Gündem

İstanbul'a geri dönen Rumlar: Uçaktan inince hiç ayrılmamış hissettim; çocukluğumu buldum

"İstanbul'da çocukluk rüyalarım vardı"

15 Ekim 2017 10:10

Türkiye’de sayıları iki bin civarına düşen Rum cemaati, Yunanistan’daki krizden sonra geri dönüşlerle canlanmaya başladı. Rum Cemaat Vakıfları Destekleme Derneği’nin verilerine göre 10 yılda 200 civarında İstanbullu Rum geri döndü. Yıllar önce İstanbul'u terk eden Rumlar, İstanbul'a geri dönüşlerini anlattı. Onlardan biri de 40 yıl önce İstanbul’dan giden Kostas Sinodinos. Sinodinos, " Uçaktan inince sanki bir gün bile ayrılmamış gibi hissettim" dedi. Yakın zamanda dönenlerden biri Niko Yanaraki de, "Çocukluğumu buldum" diyor.

Hürriyet'ten Zeynep Bilgehan'ın haberi şöyle:

"Bir gün bile gitmemiş gibi"

Kostas Sinodinos, Yeniköy’deki ufak kilisenin bahçesinde bizi karşılıyor. 1964’te Yeniköy’de doğan Sinodinos 40 yıl önce İstanbul’dan ayrıldığı günü dün gibi hatırlıyor. Gözleri dolarak anlatıyor:

“Babamın marangoz dükkanı vardı. Çoğu arkadaşım Türktü. Çok mutluydum. Çocukluk rüyalarım vardı. 1976’da bir gün ‘Gidiyoruz’ dediler. ‘Nasıl gidiyoruz? Bizim yerimiz burası!’ dedim. Bütün arkadaşlarımı ve rüyalarımı bıraktım. Beni Atina’ya götürdüler. Hiçbir zaman alışmadım. Kalbim, ruhum, aklım daima, her gün buradaydı.” Sinodinos Atina’da okulunu bitirdi, evlendi, kendine bir hayat kurdu. İstanbul’a nasıl döndüğü sorusunu şöyle cevaplıyor:

“Hayat karşınıza zor durumlar çıkardığında akla anne ve babamız gelir. Annemle babam da çok genç hayatını kaybetti. Geriye sadece doğum yerim kaldı. İki sene önce temelli İstanbul’a döndüm. Uçaktan inince sanki bir gün bile ayrılmamış gibi hissettim.” 

Sinodinos şimdi babası ve dedesinin de gittiği kilisenin bakım işiyle uğraşıyor.

Babasının izinde

1982’de Atina’da doğan Vasiliki Hristodu’nun babası 1944’te Kadıköy’de doğmuş. Sekiz yaşındayken İstanbul’dan ayrılıp Yunanistan’a yerleşmişler. Teoloji ve kütüphane üzerine eğitim gören Hristodu, babasının memleketi İstanbul’a altı yıl önce geldiğini anlatıyor: 

“Yunanistan’da istediğim gibi bir iş bulamayınca önce altı aylığına Türkiye’ye geldim. Sonra dört aylığına yeniden geldim. İki yıl önce de temelli yerleştim. Burayı seviyorum. İşim var, dilimi konuşuyorum, kiliseme gidiyorum. Mutluyum. İlk geldiğimde Beyoğlu’nda oturuyordum ama tüm zamanımı Kadıköy’de geçiriyordum. Babamın dükkanını, ayak izlerini takip etmek istedim. Sonra babam da beni ziyarete geldi ama onun için kolay olmadı. Yunanistan’da çocukluğunu hep buraya özlem duyarak geçirmiş. O yüzden başta gelmek istemedi. Gelince onu doğduğu eve götürdük ama içine girmek istemedi...”

"Burada ölmek istiyorum"

Yakın zamanda dönenlerden biri Niko Yanaraki. Yanaraki 1956’da Tarlabaşı’nda doğdu. Çocukluğu babasının dükkanının olduğu Nevizade sokaklarında geçti. 1970’te babasının hayatını kaybetmesiyle annesi Yanaraki ve kardeşini de alarak Atina’ya gitti. Yanaraki 15 yaşındayken çok sevdiği İstanbul’dan ayrılmak zorunda kaldığını anlatıyor: 

"Çocukluğumu buldum"

“Senelerce Atina’da kaldım ama hiç alışamadım. Ruhum hep İstanbul’daydı. Türkiye’de askerliğimi yapmayınca vatandaşlığım düştü. 15 yıl gelemedim. Atina’da eski Rumlardan oluşan grubumuzla her hafta buluşup sadece İstanbul’u konuşurduk. Yunan vatandaşı olduktan sonra turist olarak geldim. 38 senelik eşim de Rum. İki çocuğumuzu her sene İstanbul’a getirdik. İstanbul aşkımızı onlara da devrettik. Hep burayı düşündüm, hep geri gelmek istedim.” Yanaraki, 40 yılın sonunda, iki yıl önce İstanbul’a döndü. Çok duygulanmış: “Çocukluk ruhumu buldum. Çok mutluyum. Burada yaşamak ve burada ölmek istiyorum. İstanbul’un havası beni çok etkiliyor. Tarlabaşı ve Burgaz’da yürürken uçtuğumu zannediyorum.”

"Anahtar Türk komşuda"

Peki Yanaraki aradığı İstanbul’u buldu mu? Şöyle cevaplıyor: “Benim İstanbulum Beyoğlu ve Kurtuluş’tu. Şimdi çok büyümüş. Beylikdüzü’ne gittim, uzayda olduğumu zannettim. Nevizade’de yalnızca bir lokanta vardı. Şimdi bütün yol lokanta olmuş. Değişimi hoşgörüyorum.” Yanaraki’yle Nevizade’de eskiden babasının dükkanı olan yere gidiyoruz. Şimdi lokanta olmuş. Yanaraki gözleri dolarak anlatıyor: “Rahmetli babamın dükkanını 6-7 Eylül’de harap ettiler. Çok üzülmüştü ama dükkanını yeniden yaptı ve anahtarlarını da karşı dükkandaki Türk arkadaşına verdi. En sevdiği komşusu Necati Bey’di. 1964’te buralarda 10 binadan 8’inde Rumlar kalıyordu. Yavaş yavaş azaldılar. Şeker Bayramı’nda Türk komşulara giderdik. Türk komşular da Paskalya’da bize gelirdi. Onlar şimdi yok ama insanlar hâlâ sıcak. Haftada bir eski evime giderim. Komşumla çay içerim. Zoğrafyon Lisesi’nde okudum. Benim dönemimde 500 öğrenci vardı. Şimdi 50’ye düşmüş” diye anlatıyor.

"Nüfus göçlerle artar"

Türkiye'de yayınlanan tek Rumca gazete Apoyevmatini’nin sahibi Mihail Vassiliadis İstanbul’da doğup İstanbul’a dönenlerden. Konuşmasına, “Giden 90 bin kişiden, 2-3 kişinin dönmesi hiçbir şey ifade etmiyor” diye başlıyor ve anlatıyor: “İstanbul’un Rum nüfusu 1964’ten sonra 18 ay içinde 30 binin altına düştü. Bu dönemde gidenler mübadele zamanındaki gibi harap bir Yunanistan’a gitmedi. Kalkınma içerisindeki cazip bir ülkeye gittiler. Kalan Rumlarsa çocukları için artık Türkiye’de bir gelecek görmediler.” 1940’ta İstanbul’da doğan Vassiliadis de 1975’te Yunanistan’a gitti. 2002’deyse ailesinin sahibi olduğu gazete Apoyevmatini’ye sahip çıkmak için Türkiye’ye döndü. Vassiliadis, “Ben dönmeseydim kapanacaktı. O dönem Türkiye’ye dönen ilk Rumlardanım. Türkiye’ye dönüp cemaate kan vermedikleri sürece gelenlerin hiçbir önemi yok. İstanbul’un nüfusu doğumlarla artmaz, göçlerle artar.”

"Artık zamanlar başka"

Dimitris Milonas İstanbul’da yaşayan ikinci jenerasyon Rumlardan... Annesi Fener’de doğmuş. Milonas hikâyesini şöyle anlatıyor: “Annem 1952’de, Yunanistan’da babamla evlenerek taşındı. Ailemin geri kalanı da 1974’te Selanik’e göç etti. Özel bir sorun yaşamamışlardı ama kendilerini güvende hissetmiyorlardı. Onlar taşındıktan sonra bu başkentin bize tamamen kapandığını düşünmüştüm ama üç yıl önce kendimi İstanbul’da buldum. En büyük sebep Yunanistan’daki ekonomik krizdi. Burada bir Yunan şirketinde genel müdür olarak görev yapıyorum.” Milonas, ailesinin tepkisini şöyle anlatıyor: “Kötü anıları olanlar güvenliğimden endişelendi. Bense onları ‘Artık zaman başka’ diye telkin ettim ve buradayım...” Milonas’ın 87 yaşındaki annesi de oğlu vesilesiyle yıllar sonra yeniden İstanbul’a gelmiş: “Annemden 1948’lerin İstanbul’unu anlatmasını istedim. Bu hikâyeler Beyoğlu, Bakırköy ve Arnavutköy gibi merkezlerde geçiyor. Şimdi bambaşka bir İstanbul var. Anneme ‘Sen İstanbullu musun?’ diye takılıyoruz. Şimdiki İstanbul ve toplum onların bildiğinden çok farklı.”

"Çekinmeyin gelin diyoruz"

İstanbullu Rumları en baştan dinlemek için önce Rum Cemaat Vakıfları Destekleme Derneği Başkanı Andon Parizyanos’la bir araya geliyoruz. 

Parizyanos, 1955’te İstanbul’un bir milyonluk nüfusunun 100 binden fazlasını Rum vatandaşların oluşturduğunu söyleyerek başlıyor anlatmaya: “6-7 Eylül olaylarından sonra giden Rumların sayısı azdı çünkü Yunanistan’da ekonomik sorunlar vardı. İnsanlar hayatlarını İstanbul’da tekrar kurdu ama Balat ve Fener gibi yerlerden başka semtlere göç oldu. Sonra 1964 sürgünü yaşandı. Bu tarihte Yunan uyruklular sınırdışı edildi. En son 1974’te Kıbrıs olaylarıyla Rumlar evlerini kapatıp, satarak gittiler.” 

"Abartılacak rakam değil"

İstanbul’daki Rum nüfusu bu tarihlerden itibaren 2 bin kişiye kadar geriledi. Ancak Parizyanos, Yunanistan’ın 2008’de yaşadığı ekonomik krizin İstanbullu Rumların geri dönmesine yaradığını söylüyor:

“Elimizde kesin veri olmamakla beraber son 10 yılda 200-300 Rum’un Türkiye’ye döndüğünü tahmin ediyoruz. Daha önce neredeyse hiç dönüş yoktu. Türkiye’de iyi iş ve ticaret olduğu duyulunca gelenler arttı. Fakat rakam abartılmamalı. Gelen 200 kişi, 2 binlik bir nüfus için iyi görünebilir ama 150 bin kişiyle karşılaştırıldığında çok az.”

Dönüşler geçen yılbaşında gerçekleşen Reina saldırısından sonra yeniden durma noktasına gelmiş. Parizyanos, “‘Çekinmeyin, gelin’ diyoruz. Devletin de dönmek isteyenlere kolaylık göstermesi gerekiyor” diyor.