alınıp tutuklandığımda geride bıraktığım Türkiye'den, çok daha kötü bir noktada olan Türkiye'ye serbest bırakıldım. Fakat Türkiye'nin sorunlu da olsa, 200 yıllık bir modernleşme ve reform tarihi var. Bu, Türkiye'ye büyük nitelikler kazandırdı. Ve Türkiye'nin bugünkü haliyle devamını mümkün kılmıştır. Geniş bir tarihi perspektiften baktığımda Türkiye'nin bugün içine sürüklendiği düşüşü durdurup tekrar olumlu bir çıkış yakalayacağı konusunda ümitliyim.

"Acı tecrübelerden geçtik"

Biz görecek miyiz?

Biz de göreceğiz, bundan ümitliyim. Türkiye'de, bugünkü kötüye gidişe itiraz eden çok büyük, güçlü ve nitelikli bir kesim var. Her zaman için Türkiye'nin, bütün renkleriyle yeniden bir ortak yaşam ve gelişme paydası oluşturması ve buradan bir çıkış yakalaması mümkün. Son 15 yılda ülkemiz çok acı tecrübelerden geçerek çok şey öğrendi. Bu öğrendiklerini hayata geçirme imkanını da bulacaktır. Bu ülkenin insanları, önlerindeki engelleri aşarak bu sonuçlara göre siyaset ve çözüm üretme yeteneğine haizdir.

Gazetecilere karşı bu zorbalık sonuç vermez

İçerideyken de özgür müydünüz? 

İçerideyken de özgürdüm, çünkü sözümü hiç sakınmadım, söylenmesi gereken şeyleri bizi ziyaret edenlere söyledim. Düşüncemde özgürdüm en başta. Benden 11 ayın çalındığını falan da düşünmüyorum. Düşünebildiğim sürece ben benim. Hayatımı çalabilirler ama hayatımdan çalamazlar.

İçeride pek çok gazeteci var, onlara bir ağabey olarak söylemek isteyecekleriniz?.. 

Estağfurullah. Benim bu niteliklere haiz biri olarak onlara söyleyecek sözüm olmaz elbette. Çünkü herkesin, kendi doğrularına saygım var. Kendi adıma konuşmam gerekirse hedefim, içeriden bir ve bütün olarak çıkmaktı. Kadri Gürsel olduğum için tutuklandım ve dışarıya Kadri Gürsel olarak çıktım. Gazetecilere karşı bu zorbalık sonuç vermez. Bizler yine biz olmaya devam ederiz. Ben 30 yıllık gazeteciyim, bütün müktesebatım ortadadır, şeffaflık ve hesap verilebilirlik meslek hayatım boyunca savunduğum ve uyguladığım ilkelerimdir. Bize bunu yapanlar kendi inandırıcılıklarından, kendi itibarlarından (tabii geriye ne kaldıysa) bunlardan bir parça daha kaybetmişlerdir.

"Tüm yakışıklılar bende"

“Nazire Gürsel bir keresinde sosyal medyada eşi ve oğlunun fotoğrafını paylaşıp şöyle yazmıştı: Bütün yakışıklılar bende! Kedisi Badem Bey'i görünce anladım, hakikaten bütün yakışıklılar onda!”

Okuyucularınızdan, milletvekillerinden, meslektaşlarınızdan gelen destek insana iyi hissettiriyor mu?

Elbette. Bütün bunlar sadece mesleklerini icra ettikleri için cezaevinde tutulan gazetecilere dayanma ve direnme azmi veren çok çok önemli dayanışma örnekleridir. Bu vesile ile Cumhuriyet sanıklarının ve tüm gazetecilerin serbest bırakılmaları için etkinlikte bulunan herkese tekrar teşekkür etmek isterim.

"Kaybeden biz olmayacağız"

Tarih nasıl yazacak bugünleri? 

Hep derler; tarih kazananlar tarafından yazılır. Ama şunu söyleyeyim, sonuç ne olursa olsun, bu davada biz kaybeden taraf olmayacağız. Bize atılan suçlamaların içinin ne kadar boş, ne kadar mesnetsiz olduğu defalarca ispatlanmıştır. Kazananın ve kaybedenin kim olduğunun ortaya çıkması için bu yeterli.

7 Kasım'da Sözcü davasının da ilk duruşması görülecek. Gökmen Ulu hâlâ içeride. 

Sözcü sanıkları gazeteye yönelik bir sindirme ve baskı operasyonunun hedefi olarak kurban seçildiler. Burada amaç belliydi. Madem ki Sözcü'ye, Cumhuriyet'e ve diğer tüm bağımsız medya kuruluşlarına karşı uygulanan bu baskıcı oyun bir hukuki çerçevede tasarlanmıştır ve öyle uygulanmıştır; o halde, ben ilk duruşmadan itibaren savunmanın atılı bütün suçlamaları teker teker çürütüp yargıyı içeride kalan son sanığın tahliyesine mahkum edeceği kanaatindeyim. Zaten bu oyunu tasarlayanlar açısından da, olacak olanın bu olduğu görülmektedir. Aksi durumda uzun tutukluluk süreleri, iddianamenin hazırlanması için bu kadar oyalanma mevzu bahis olmazdı. Burada gerçek bir yargılama yapılmayacağı da muhakkaktır. Asılsız ve içi boş suçlamalar ortaya atılıyor. İnsanların özgürlükleri ellerinden alınıyor. Adaletsizlik zaten yapılmış oluyor. Gökmen Ulu eminim ki tahliye olacak, ama tahliye olduğunda zaten adaletsizlik yaşanmış olacak ve adalet yerini bulmuş olmayacak.