Gündem

İstanbul Valiliği'ni işgal girişimi davasından: Hiçbir askere ateş edin emri vermedik!

“Darbe olduğunu anlayınca kışlaya geri döndük"

13 Mart 2017 15:14

15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında İstanbul Valiliğini işgal etmek isteyen 12'si tutuklu, 14'ü rütbeli 90 askerin yargılandığı davanın ilk duruşması sona erdi.

15 Temmuz'da gerçekleştirdiği darbe girişimi sırasında İstanbul Valiliği'ni işgale giden 90 askerin yargılandığı davada tutuklu sanık Kurbay Albay Nizamettin Aydın savunmasını yaptı. Bir saat ifade veren Sanık Aydın, “Ben darbe faaliyetinin hiçbir yerinde yokum. Tamamen farklı bir faaliyet olduğunu sanıyorduk. Darbe olduğunu anlayınca İstanbul Valiliği'nden, kışlaya geri döndük. Hiçbir askere ateş edin emri vermedik. Etmiş ettiğimiz askerlik yemini karşısında bir subayın memleketine karşı bir eylemde olmasını asla kabul etmiyorum. Ulu önder Atatürk'ün izinden giden bir subayım. Ben vatanını ve milletini seven, canını da seve seve verecek bir Türk askeriyim" diye savunma yaptı.

Silivri Ceza İnfaz Kurumları karşısında oluşturulan binada yer alan 3 numaralı salondaki duruşmaya, 12 tutuklu ile 57 tutuksuz sanık ile avukatları katıldı.

İddianamenin okunmasının ardından sanık savunmalarına geçildi. 

 

“30 yıldır askerim"
 

Nizmetin Aydın, 30 yıldır asker olduğunu, Türkiye'nin çeşitli illerinde ve yurtdışında görev yaptığını ve terörle mücadelede de görev aldığını anlattı. 15 Temmuz darbe girişiminin yaşandığı güne değinen sanık Aydın, Albay Zeki Gerehan'ın kendisine terörle mücadeleyle ilgili 47. Alay Komutanlığı'nda görevlendirildiğini, emrin yazısının hazırlandığını, emri telefonla kendisine mesaj atacağını söylediğini aktardı.


“Askerlik damarlarımızda akan kan gibi olmuştur"
 

14 yaşından beri askeri disiplinle yetişen, askerliği meslekten ziyade yaşam tarzı haline getirdiğini söyleyen sanık Aydın, “Terörle Mücadele konusunda tecrübeli bir subayım. Askerlik bizim damarlarımızda akan kan gibi olmuştur. Emir alındıktan sonra asıl olan o emri yerine getirmektir" dedi.
 

"Ben bu olay farklı bir olay dedim"


47. Alay komutanlığına gittiklerini ve askerlerin orada toplanmış vaziyette olduğunu belirten Aydın “Zırhlı araçlara bindik. Oradan valiliğe doğru hareket ettik. Valilik bölgesine vardık. İntikal esnasında telefonumdaki uygulamadan ' İstanbul'da büyük terör şüphesi' diye bir son dakika haberi gördüm. O zaman İstanbul'da ciddi bir terör tehdidi olduğu düşüncesi güçlendi. Polislere güvenlik için geldiğimizi söyledik. Polisler böyle bir faaliyetten haberleri olmadığını söyledi. İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı bize 'Siz orda, biz burada güvenlik önlemi alalım' dedi. Sadık Albay'ı aradım. Emri yerine getirmemizi istedi. Meskun mahalde bir binanın güvenlik önlemini alacaksanız o binanın içine girmelisiniz. Bu nedenle caminin kapısından içeriye girdik. İçerde çalışanlar varsa ikaz edelim' diye içeriye baktım. Etrafa baktım. Kim var kim yok diye. İçeride bir televizyonda “darbe" diye haberler vardı. TRT 1'de darbe kalkışması' şeklinde haberler vardı. Tekrar Sadık Albay'ı aradım ne olduğunu sordum. O da 'kendisinin de bilmediğini söyledi, emri uyguladığını' söyledi. Ben de bu olay farklı bir olay dedim" şeklinde konuştu.
 

“Hiçbir askere ateş emri, zor kullanma emri vermedik"
 

Valilik önünde halkın toplandığını anlatan sanık Aydın, “Bir olay çıkmasın diye askerin geri çekilmesini, kışlaya döndüğümüzü söyledim. Bu arada halk da 'En büyük asker bizim ' asker diye sloganlar atmaya başladı. Polis kapıyı açınca halk da valiliğin içine girdi. Araçlarımıza bindik. Ayrılmaya çalışırken 'En büyük asker bizim asker' diye bağırmaya devam ediyordu. Askerin içinde provokatörler de vardı. Provakatörler küfür ediyor, arabayı tekmeliyorlardı. Sanki özellikle onlara karşılık vermemiz için bizi provoke etmeye çalışan insanlar vardı. Etraftan bize tabanca ve makinalı tabanca ateş edilmeye başlandı. Yoğun bir şekilde, araçta delikler mevcut. Gözaltına alınana kadar rütbeli konumda olan hiçbirimiz zor kullanma ve silah kullanma emri vermedik. Çünkü böyle bir emir almadık" ifadelerini kullandı.
 

“Darbe olduğunu anlayınca geri döndük"
 

“Etmiş ettiğimiz askerlik yemini karşısında bir subayın memleketine karşı bir eylemde olmasını asla kabul etmiyorum. Suçlamaların hiçbirini kabul etmiyorum" diyen Aydın, “Meslek hayatım boyunca takdir edildim. Defalarca ölüm tehlikesi atlattım defalarca. Ulu önder Atatürk'ün izinden giden bir subayım. Valilikte haberleri izleyene kadar hiçbir şekilde darbeden haberim olmadı. Darbeyle ilgili toplantılara katılmadım. O gün 'Nereye git' denildiyse oraya gittim. Albay Sadık komutanla gün içinde konuşurken bunun darbe olduğuna dair en ufak bir emare sezmedim. Bize o kadar ateş edilmesine rağmen karşılık vermedik. Bu darbe faaliyetinin hiçbir yerinde yokum. Tamamen farklı bir faaliyet olduğunu sanıyorduk. Darbe olduğunu anlayınca İstanbul Valiliği'nden kışlaya geri döndük. Ben vatanına milletini seven, gerekirse canını seve seve verecek bir Türk askerim" dedi. Duruşmaya öğle arası verildi.

 

 

İddianameden

 

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu Savcısı Gökhan Yolasığmaz tarafından hazırlanan iddianamede, Kara Harp Akademilerinde "baş hoca" olarak görev yapan diğer darbe soruşturmalarının şüphelisi Albay Ahmet Zeki Gerehan ve öğretim elemanı Binbaşı Zafer Özleblebici tarafından darbe girişiminden 3 gün önce yapılan toplantıda, İstanbul'da işgal edilecek yerler ve görevlilerin belirlendiği anlatıldı.

İddianamede, darbe girişimi günü 15.30'da Harp Akademilerinde yapılan toplantıda, sanık Binbaşı Faruk Şimşek'in, bu dosyanın sanıkları rütbeliler Mehmet Umut, Mehmet Ekerbiçer, İsa Turhan, Erkan Tercan ve Halit Turan'a saat 20.30'da 47. Motorlu Piyade Alayı Metris Kışlası'nda hazır olmaları emrini verdiği aktarılarak, bunun üzerine kışlada, diğer dosyanın sanıklarından Albay Sadık Cebeci'nin başkanlığında tabur komutanlarından sanık Recep Karaçam, Bölük Komutan Vekili Teğmen Sadık Efe, Albay Nizamettin Aydın ile Kara Harp Akademilerinden gelen subayların katılımıyla toplantı yapıldığı belirtildi.

İddianamede, toplantıda hazır olan subayların Sadık Cebeci tarafından İstanbul Valiliği, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve AK Parti İstanbul İl Başkanlığına gidecek şekilde üç kola bölündüğü ifade edildi.

İstanbul Valiliğine gidecek sanıkların emir komutasının sanık Albay Nizamettin Aydın'a verildiği vurgulanan iddianamede, Aydın'ın emir komutasındaki rütbelilerle 75 erin tam teçhizatlı şekilde saat 21.30 sıralarında 6 araç ve kamyonla kışladan çıkarak, 22.30 sıralarında valilik binasına geldikleri kaydedildi.

İddianamede, rütbelilerin askerlere saldırı karşısında önce fiziksel müdahalede bulunmalarını, sonra havaya ateş etmeleri, devam eden olursa ayaklarına sıkmaları emrini verdiği anlatılarak, emniyete gelen yazı üzerine, TSK içerisinde bir grubun kalkışma içerisinde olduğu, askerlerin İstanbul Valiliğine de gelebileceği, bu nedenle tüm kapıların kilitlenmesi, askerler geldiği takdirde protokol kapısı önünde toplanmaları talimatı verildiği ifade edildi.

 

"Ordu adına geliyoruz, buranın güvenliği bizden sorulur"

 

Valilik binasına gelen sanık askerlerin, valilik binasını koruyan polislere, ''Ordu adına geliyoruz. Buranın güvenliği bizden sorulur, silahlarını teslim edin." çağrısında bulundukları, polisin itirazı üzerine sanık askerlerin zor kullanarak silah doğrulttukları ve akabinde polislerin teslim olduğu anlatılan iddianamede, sanık Aydın'ın emirleri doğrultusunda valilik binasının etrafının kuşatıldığı ve yolların trafiğe kapatıldığı, çevredeki vatandaşların uzaklaştırılmaya çalışıldığı belirtildi.

Sanık rütbelilerin valilik protokol kapısında olay tarihinde İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Cengiz Demircan tarafından durdurulduğu aktarılan iddianamede, Demircan'ın çabasına rağmen eylemlerinden vazgeçmeleri için ikna edilemeyen sanıkların, bir süre sonra toplanan vatandaşların tepkisi üzerine kışlaya döndükleri kaydedildi.

İddianamede, sanıklar Albay Nizamettin Aydın, Yarbay Recep Karaçam ile diğer rütbeliler İsa Turhan, Erkan Tercan, Mehmet Umut, Mehmet Ekerbiçer, Halit Turan, Sadık Efe, Kadir Şenol, Mesut Kocamanoğlu, Muhammet Keskin, Ali Kahraman, Ünal Memiş, Mustafa Uğurlu ve Cihan Sönmez ile tutuksuz 75 erin ''Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, TBMM'yi ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme'' suçlarından üçer kez ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılması talep ediliyor.

İddianamede, ayrıca bazı sanıkların "silahlı terör örgütüne üye olmak'', bazılarının da ''örgüte üye olmadan bilerek ve isteyerek yardım etme'' suçundan beşer yıldan onar yıla kadar hapsi isteniyor.