Dünya

İzole edilmiş, Avrupa tarafından dışlanmış, ‘'Milliyetçi'' bir süper güç lideri: Donald Trump

''Milliyetçilik vatanseverliğe ihanettir''

12 Kasım 2018 15:30

T24 Haber Merkezi
Derleme: Metin Kaan Kurtuluş

Amerika Birleşik Devletleri’nde değişim devam ediyor. Kutuplaşmış bir halk, son seçimlerle birlikte bölünmüş bir Kongre ve yara almış ama aldığı yaralarla daha da vahşileşmiş bir Donald Trump. Ara seçimlerde Trump’ın rakibi Demokrat Parti başarılı olmuş olsa da beklenilen ‘’mavi dalga’’ (24 Haziran Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’nde Muharrem İnce’nin yaratacağı söylenen ‘dip dalgaya’ benzetilebilir) gerçekleşmedi. Temsilciler Meclisi’ni kaybeden Cumhuriyetçiler Senato’da koltuk sayısını arttırdı, ABD’nin yasama organı olan Kongre’deki aritmetik iyice işin içinden çıkılmaz hale geldi: artık iki partide birbirini önleyebilir.

Trump 23 Ekim’de yaptığı açıklamada bir milliyetçi olduğunu söyledi. Bu ABD tarihinde bir ilkti. 2. Dünya Savaşı’nda Avrupa’yı milliyetçilerin faşizminden kurtarmakla çokca övünen ABD’nin artık milliyetçi bir başkanı var. Trump’a muhalefet daha önce birçok yakıştırmada bulundu: ırkçı, homofobik, kadın düşmanı, ama Trump bu söylemiyle kendine en çok zarar verecek olan yakıştırmayı kendisi yaptı. ABD’de ‘vatanseverlik’(patriotism) ve ‘milliyetçilik’(nationalism) terimleri arasındaki fark çok büyüktür, dolayısıyla birçok siyasetçi vatansever olduğunu belirtir, ama Avrupa’nın faşist hükümetlerine yaptığı çağrıştırma nedeniyle ABD tarihindeki büyük siyasetçilerin kendini ‘milliyetçi’ olarak tanımladığını göremeyiz.

Birçok uluslararası basın organı, bu haftasonu Fransa’da gerçekleştirilen ve Birinci Dünya Savaşı’nın bitiminin yıldönümünde yapılan zirvede, Avrupa liderlerinin Trump’ı dışladığını belirtti. Politico sitesi bazı liderlerin açıkça, bazılarınında gizlice Trump’ı ‘izole’ ettiğini belirtti. Örneğin Fransa Başkanı Emmanuel Macron pazar günü yaptığı bir konuşmada: ‘’ Vatanseverlik, milliyetçiliğin zıttıdır. Milliyetçilik ‘’Her şeyden önce biz, başkaları kimin umrunda’’ dediği için vatanseverliğe bir ihanettir’’ dedi. Politico’daki makalede Avrupa liderlerinin Trump’ı dışlamasına başka bir örnek olarak da Avrupa liderlerinin verilen yemeğe otobüslerle beraber gittiği, Trump vardığında herkesin yerini almış olduğu ve salona eşi Melania Trump ile  tek başına giriş yapmak durumunda kalmış olduğu belirtildi. Salona Trump dışında tek başına giriş yapan tek kişi Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin oldu.

Macron, Trump ABD’ye dönmek üzere uçağa binmeden biraz önce tekrar milliyetçilik karşıtı söylemlerde bulunduğu bir açıklama yaptı. Macron bu haftasonu yaptığı açıklamalarda üstü kapalı olarak Trump’ın ‘’İlk önce Amerika’’ sloganına göndermelerde bulundu.

Uluslararası ilişkiler hakkında saygınlığı olan Foreign Policy dergisi de Trump’ın izole edildiği hakkında değerlendirmelerde bulundu. FP’den Michael Hirsh, 1930’larda ABD’nin ‘’Lodge’un politikaları’’ ile dünyanın geri kalanından uzaklaşmasını ve bunun ardından dünya tarihinin en korkunç ekonomik krizlerinden birinin gelmesini hatırlattı. Hirsh, Trump’un Lodge’un politikalarını hatırlatan bir dış politika izlediğini belirtti. Trump yönetimindeki ABD birçok uluslararası anlaşmaya attığı imzaları geri çekti.

Trump, hafta sonu düzenlenen ‘’Barış Forumu’’na da katılmadı. Birçok liderin bir araya geldiği bu organizasyonda Trump’ın bulunmaması da Avrupa ile ABD arasındaki kopmanın bir parçası olarak gözlemlenebilir. Bu kopma son günlerde daha çok dile geliyor olsa da, yeni bir şey olarak yorumlamak doğru olmayabilir. ABD Başkanları yıllarca de-facto olarak ‘’Özgür Dünya’nın Lideri’’ olarak tanımlandı, fakat Trump Oval Ofis’e geçtiğinden beri birçok yazar artık bu ünvanın Almanya Şansölyesi Angela Merkel’e geçtiğini yazdı. Birçok siyasal bilimci ve teorist gerçek demokrasilerin birbiriyle savaşmayacağını ve sağlıklı bir demokrasi için güçlü uluslararası ilişkilerin çok önemli olduğunu yazar. Dolayısıyla bu bağlamda Trump’ın eski müttefiklerle kurulan ilişkilere verdiği zarar ABD demokrasisini kötü bir şekilde etkileyebilir yorumunu yapmak yanlış olmaz. Ülke içindeki nefret suçlarının giderek artması, siyasi cephelerin boğaz boğaza gelmesi ve Trump’ın sürekli değişen kabinesi de bunu doğruluyor gibi duruyor.

Merkel yaptığı bir açıklamada "Barışı çok cepte görüyoruz. At gözlüğü takan milliyetçiliğin tekrar hortlamasından korkuyorum. İzolasyon 100 yıl önce de bir yanıt değildi. Bu kadar birbirine geçmiş bir dünyada yaşarken izolasyon bugün nasıl bir yanıt olabilir?" dedi. Kendi ülkesinde milliyetçi AfD partisi ile mücadele etmekte olan Merkel’in bu dokundurmayı Trump’a yapması da ilişkilerin ne durumda olduğunu gösteriyor. Birleşme sonrası Almanya çok uzun süre Nazizmin izleri silmek için milliyetçiliğe karşı sert bir mücadele verdi. Şimdi Almanya Avrupa’nın en güçlü ekonomisi ve Avrupa Birliği’nin demirbaşı haline gelmişken Trump’ın ben milliyetçiyim demesi pek tabii Merkel’i memnun etmemiştir. Merkel’in bu sözleri bir uyarı olarak bile yorumlanabilir. Dünya’nın en güçlü ülkelerinden ikisinin siyasi ilişkilerinin gerilmesi bütün dünyayı etkileyebilir, ancak böyle bir durumda AB yıllarca ona liderlik etmiş Almanya’nın arkasında durursa, ABD kendi çok yalnız olarak bulabilir.