Özel Dosya

İslamcı bio-iktidarın bedenleri ve hazları

Bedenleri ve zihinleri yeniden kurmayı hedefleyen bu iktidar biçimini, bireylerin günlük faaliyetlerine hayat veren bir dizi gündelik yaşam pratiğinin yaygınlaşması ve genelleşmesi hali olarak düşünebiliriz

18 Temmuz 2013 12:15

Prof. Dr. Meyda Yeğenoğlu

 

İstanbul Bilgi Üniversitesi
 

Cumhuriyetçi elitlerin bir dizi siyasi, ekonomik ve kültürel politikalarının ve uygulamalarının sonucunda vatandaşlık konumunun ancak marjinlerini işgal etmekle yetinmek zorunda kalan dindar kesimin, iktidara gelme sürecinde kamusal alanda önemli bir mücadele vermek zorunda kaldığını biliyoruz. Bu grubun doğru kabul ettiği etik değerleri ve normları, hassasiyetlerini, yaşam biçimlerini, benimsedikleri kültürel kodları “kabul edilebilir olan” mevkisine yerleştirmeleri için meşakkatli bir süreçten geçmeleri gerekti. Bu süreç aynı anda Türkiye’de kamusal alanın da genişleyip, demokratik pratiklerin, kurumsallaşmaların, birey hak ve özgürlüklerin de korunacağının habercisi olma umudunu veriyordu. Ancak iktidarın cumhuriyetçi elitlerden İslamcılara el değiştirmesi sürecinin kazanılması ve sağlamlaştırılması ile birlikte, İslamcı siyasetin basitçe iktidarı elinde tutmakla yetinmeyip, muktedirlik konumunu da büyük bir hevesle  işgal eder hale geldiğini gözlemledik.

AKP’nin son on yıllık süreç içinde elde ettiği muktedir konum, kamusal alanı radikal biçimde yeniden örgütleme girişimlerine vesile oldu.  Bu konumun sağlamlaştırılmasının yarattığı iştahla iktidar sadece kamusal alanı değil özel alanı da benimsediği İslami ilkeler, doğrular ve hassasiyetler etrafında yeniden örgütleme tahayyülünü ve isteğini de geliştirmeye başladı. 

Bu istek Başbakan’ın ülkenin çeşitli bölgelerine yaptığı gezilerde rastladığı vatandaşların cebinden sigaralarını alıp yere fırlatmak suretiyle yürüttüğü anti-sigara karşıtı tutum, beyaz ekmeğin sağlık açısından zararlarına ve tam buğdayın nimetlerine yapılan vurgu, kürtaj ve sezeryan konusunda tam yasal bir düzenleme getirilmemiş olsa da bu konularda dile getirilen ahlaki değerlendirmeler, alkole ilişkin yasal düzenlemelere eşlik eden “Tıksırıncaya kadar içenler” ve “Her ne kadar içerse içsin, her içki içenin alkolik olduğu” yolundaki değerlendirmeler aracılığıyla ifade buldu. Erdoğan’ın aldığı bu tutum ve geliştirdiği söylemler pek çok kişinin doğru olarak tespit ettiği gibi onun nobran, otoriter, ve kibirli tavırlarının dışa vurumuydu. Ancak protestoların dile getirdiği itirazların basitçe Başbakan’ın bu kibirli ve insanların haysiyetlerini küçük düşürücü tutumuna yöneldiğini düşünmek sınırlı bir yaklaşım olacaktır.

 

Bio-İktidar ve Gövdeler

 

 

Bu tepkilerin aynı zamanda AKP iktidarının toplumu yönetme biçiminde gerçekleşen önemli bir dönüşüme yöneltildiğini görüyoruz. Devreye sokulmaya çalışılan bu yönetim tarzında iktidar, artık toplumun tüm kılcal damarlarına kadar nüfuz ederek  ve kurumsal, fiziksel ve idari mekanizmalar aracalığıyla kurulan geniş bir ağ sayesinde bizzat bedenin, yani bireyin biyolojik varlığının, arzularının, hissiyatının ve düşüncelerinin üzerinde uygulanması sayesinde belli tür bir öznellik üretmeyi hedefliyor.  Bizzat yaşamı, gövdeleri, hazları, duyguları kendisini uyguladığı zemin olarak alan bu güç, doğrudan bir baskıdan ziyade söylemsel araçlarla topluma içkin hale geldiği zaman hayat bulur. Bedenleri ve zihinleri yeniden kurmayı hedefleyen bu iktidar biçimini, bireylerin günlük faaliyetlerine hayat veren bir dizi gündelik yaşam pratiğinin yaygınlaşması ve genelleşmesi hali olarak düşünebiliriz. O halde bu gücün temel özelliği biopolitik bir karaktere sahip olmasıdır, yani toplumsal yaşamın içeriden düzenlendiği bir iktidar tarzı olarak bio-iktidar bireyin gövdesine, hazzına, arzularına, isteklerine komuta edebilme potansiyeline sahip olur.

Dahası, bu iktidarın mekanizmalarının yaygınlaşması ve toplumsal dokuya sızması sayesinde her bir birey adeta iktidarın kendi bedeni üzerindeki uygulayıcısı haline gelir. Tüm toplumsal dokuyu bio-iktidarın uygulanacağı alan olarak gören bu modern iktidar üretkendir; kendi normlarına uygun gövdelere sahip bireyler üretmek ister. Basitçe yasaklamayla, baskı modeline göre, yani “Hayır” diyerek işlemez.  Hedefi gövdeye ilişkin bütünsel bir kontrol ve hakimiyet kurarak, o gövdeleri kendi özgül iktidar teknolojilerinin ürünü olarak oluşturmaktır. Bu nedenle gövdeyi iktidara dışsal olarak düşünmek yanlış olur. Eğer iktidarın üzerinde uygulandığı satıh gövdeden başkası değilse, iktidar bu gövdeleri kendi istek ve arzuları çerçevesinde yeniden eğitmek, dönüştürmek ve kurmak isteyecektir. Bu nedenle gövde ve onun yaşamsallığı doğrudan politikanın nesnesi olurlar; iktidar ilişkilerinin gövde üzerinde hükmü vardır; onu kuşatmak, işaretlemek ve eğitmek ister ki bu gövdeler belirli biçimlerde davranabilsin, örneğin belli sayılarda çocuk doğurabilsin, belli tür gıdalar yesin, belli bir türde giyinip kuşansın, cinselliğini belli biçimlerde yaşasın, yemek alışkanlıklarına ilişkin zevkleri ve tercihleri belli yönlerde gelişsin, vs.

Bu da şu anlama gelir: Beden hiçbir zaman “doğal” değil, hep iktidarın belirli normlar ve standartlar ile kurduğu bir beden olarak varolur. Eğer gövdeler çok çeşitli kültürel pratikler aracılığıyla kuruluyorsa, farklı gövdelerin arzuları, acıları ve zevkleri de içinde yer aldıkları kültürlere ve tabi oldukları iktidarın ilkelerine özgü olacaktır.  Başını örtme, bikini giyme, makyaj yapma, spor yapma, belli tür yiyecekler yemek, alkollü içki içmek veya içmemek, çocuk doğurmak, cinselliği yaşama biçimi farklı farklı kültürel kodlar ve söylemler doğrultusunda gövdeyi işaretleyen ve disipline eden bir dizi pratikler olarak görülmelidir. Nasıl ki örtünme gövdenin belli bir biçimde işaretlenmesi, şekillenmesi, ve disipline edilmesi ise örtünmeme de,  gövdenin özgül kültürel partiklere göre kurulma yollarıdır. Örtünmeme de, aynı örtünme gibi, gövdenin belli bir biçimde kodlanması, var olma halidir.

 

Çoğulcu Bedenler ve Hazlar

 

Protestoların hedefini oluşturan çok temel şeylerden bir tanesi, AKP iktidarının ve Erdoğan’ın hedefine koymuş göründüğü İslamcı bio-iktidara “Hayır” demek oldu. Modern toplumun hissiyatı, zevkleri, alışkanlıkları, gövdesel hazları ve ilkelerine göre kodlanmış bu bireyler, İslami kodlamayı kabul etmeyeceklerini haykırdılar. İşte bunun için bulundukları mekanlarda yeni bir “yaşam ruhu”, AKP iktidarın hedeflediğinden başka bir ortak yaşam pratiği geliştirmeyi deneyimlediler. Paranın geçmediği devrim marketten, ortak kütüphaneye ve yeryüzü sofrasına kadar ortaya koydukları eşitlikçi, paylaşımcı ve özgürlükçü yaşam tarzı ile, hali-hazırdaki kıstlayacı, denetleyici AKP bio-iktidarının kurdukları gövdeler değil de başka gövdeler olmaya muktedir olduklarını haykırıp bağırmak istediler. Yaşamı, gövdelerini ve hazlarını iktidarın değil de daha çoğulcu bir kültürün ilkelerine göre şekillenmiş biçimde kurgulamak istediklerinden devrimci Müslümanlarından çevrecisine, yogacısından anti-kapitalistine kadar birarada olabildiler.